�slam toplumunun �zellikleri nelerdir?
�slam toplumunun iyili�i emredip k�t�l�kten sa�k�nd�rmas�, iki y�nl� bir faaliyettir. Bu y�nlerden biri, �slam toplumunun kendi i�indedir. �slam toplumunun fertleri, kendi toplumlar�nda bu g�revi yerine getirirler. Her fert, kendi toplumuna kar�� duyarl�d�r ve �evresin�de olup bitenlere lakayt kalamaz. Toplumuna iyili�in hakim olmas� i�in �al���r.

Müslümanlar olarak özlemini çekti�imiz "�slam toplumu" hangi özelliklere sahiptir ve nas�l bir organizasyonla yap�lanmaktad�r? Kur'an'�n bu konudaki ölçü ve öngörüleri nelerdir. Prof. Dr. Sait �im�ek'in Beyan Yay�nlar� taraf�ndan yay�nlanan "Kur'an'�n Ana Konular�" isimli kitab�ndan bu sorular�n cevab�n�n yer ald��� bölümü �slam ve Hayat sayfalar�na ta��yoruz:
Vasat/Orta Toplum:
�slam ümmetinin vasat/orta ümmet oldu�unu bildiren âyette �öyle denilmektedir:
"Böylece sizi vasat/orta bir ümmet k�ld�k ki, insanlara �ahit olas�n�z. Peygamber de size �ahit olsun."[369]
Vasat kelimesi orta, dengeli, adaletli, bir �eyin iyisi ve hay�rl�s� gibi anlamlara gelir. Âyet, k�ble de�i�ikli�inden söz edilen bir ortamda zikredilmektedir. Burada Ehl-i Kitab'�n k�ble de�i�ikli�ine kar�� ç�k��lar�ndan bahsedilmekte ve bu arada islam ümmetinin vasat bir ümmet oldu�u belirtilmektedir. Anlat�mdan bu özelli�in, islâm ümmetinin temel ve genel bir özelli�i oldu�u anla��lmaktad�r, Müfessirler de âyeti bu �ekilde anlam��lard�r. Kurtubi: "Kabe nas�l dünyan�n tam ortas�nda ise, islam ümmeti de, orta bir ümmettir" demektedir.[370] Ard�ndan H�ristiyanlar�n peygamberlerini tazim konusunda a��r� gittiklerini, Yahudilerin ise, onlara gereken de�eri vermediklerini belirtir.[371] Buna göre islam, hem kendi peygamberi ve hem de di�er peygamberler konusunda orta bir yol izlemi�tir. Ça�da� müfessirler de, meseleye ayn� zaviyeden bakm��, fakat ona daha geni� bir aç�l�m getirmi�lerdir. Bu müfessirlerden Muhammed Esed, �öyle demektedir:
"Lafzen (ayetin kelime anlam�), 'orta bir toplum' yani, a��r�l�klar kar��s�nda adil bir denge gözeten ve hem zevk ve sefahati, hem de mübala�al� bir zühdü reddederek insan�n tabiat�n� ve imkânlar�n� de�erlendirmede gerçekçi ve makul davranan bir topluluk. Kur'an, s�kça tekrarlad���, hayat�n her cephesinde dengeli ve ölçülü olma ça�r�s� ile uyumlu olarak müminlere, hayatlar�n�n bedenî ve maddî yönüne çok fazla a��rl�k vermemelerini ö�ütler; ama ayn� zamanda insan�n bu 'bedenî hayat' ile ilgili ihtiyaç ve isteklerinin ilâht iradenin eseri ve bu nedenle de me�ru oldu�unu kabul eder. Daha ileri bir tahlilde, 'dengeli ve ölçülü bir toplum' ifadesinin insan�n varolu� problemine Islamî yakla��m� temsil etti�i söylenebilir: Ruh ile beden aras�nda f�trî bir çat��ma oldu�u görü�ünün reddi ve insan hayat�n�n bu ikili cephesindeki labil ve ilahî bütünlü�ün aç�k bir teyidi. �slam'a özgü olan bu dengeli davran��, do�rudan Allah'�n birli�i ve bütün hilkatin temelinde yatan amac�n tekli�i kavram�ndan do�maktad�r. Böylece, burada 'dengeli ve ölçülü toplum'dan söz edilmesi, Allah'�n birli�inin bir sembolü olarak Kabe temas�na uygun dü�en bir giri�tir."[372]
