BİR ÜLKE VARMIŞ, UZAKTA!

Kazım ŞENSALTIK

09-07-2025 15:26


Bundan yıllar önceymiş, tarihin uzak zamanlarında bir ülke varmış. Bu ülkenin halkı ve yöneticileri Müslüman olduğunu söylermiş. Öyle ki, kutsal kitaplarına ve peygamberlerine hakaret edenleri hiç affetmezlermiş. İnançlarına bağlı, kutsallarına çok önem verdiklerini her fırsatta haykırırlarmış. Öyle ki, farklı inançtan insanları kendi inancına davet ederlermiş. Çünkü en doğru inancın kendilerinde olduğunu söylerlermiş. Bu kadar dini değerlerine bağlı olan bu ülkenin insanları, kutsal kitaplarının ve Peygamber’lerinin onlara öğrettiği değerlerin hayatlarında hiçbir karşılığı yokmuş.

Tarihin eski dönemlerinde yaşayan bu ülkenin vatandaşlarını, kendinden sonraki nesiller kitaplardan okuyup hayretler içinde kalıyorlarmış. “Nasıl olur hem inanacaksınız hem inandığınız değerler hayatınızda olmayacak” diyerek ibret olması için çocuklarına anlatırlarmış.

Peki neden ibret olsun diye anlatıyorlar bu eski ülkeyi nesillerine dersiniz!? Ne yapmış bu ülkenin vatandaşları ve yöneticileri?

Şöyle anlatıyor yaşayanlar: Bu ülkenin yöneticileri, kendilerini kutsal kitaba ve Peygamber’e nispet ediyorlarmış ya, işte tuhaflıklar burada başlıyor. Bu ülkenin geçmişi büyük bir imparatorluğa dayanıyormuş. Öyle bir imparatorluk ki, dünyaya hükmediyormuş, asırlarca dünyaya adaleti sunmuşlar. Her inancın, her yurtsuzun, her zulme uğrayanın adaletine sığındığı bir imparatorluk oluşturmuşlar. Kendisine sığınanlara kucak açıp adalet dağıtmışlar, asırlar boyu. Zamanın birinde birileri çıkıp bu imparatorluğa isyan etmiş, kendi içinden başlayan bu isyan dalgası büyümüş ve düşmanlarını heyecanlandırmış. Bu isyancı gruplar düşmanları tarafından fonlanmış, desteklenmiş, imparatorluk darmadağın edilmiş, yerine bir ulusu temsil eden ve kendine Müslüman diyen bir ülke kurulmuş.

Yeni kurulan bu ülke kendini kutsal kitaba, peygambere nispet ederken, kanunlarını ve sosyal düzenini kendisini yıkan düşmanlardan almışlar. Öyle bir anayasa yapmışlar ki, ceza kanunu başka toplumdan, evlilik kanunları başka toplumdan, yargı kanunları başka toplumdan, ceza hukuku başka toplumdan alınmış. Öyle ki, bu kanunlar kendileriyle savaşanların oluşturduğu kanunlarmış. Kutsal kitaplarına uygun tek uygulama cenaze defin işleri kalmış, yaşamlarında.

Bu ülkenin başına önce tek adamlar gelmiş, seçim falan yokmuş, ülkenin insanlarına olmadık zulümler etmişler. İbadetlerini yasaklamışlar, ibadet hanelerini kapatmışlar, kutsal kitapları yasaklamışlar, daha neler neler! Sonra halk “artık yeter” diyecek seviyeye gelince halkı devletin çevresinde tutmak için, ülkeyi yönetenleri halk seçsin demişler. Sandıklar kurulmuş, halk koşarak sandıklara gitmiş, kendilerini yönetecek lideri seçmek için. Seçecekleri liderin en büyük vaadi ibadetlerini rahat yapmaları, kutsal kitapları serbest bırakmak, ibadet haneleri tekrar açmak imiş. Seçilen lider vaatlerini bir bir yapmaya başlamış. Halk rahat bir nefes almış, bu kadar özgürlük fazla demiş ülkeyi kuranlar, bu yeni lideri yargılayıp idam etmişler.