Toplumsal meselelere tefsirinde geni� yer ay�ran Seyyid Kutub ise, âyetin tefsirinde �öyle demektedir:
"Bu ümmet, bütün anlamlar�yla gerçekten 'orta' bir ümmettir. 'Vasat' kelimesi, ister fazilet ve güzellik anlam�na gelen 'vesâtat' kökünden türemi� olsun, isterse itidal ve kasd anlam�na gelen 'vasat' kökünden gelmi�, ya da as�l anlam�yla 'vasat' kökünden türemi� olsun, her bak�mdan 'orta' bir ümmet... Bu ümmet, inanç ve dü�üncede orta yolu izler: Ne s�rf ruhî bir hayata dalar, ne de maddeye bo�ulur. Aksine o, bedene girmi� bir ruh veya ruha sar�lm�� bir beden sentezinden meydana gelen f�trat kanunlar�na uyar. De�i�ik güçlerden meydana gelen bu bünyeye, muhtaç oldu�u bütün g�dalardan hakk�n� tastamam verir. Hayat�n korunmas�na ve devam�na çal���rken, ruhun ilerlemesi ve yükselmesini de ihmal etmez.
Arzu ve istekleri, ifrat ve tefrite varmadan, denge ve uyum içerisinde serbest b�rak�r.
Bu ümmet, dü�ünce ve �uurda-vasatt�r: Bildiklerini dondurup, deneysel ve pozitif bilimlere kap�lar�n� kapatmaz. Her sesin arkas�na dü�medi�i gibi, gülünç bir maymun taklitçili�i de yapmaz. Her �eyden önce kendisinde bulunan dü�ünce, metot ve esaslar�na s�ms�k� ba�lan�r. Sonra bu dü�ünce ve deney sonuçlar�n� pratik hayat�nda görür. Onun daimî özelli�i: 'Hakikat müminin yiti�idir, nerede bulursa al�r' hadis-i �erifidir.
Bu ümmet, düzenleme ve uygulamalar�nda vasati-t�r: Hayat� büsbütün duygu ve vicdan�n emrine terk etmedi�i gibi, tamamen ceza kanunlar�na da b�rakmaz. Ki�isel vicdanlar� e�itim ve yönlendirmeleriyle ulvîle�ti-rir. Toplumun düzenini de yasal yapt�r�mlarla güvence alt�na al�r. Böylece ikisini bir arada kayna�t�r�r. �nsanlar�, bir diktan�n sultas�na terk etmedi�i gibi, yaln�z vicdan�n emirlerine de b�rakmaz. Aksine ikisini birlikte dü�ünür.
Bu ümmet insan ili�kilerindeki kar��l�kl� muamelelerde de vasatt�r. Ki�ilerin �ahsiyetini ve de�er yarg�lar�n� göz ard� etmedi�i gibi, onlar� toplumun veya devletin ki�ili�inde de eritmez. �nsan�n yaln�zca kendi ç�kar�n� dü�ünen bencil ve açgözlü biri olarak kalmas�na da izin vermez. Fakat ferdin ki�ili�ini geli�tiren ve dinamizmini sa�layan itici gücünü ve enerjisini, ki�ili�ini ve olu�mas�n� gerçekle�tirecek olan tabiî özelliklerini ve. f�tri arzular�n� serbest b�rak�r. Sonra bir taraftan ta�k�nl�klar� frenleyecek baz� engeller koyarken, di�er taraftan da topluma hizmet konusunda ferdin iste�ini harekete geçirecek etkenler yerle�tirir. Bir ahenk ve düzen içerisinde, bireyi topluma yard�mc� k�lan, toplumu da bireyin koruyucusu durumuna getiren görevler ve sorumluluklarla ilgili düzenlemeler yapar.
Bu ümmet mekân itibariyle de vasatt�r: Yeryüzünün ya�anabilir en normal yerindedir. Müslümanlar�n üzerinde ya�ad��� topraklar, her yönden; do�u, bat�, kuzey ve güney yönlerinden, yeryüzünün en orta bölgesinde olagelmi�tir. Bu konumuyla da insanl��� gözetlemekte, onlara kar�� �ahitli�i omuzlamakta, sahip oldu�u maddî, manevî de�erleri bütün yeryüzü sakinleriyle payla�maktad�r. Dü�ünce ve ruhun meyveleriyle, tabiat�n meyveleri onun yoluyla her tarafa yay�lmaktad�r. Bu hareketi icra ederken de, maddesi ve manas�yla birlikte çal��maktad�r.
Bu ümmet zaman bak�m�ndan da vasatt�r: Kendisinden önceki insanl���n çocukluk devresini sona erdirir. -Geldikten- sonra da insanl���n ak�l ve olgunluk ça��n� ya�amas�n� sa�lar. Ortada durup, insanl���n çocukluk döneminden kalma vehimlerini ve hurafelerini silkip atar. �nsanl���n ak�l ve duygularla saplant�ya dü�mesine engel olup, peygamberler döneminden kalma ruhî miras�yia devaml� geli�en aklî kontrol mekanizmas�n� birle�tirerek, ikisinin aras�nda do�ru yolda yürür."[373]
Günümüz dü�ünce sistemlerini göz önünde bulundurdu�umuzda islam'�n hâlâ orta bir yol takip etti�ini görürüz. Ferdiyetçilik ile toplumculuk, seküler anlay��larla teokratik anlay��lar, dünya ile âhiret, kalem ile k�l�ç aras�nda orta bir yol takip etmektedir.
Vasat kelimesinin anlamlar�ndan biri de, adalet idi. Nitekim birçok müfessir, âyetin tefsirinde bunu aç�klamaktad�r. �ayet Kur'an'da bir âyet veya kelime, birden fazla anlama gelip bu anlamlar birbirlerini destekliyorsa, bu anlamlar�n tamam� geçerlidir. Zaten Kur'an'm birçok âyetinde adaletli olmak, emredilmektedir. Allah'�n güzel isimlerinden biri de, adaletli olan anlam�nda "el-AdV'dir. Bunun sonucu olarak dini de bütün alanlarda adaleti öngörmektedir: "Rabb'inin sözü hem do�rulukça, hem de adaletçe tamamlanm��t�r. Onun sözlerini de�i�tirebilecek hiç kimse yoktur. O, i�itendir, bilendir "[374]
Kur'an'da Allah'�n âdil oldu�u belirtilmekle yeti-nilmemi�, adalettin z�tt� olan zulümden münezzeh oldu�u da birçok âyette ifade edilmi�tir. O'nun adaleti hem dünyaya, hem de âhirete yöneliktir. Gerek bu dünyada yapt�klar�ndan dolay� cezaland�r�lan toplumlar�n cezaland�r�lmalar� anlat�ld���nda, gerek âhirette cezaland�rma söz konusu edildi�inde Allah'�n adalet sahibi oldu�u ve insanlara zulmetmedi�i Kur'an'da özenle zikredilmektedir. Ayr�ca O'nun, suçlan dengi bir ceza ile cezaland�rd��� halde iyiliklere kat kat mükâfat verdi�i de belirtilmektedir. Her vesile ile Allah'�n adaletinin vurgulanmas�, Müslümanlar�n da âdil olmas�n� gerekli k�lmaktad�r:
"Allah, iyili�i emreder; a��r�l�ktan, kötü i�lerden ve azg�nl�ktan (sald�rganl�ktan) da uzak durman�z� isteri[375]
"Allah size emanetleri sahiplerine teslim etmenizi emrediyor, insanlar aras�nda hükmetti�iniz zaman da, adaletle hükmedin ."[376]
Adalet, bahanesi ne olursa olsun göz ard� edilecek bir �ey de�ildir. Bu sebeple Kur'an-� Kerim, daha önce
haks�zl�k etmi� bir toplulu�a, öc alma duygusuyla a��r� gidilmemesi gerekti�ine dikkat çekmektedir:
"Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolay� bir topluma kar�� besledi�iniz kin, sizi sald�rganl��a sevk etmesin, iyilik ve takva üzerinde yard�mlas�n, günah ve dü�manl�k üzerinde yard�mla�may�n, Allah'tan korkun. Çünkü Allah'�n azab� idi''[377]
Hay�rl� Toplum:
�slam toplumunun ikinci temel özelli�i, hay�rl� bir toplum olmas�d�r. Bu özelli�e sahip bulunmas� ise, iyili�i emreden ve kötülükten sak�nd�ran dinamik bir toplum olmas�ndan kaynaklanmaktad�r. Konuyla ilgili âyette �öyle denilmektedir:
"Siz, insanlar için ç�kar�lm�� en hay�rl� bir ümmet oldunuz. �yili�i emreder kötülükten sak�nd�r�rs�n�z ve Allah'a inan�rs�n�z"[378]
Âyette zikredilen en hay�rl� ümmet ile Peygamberin ashab�ndan ilk �slam'a girenler mi, yoksa ashab�n�n tamam� m� veya �slam ümmetinin tamam�n�n m�, kastedildi�i konusunda farkl� görü�ler ileri sürülmü�tür. Haddizat�nda hay�rl� olman�n gerekçesi âyetin kendisinde belirtilmektedir ki o da, iyili�i emredip kötülükten sakmd�rmakt�r. �slam tarihinin hangi döneminde ümmet, bu görevini yerine getiriyorsa, en hay�rl� ümmettir.[379]
�slam toplumunun iyili�i emredip kötülükten sak�nd�rmas�, iki yönlü bir faaliyettir. Bu yönlerden biri, îslam toplumunun kendi içindedir. �slam toplumunun fertleri, kendi toplumlar�nda bu görevi yerine getirirler. Her fert, kendi toplumuna kar�� duyarl�d�r ve çevresinde olup bitenlere lakayt kalamaz. Toplumuna iyili�in hakim olmas� için çal���r. Öyle ki, Peygamber hadisinde, yolda gelip geçenlere eziyet eden bir ta��n kald�r�l�p at�lmas� bile, iman�n bir �ubesi olarak de�erlendirilmi�tir. Müslim'in rivayet etti�i bir hadiste Peygamber (s.a.v.)'in �öyle dedi�i anlat�l�r:
"�çinizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle hugzetsin. îman�n en zay�j derecesi de budur"
�yili�i emredip kötülükten sak�nd�rman�n di�er yönü ise, d��a yöneliktir. �slam, iyili�in insanl�k toplumunun tamam�na hakim olmas�n� ve kötülüklerin de tamam�ndan kalkmas�n� ister. Bu sebeple, di�er toplumlara zarar verecek davran��lara da engel olmaya çal���r. Hatta ba�ka toplumlarla sava��n temelinde de bu espiri yatmaktad�r. Müslüman toplum, s�rf hakimiyet alan�n� geni�letmek ya da maddi ç�kar elde etmek için ba�ka toplumlara sava� açmaz.
O halde �slam toplumunun en hay�rl� olmakla nitelenmesi, bo�una de�ildir. Ancak güçlü bir iman olmad�kça bunun sa�lanmas� imkân d���d�r. Bu sebeple âyet, �slam ümmetinin Allah'a iman etti�ini belirtmektedir.[380]
Birlik �çinde Bir Toplum:
�slam toplumunun birlik ve beraberlik niteli�ini ifade eden âyette �öyle denilmektedir:
"Ve i�te sizin bu ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabb'inizim, benden korkun."[381]
Kur'an-� Kerim, insanlar�n tamam�n�n ayn� anne ve babadan geldiklerini haber vermektedir. O halde insanlar�n tamam� aras�nda bir akrabal�k ba�� mevcuttur. Bu sebeple farkl� �rklara mensup olmaktan kaynaklanan ayr�mc�l���n önüne geçilmi�tir. Peygamber, etnik farkl�l�klar� körüklemeyi ve bunlar�n pe�inde gitmeyi cahiliye olarak nitelemektedir. Hatta bu u�urda sava�anlar�n, �slam'la bir ili�kilerinin kalmad���n� belirtmektedir.