Bu döngü uzun yıllar sürüp gitmiş, halk artık isyan edecek seviyeye gelince halkın önüne Müslüman ve dini değerlere bağlı bir lider sunmuşlar. Halk kurtuluş geldi diyerek koşmuşlar bu yeni liderin peşinden. Her konuşmasında kutsal kitaptan öğütler, peygamberden örnekler vererek başlarmış konuşmalarına. Ülkenin halkı işte bizim geçmişte adalet sunan sistemimiz geri geliyor diyerek umutlanmaya başlamışlar.

Yeni gelen lider, yıllar içinde öyle kanunlar çıkarmış ki toplum farkında bile değilmiş. Bu ülkenin yöneticileri vatandaşına bir araba satarmış. Sattığı her arabadan bir tane de devlete aldırıyorlarmış, koydukları vergilerle. Yetmemiş arabayı alan vatandaş, arabanın yürümesi için yakıt alacak, aldığı yakıtın her litresinde bir litrede devlete vergi ödermiş. Arabayı aldın, yakıtı koydun, olmaz böyle yola çıkamazsın birde zorunlu trafik sigortası yaptıracaksın diye kanun çıkarmış devlet. Bu sigortalar bir çalışanın bir aylık maaşı kadarmış. Bu sigortaları devlet yapmıyor, özel şirketlere yaptırıyor, buradan da vergi ve harç alıyormuş. Vatandaş bu özel sigorta şirketlerinin insafıyla baş başa bırakılıyormuş. Mecburen yapıyormuş vatandaş, devlet bu arabaya her yıl taşıtlar vergisi ödeyeceksin diye kanun çıkarmış. Bunu da mecburi yapmış devlet, vatandaş onu da ödemeye başlamış. Devlet bakmış vatandaştan itirazı yok, ne çıkarsa ses çıkarmadan yapıyor, kimi araçlarda her yıl kimi araçlarda iki yılda bir mecburi muayene yaptıracaksın diye kanun çıkarmış, vatandaş bunu da yapmaya başlamış. Devlet bakmış vatandaş “ne yapsam tamam” diyor, aracı kullanmak için trafik kanunu yapmış, bu kanunun koyduğu kuralları ihlal edenlere cezalar kesilmeye başlamış. Cezalar az demiş, devlet sürekli kanun çıkarıp vatandaşın ödeyemeyeceği cezalar koymuş, bu ülkenin yöneticileri. Şehirlere çekiciler almışlar, hatalı yere park edenlerin arabalarını çekiciyle otoparklara çekiyorlar, vatandaşa hem park cezası kesiliyor hem de otopark parası birde çekici parası kesiliyorlarmış.

Artık bu ülkenin vatandaşları çalışıp bu cezaları ödemekten kendine zaman ayıracak vakit bulamaz hale gelmiş. Bunlarla yetinmemiş devlet birde oto yollar yapmış bu yolları kullananlardan para toplamaya başlamış. Köprüler yapmış devlet, vatandaştan topladığı vergilerle, bu köprülerin girişine ve çıkışına gişeler koymuş “gelsin paralar” demiş.

Buraya kadar olanlar olmuş, daha vahim tarafı ise şurası. Bu ülkenin Müslüman yöneticileri inandığı kutsal kitaplarında, inandığı peygamberlerinin onlara söylediği tam bunların tersiymiş. Yani Müslümanların kutsal kitapları toplumu yönetenler, toplumdan topladıkları vergilerle yaptıkları hizmetlerin ücretsiz olmasını söylermiş. Her yapılan hizmetin insanın refahı ve huzuru için yapılmasını, vergide adaleti emredermiş. Bu ülkenin Müslüman yöneticileri koydukları kuralların tamamı vatandaşı sömürmek üzerineymiş. Dünyaya adalet dağıtan imparatorluğun varisleri düşmanlarının yolunu tutmuş, bütün düzeni vatandaşı sömürmek üzerine kurgulamış. İtiraz eden vatandaşı yargılayıp hapis hanelere dolduruyormuşlar. Borcunu ödeyemeyen vatandaşın mal varlığına el koyuyor mülkünü elinden alıyormuş bu Müslüman ülkenin yöneticileri ve koydukları kanunları.