Her �eyden önce mevcut insanlar�n tamam� tek nefisten yarat�lm��lard�r. Peygamber'in, Veda hutbesinde �u söyledikleri, Kur'an'�n bu konuda söylediklerinin bir özeti mahiyetindedir:
"Ey insanlar! Muhakkak ki, Rabb'iniz birdir, baban�z birdir. Hepiniz Âdem'densiniz; Âdem de topraktand�r. Hiç kimsenin, ba�kalar� üzerinde üstünlü�ü yoktur. �eref ve üstünlük, ancak takva iledir. Binaenaleyh, bütün Müslümanlar birbirlerinin karde�idir. Hepiniz, mü�terek bir karde�li�in üyelerisiniz- Birinize ait olan bir �ey, gönlünüzün r�zas� olmad�kça, ba�kas� için helal olmaz. Zulüm yapmaktan kendinizi koruyunuz- Halk�n haklar�n� zulümle almay�n�z. Onlar�n haklar�n� gasbetmeyiniz- Benden sonra, kâfirlerin yapt��� gibi, sak�n birbirinizle bo�u�may�n�z. Size bir �ey b�rak�yorum ki, ona s�ms�k� sanl�rsan�z, asla sap�kl��a dü�mez ve yolunuzu �a��rmazs�n�z, t�te o �ey, Allah'�n Kitab� Kur'an-� Kerim'dir."
Daha dar ve daha özel bir karde�lik ise, inananla-r�n/müslümanlarm karde�li�idir. Ancak islam evrensel bir din oldu�u için, henüz �slam'a girmemi� olanlar, her an için Müslüman olmaya adayd�r. Bu sebeple di�er inanç mensuplanna iyi ve âdil davranmak esast�r. Di�er inanç mensuplanna iyi ve âdil davranmak, sadece günün birinde �slam'� kabul edebilecekleri ümidiyle de de�ildir. Çünkü bu �ekilde davranmak, bizatihi Müslüman olman�n bir gere�idir.
Toplumun birli�ini sa�layan altyap� olu�turulmadan toplumun birli�ini istemenin herhangi bir anlam� yoktur. Yapay olarak sa�lanan birlik, bir müddet sonra ortadan kalkacakt�r. Toplumda birli�in sa�lanmas�n�n, en önemli âmillerinden biri, fertler aras�nda adaletin sa�lanmas�d�r. �u veya bu nedenler ileri sürülerek toplumda baz� kesimlerin kaymlmas�, baz� kesimlerin ise kimi haklar�n�n gözetilmemesi, toplumda birli�i bozan en önemli etkendir.
Toplumda birli�i bozan di�er önemli bir etken de, gelir da��l�m�ndaki adaletsizlik ve zenginlerin fakirleri gözetmemeleridir. Kur'an-� Kerim, zekât gibi zorunlu bir ibadetin yan�s�ra fakirlerin gözetilmesini de te�vik etmektedir. Böylesi te�vikler konusunda inanc�n etkisi bilinmektedir.
Toplumda birli�in sa�lanmas�n�n etkenlerinden bir di�eri de, fertlerin yönetime kat�lmalar� ve görü�lerini özgürce dile getirebilmeleridir. Kur'an, �ûraya ba�vurmay�, Müslüman olman�n bir özelli�i olarak zikretmektedir. Vahiy alan Peygamber'e bile, Müslümanlara dan��mas� Kur'an'da tavsiye edilmektedir:
"Onlar�n i�leri aralar�nda �ûrâ/dan��ma iledir."[382] "Allah'�n rahmetinden dolay� ey Muhammed, sen onlara kar�� yumu�ak davrand�n, e�er kaba ve kat� kalpli olsayd�n, �üphesiz etraf�ndan da��l�p giderlerdi. Onlar� affet, onlara ma�firet dile, i� hakk�nda onlara dan��, fakat bir kez karar verdin mi Allah'a güven, do�rusu Allah güvenenleri sever."[383]
Kur'an, hangi temele dayan�rsa dayans�n toplumda s�n�fla�may� reddeder. Ku�kusuz bu, toplumda hiçbir farkl�l���n olmayaca�� anlam�nda de�ildir. Bizim burada kastetti�imiz s�n�fla�ma, toplumun hak gasp�na dayal�, hukuk kar��s�nda e�it olmayan ve aralar�nda birinden di�erine geçme imkân� bulunmayan gruplara ayr�lmas�d�r. Yoksa, �slamiyet de cahil ile âlimi bir saymam��, âlimi üstün tutmu�tur. Ancak hukuk kar��s�nda âlim ile cahil aras�nda bir fark yoktur. Ayr�ca cahil ki�i, ilim elde ederek âlimler s�n�f�na geçi� yapabilir. Yine Kur'an~� Kerim, r�z�k konusunda ve maddi gelirde insanlar�n birbirlerinden farkl� olduklar�n� kabul etmekte, hatta bunu Allah'a nispet etmektedir:
"Ey Muhammedi Rabb'inin rahmetini onlar m� taksim edip payla�t�r�yorlar? Dünya hayat�nda onlar�n geçimlerini aralar�nda payla�t�r�yorlar? Dünya hayat�nda onlar�n geçimliklerini aralar�nda biz taksim ettik; birbirlerine i� gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün k�ld�k; Rabb'inin rahmeti, onlar�n biriktirdikleri �eylerden daha iyidir.[384]
Ancak fakir ile zengin hukuk kar��s�nda e�it oldu�u gibi fakir, çal��arak zengin olabilir. �lim ve r�z�kta üstünlük, bir gaspa ya da etnik bir guruba ait de�ildir.
Sonuç olarak Kur'an-� Kerim, toplumda birli�in sa�lanmas� için iki temel noktay� gündeme getirmektedir. Bunlardan birincisi, insanl���n tamam�n�n ayn� anne ve babadan geldiklerini belirtmesidir. Bir toplumu meydana getiren fertler, farkl� inançlara ya da farkl� �rklara mensup olabilirler. Ama neticede hepsi aras�nda bir akrabal�k ba�� söz konusudur ve bu da hepsinin ayn� anne ve babadan olmas�d�r. �kinci temel nokta ise, inanan fertler aras�ndaki din karde�li�idir. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde inanan kimseleri, bir binan�n birbirlerine kenetlenmi� tu�lalar�na benzetmektedir. �nanan ki�i, inanan bir ba�kas�n�n karde�idir; onun yard�m�na ko�ar; sevincinde de, s�k�nt�lar�nda da ona ortak olur.[385]
�slam Toplumu ve Etnik Ay�r�m
Her türlü etnik ay�r�m reddedilmi�tir. Peygamberin soyundan gelen ile toplumda büyük bir suç i�lemi�, �u veya bu soydan gelmi� olan bir kimsenin o�lu e�ittir. Atalar�n�n veya akrabalar�n�n i�lemi� olduklar� herhangi bir ba�ar�dan bir kimsenin, kendisine pay ç�karmas� reddedildi�i gibi, i�lemi� olduklan herhangi bir suçtan dolay� sorumlu da tutulamaz. Bu prensip, sadece Kur'an'�n ileri sürdü�ü bir prensip de de�ildir, bütün peygamberlerin vahiylerinde zikredilmi�tir:
'Yoksa kendisine haber mi verilmedi; Musa'n�n sahifesinde (yaz�l�) olan. Ve çok vefal� olan �brahim'in (sahifesinde yaz�l� olan �u gerçekler): Hiçbir günahkâr, ba�kas�n�n günah yükünü yüklenmez, insana çal��mas�ndan ba�ka bir �ey yoktur ve çal��mas� da yak�nda görülecektir."[386]
O halde sözünü etti�imiz prensip, tüm zamanlann bir prensibidir: "Kim hidayete gelirse kendisi için hidayete gelmi� olur, sapan da, kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, ba�kas�n�n günah yükünü çekmez. (Herkes kendi günah yükünü çeker)."[387]
Fertler hakk�nda geçerli olan bu prensip toplumlar için de aynen geçerlidir. Nitekim islam ümmetinde en üstün nesil olarak kabul edilen ve hem Kur'an âyetlerinde, hem de Peygamberin hadislerinde övülmü� bulunan sahabilerin babalar�, Allah'a ortak ko�an mü�rik insanlard�.