Bu öyle bir hal almış ki vatandaş ev yapmak için arsa alıyormuş, tabuda 300mk. arsa satıyorlar, ev yapmak istediği zaman imar planı diye bir kural koyup vatandaşın arsasının yarısına el koyuyormuşlar. Satarken 300mk. yaparken 150mk. ye düşen arsalar. Madem 150 mk. yaptıracaksın neden 300mk. olarak sattırıyorsun. Vatandaşın anayasal hakkı olan mülküne imar planları, yönetmelikleriyle el koyuyorlarmış. Vatandaşlar “olsun, yeşil alan, otopark gibi alanlar olsun” diyerek sesini çıkarmamış bütün bu olup bitenlere.

Bu ülkenin yöneticileri, işçilerine “örgütlenin” diyormuş. İşçiler sendikalar kurmuşlar, toplu hak arama yoluna düşmüşler. Birde asgari ücret diye bir şey çıkarmışlar. Bu asgari ücreti işçileri temsil eden sendikalar, devleti temsil eden yöneticiler ve işverenler, her yıl toplanıp belirlermiş. İşçiler asgari ücretin artmasını istermiş, devlette bunu teşvik edermiş işveren karşı çıksa da bir şey değişmezmiş. Çünkü devlet bu asgari ücretten vergi alırmış, ne kadar yüksek olursa o kadar hazinesine para girermiş. İşçiler zam aldığını düşüne dursun, her yıl asgari ücretten daha fazla piyasada mallar zamlanırmış. Kaybeden işçiler ve işverenler olur, kazanan devletin hazinesi olurmuş. Bu asgari ücret hem sigorta primini hem birçok kesimin alacağı maaşı belirlermiş, buradan devletin vatandaştan aldığı ücretlerde etkilenirmiş. Kazanan bir devlet, iki sendikalar olurmuş, çünkü sendikalar bu ücretlerden aidat topluyor, üyelerinden. Esnaf odaları, buna benzer odalar ve kuruluşlar bu ücrete göre aidat topluyor üyelerinden. Peki, bu aidatlar ne oluyor, bunun ne olduğunu bilen ne esnaf bulabilirsiniz, nede işçi. Bu eskilerde kalan ülkenin her uygulaması buna benzermiş.

Önce hastanelerde insanlar yatak ve muayene için uzun kuyruklar oluşturmuşlar. Devlet vatandaşından sigorta pirimi topluyor onlara ücretsiz sağlık hizmeti sunduğunu vaad ediyormuş. Devletin Hastanesine giden vatandaş, sağ girip ölü çıkar hale gelmiş. Toplanan paraları çalanların, soyanların haddi hesabı yokmuş. Bu ülkenin vatandaşları artık isyan edecek duruma gelmişler, bunu gören devlet ülkenin halkına Müslüman bir yönetici seçmelerine zemin hazırlamış. Dilinde kutsal kitap ve peygamberin sözleriyle adaleti getireceğini vaad etmiş halkına. Buna inanan halk bu Müslüman lideri seçmişler, hastaneleri düzeltmiş, yeni Hastaneler yapmış, ilaçları ücretsiz dağıtacağını söylemiş ve buna yönelik düzenlemeler yapmış. Hastane önündeki kuyrukları evlere taşımış, randevusuz hasta kabul etmemiş, hastaneler. İlaçları ücretsiz yapmış, katkı payı diye bir vergi koymuş, doktorun yazdığı ilaçların çoğunu devlet karşılamıyormuş. Devlet karşılayacağı ilaçları belirliyor, onların dışındakileri karşılamıyormuş. Doktorlar ilaç firmalarıyla anlaşıyor, hangi firma doktora daha fazla para veriyorsa onun ilacını yazıyorlarmış. Vatandaş hastalanınca randevu alıp muayene olmak istediğinde bazı bölümlerde 20 gün sonrasına randevu, bazı bölümlere ancak tanıdık veya torpille randevu bulabilir hale gelmişler. Sağlık öyle bir hal almış ki Hastaneler şirket, vatandaşlar ise müşteri olmuşlar.

Artık sağlık alınıp satılan bir sektöre dönüşmüş, devlet bu sektörün başına yönetici olarak buraları işleten bir bakan atamış. Yani özel Hastaneleri olan, buradan ticaret yapan birinin bu kurumun bakanı olduğunu bir düşünün.