Kur'an-i Kerim'in indi�i dönemde bütün toplumlarda etnik ay�r�m�n var oldu�u bilinmektedir. Merha-metiyle bilinen H�ristiyanl�kta bu ay�r�m mevcuttu. Yak�n zamana kadar H�ristiyanlar, gökler âleminde siyah �rktan gelen H�ristiyanlarla beyaz �rktan gelen H�ristiyanlar�n e�itli�ini kabul ederlerdi ama bu dünya hayat�nda e�itli�i kabul etmiyorlard�. Halbuki Islâmm tâ ilk döneminde siyah� bir köle azatl�s� olan Habe�'li Bilal, �slam toplumunda önemli bir de�eri olan müezzinlik görevini üstlenmi� ve Peygamber (s.a.v.)'in müezzini olarak �öhret bulmu�tur. Ne yaz�k ki bu ay�r�m günümüzde hâlâ bir çok toplumda devam etmektedir. Günümüzün medenî ülkeleri olarak kabul edilen Amerika ve Avrupa ülkelerinde bu ay�r�m hukuken ortadan kald�r�lm�� olmakla birlikte söz konusu toplumlar�n bunu içlerine sindirebiîdiklerini rahatl�kla söyleyemiyoruz. Sovyetler birli�inin da��l�m�ndan sonra ortaya ç�kan ülkelerle �slâm ö�retisinden uzakla�m�� birçok Müslüman toplumlarda hakim olan koyu milliyetçi ak�mlar nedeniyle bu ay�r�m�n, yak�n bir zamanda ortadan kalkabilece�ini söylemek de ne yaz�k ki mümkün görülmemektedir.
�nananlar�n karde� olduklar�n� belirten Kur'an-� Kerim, birliklerini bozmaya çal��acak kimselerin varl��� konusunda Müslümanlar� uyarmaktad�r, Müfessirler naklederler ki: Peygamber (s.a.v.) döneminde ya�ayan �âs b. Kays isimli Yahudi, Müslümanlara kin ve nefret duygular�yla dolu olan kat� bir kâfir idi. Her f�rsatta Müslümanlar�n aras�n� bozmaya çal���rd�. Bir yerden geçerken. �slam'a girmezden önce birbirleriyle kanh-b�çakl� olan Evs ve Hazreç kabilelerine mensup Müslümanlar�n kendi aralar�nda tatl� tatl� sohbet ettiklerini gördü. Kendi kendine: "Bunlar�n beraberli�i devam edecek olursa, bizim hiçbir etkinli�imiz kalmaz; huzur bulamay�z" dedi. Yahudi bir genci ça��rarak bu gence, gidip aralar�nda oturmas�n� ve onlar� birbirlerine dü�ürmesini; daha önce bu iki kabile aras�nda vukubulmu� "Buâs" harbini ve her bir taraf�n, kendi taraf�n� öven ve kar�� tarafa hakaretler içeren cahiliye dönemi �iirlerini hat�rlatarak onlan birbirlerine kar�� k��k�rtmas�n� ö�ütledi.
Yahudi genç gitti ve nihayet onlan birlerine kar�� k��k�rtmay� ba�ard�. Taraflar, sava�mak üzere, Medine'de bulunan bir meydana birbirlerini davet ettiler. Her bir taraf, mensuplar�na haber gönderdi ve söz konusu meydanda toplanmaya ba�lad�lar. Bunu duyan Peygamber (s.a.v.), Muhacirlerle birlikte meydana gitti: "Ey Müslümanlar, daha ben aran�zda oldu�um halde cahiliye dâvas�n� m� güdüyorsunuz? Allah sizi �slâm'la �ereflendirdi. Cahiliyeden kaynaklanan her kötülükten ili�kinizi kesti. Kalplerinizi bir birlerine �s�nd�rd�. Buna ra�men kâfir oldu�unuz dönemde yapt�klar�n�za geri mi dönüyorsunuz?" anlam�nda bir konu�ma yapt�.
Evs ve Hazreç kabileleri, oyunu fark ettiler; bunun, �eytan�n ve onlara dü�manl�k besleyenlerin bir oyunu oldu�unu anlad�lar. Silahlar�n� atarak birbirleriyle kucakla�t�lar. Yüce Allah bu ebedî oyuna kar�� Müslümanlar� uyarmak için �u âyeti indirdi:
"Ey inananlar, Kitap verilenlerden herhangi bir guruba uyarsan�z, iman�n�zdan sonra (onlar), sizi döndürüp kâfir yaparlar. Size Allah'�n âyetleri okunmakta ve O'nun elçisi de aran�zda iken nas�l inkâr edersiniz? Kim Allah'a sa-nl�rsa, muhakkak ki o, do�ru yola iletilmi�tir. Ey Müslümanlar, Allah'tan O'na yara��r biçimde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün."[388]
Hemen takip eden âyette yüce Allah, Müslümanlar�n birliklerinin nas�l devam edebilece�ini de �öyle anlatmaktad�r:
"Ve topluca Allah'�n ipine (Kur'an'a) yap���n, ayr�lmay�n; Allah'�n size olan nimetini hat�rlay�n: Hani siz, birbirinize dü�man idiniz- (Allah) kalplerinizi birle�tirdi. O'nun nimeti sayesinde karde�ler haline geldiniz- Siz ate�ten bir çukurun kenar�nda bulunuyordunuz. (Allah) sizi ondan kurtard�. Allah size âyetlerini böyle aç�kl�yor ki, yola gelesiniz. [389]
Dipnotlar:
[369] 2/Bakara, 143
[370] Kurtubî, el-Câmi' li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut-tarihsiz, II 153
[371] Kurtubî, a.g.e., 11.154
[372] Muhammed Esed, Kuran Mesaj�, �stanbul-1996, 1.40
[373] Seyyid Kutub, Fi Zilâli'l-Kur'an, -çev Yakup Çiçek ve arkada�lar�-, îstanbul-1991,1.209-210
[374] 6/En'am, 115
[375] 16/Nahl, 90
[376] 4/Nisa, 58.
[377] 5/Maide, 2
M. Sait �im�ek, Kur’an’�n Ana Konular�, Beyan Yay�nlar�: 174-179.
[378] 3/AIu �mrân, 110
[379] bk. Taberi, Câmiu'l-Beyân an Te'vili âyi'l-Kur'an, Beyrut-1988. 1V44
[380] M. Sait �im�ek, Kur’an’�n Ana Konular�, Beyan Yay�nlar�: 179-181.
[381] 23/Mü'mmûn
[382] 42/�ûrâ, 38
[383] 3/Âlu Imrân 159
[384] 43/Zuhruf, 32. 184
[385] M. Sait �im�ek, Kur’an’�n Ana Konular�, Beyan Yay�nlar�: 181-184.
[386] 53/Necm. 36-40
[387] 17/�sra, 15
[388] 3/Âlu �mrân, 100-102
[389] 3/Âlu �mrân, 103
(Kaynak: M. Sait �im�ek, Kur'an'�n Ana Konular�, Beyan Yay�nlar�)
-
ilayda 19-09-2008 15:35
yaaa eilnise sa�l�k s�perdi yaaaaaaaaaaaaaaaa