Bu tarihin eski dönemlerinde kurulan ve tarihte kalan ülkenin insanları, evlerine aldıkları her elektronik cihaz için özel tüketim vergisi öderlermiş, devlete. Çünkü bu ürünler lüks sayılırmış. Vatandaş bütün bu yapılanlara uyanmasın diye internet diye bir şey icat etmişler. Bütün dünyayı sosyal ağlar üzerinden birbirine bağlamışlar. Her vatandaşın eline akıllı bir cihaz vermişler bu cihazlarla sosyal ağlara girmelerini sağlamışlar. Bu ağlar insanları istediği gibi yönetir hale gelmiş. Algoritmalar, ülkeyi yönetenin istediği gibi insanları yönlendiriyor, insanlar buralarda zaman geçirip hiçbir şeyi sorgulamıyorlarmış. Böylece ülkenin yöneticileri istedikleri kanunları çıkarıp vatandaşı sömürmeye devam edermiş. Bu algoritmalar öyle güzel çalışır ki toplumun önüne dürüst, adaletli diye birini sürüyorlar. Toplum onu seçiyor, günün sonunda onun ülkeyi soyup soğana çevirdiğini söylüyor, topluma. Ülkenin yargıçları başlıyor onu yargılamaya, yaptığı yolsuzlukları bir bir halkın önüne sermeye başlıyor. Halk öyle bir duruma gelmiş ki, birazda bizimkiler çalsın ne var bunda demeye başlamışlar.

Bu tarihin eski dönemlerinde ki ülke okullar açmış, üniversiteler kurmuş, toplumu eğitmeye başlamış. Devlet olarak okulları ücretsiz olacağını söylemiş, vatandaşına. Vatandaşlar çocuklarını okullara götürünce önce kayıt ücretleri karşılamış, vatandaşları. Sonra kitap paraları, kurs paraları derken artık ücretsiz eğitim kalmamış bu ülkede. Durum öyle bir hal almış ki devletin atadığı vatandaşın vergisinden maaş vererek memur yaptığı öğretmenler, artık eğitim alacak çocuklara saat ücretiyle özel eğitim vermeye başlamışlar. Böyle bir sistemin olduğunu daha çocukken gören çocuklar, büyüdüklerinde onlarda yapacakları her işin ücretini almaya başlamışlar. Yetişen bu nesil paradan başka bir şey düşünmez hale gelmişler. İmkânını ve yolunu bulan memurlar, rüşvetsiz iş yapmamaya başlamışlar. Devlet, eğiterek nasıl bir nesil yetiştirdiğini fark edince iş işten çoktan geçmişti. Avukatlar, hâkimler, savcılar, yetiştirmiş on binlerce avukat, hâkim, savcı mezun olmuş bu üniversitelerden. Bunların işsiz kalmaması için suç işlemek gerekiyor ki bu hâkimler, savcılar, avukatlar para kazansın. Bütün bu diplomalı kadroların ekmek teknesi işlenecek suçlara ve toplumdaki uyuşmazlıklara bağlı. Toplumu Müslüman olan bu ülkenin vatandaşları bu suçları ve kanunları bilmedikleri için bir avukata ihtiyaçları olacak, birde suçu tanımlayan savcılar ve yargılayacak hâkimler olmalı. Bunların hepsine istihdam alanları açılmalı ve bunu da yapmışlar.

İşte tarihin çok eski dönemlerinde yaşayan bu ülke ve halkının örnek aldıkları peygamberleri, geldiği toplumda bütün bu ve benzeri olumsuzluk ve ahlaksızlıklarla mücadele etmişti. O peygamberin öğretisinin temelini temel insani ve fıtri ahlakı inşa ediyordu. Peygamberliğinin ilk dönemlerinde yaradılış fıtratına uygun ahlaklı nesiller yetiştirmek olmuştu. Daha sonra bu ahlaklı toplum devlet oluşturunca ahlaksızlıkların, haksızlıkların zulmün olmadığı devlet olmuştu. Vahyin inşa ettiği toplumda suçta olmuyor, olsa bile istisna kalıyordu. Vahye tabi olanlar adil ve adalet temelli toplumlar oluşturdular. Hayatlarından ve devlet düzenlerinden vahyi çıkaranların, adaletsiz, ahlaksız, zalim toplumlar oluştururlar.

Beyler bu ülke tarihin ta eski çağlarında kurulmuş bir ülke. Bu ülke ve vatandaşları tamamen bir kurgu olarak tanımlanmıştır. Yazımıza konu olan olaylar kurgu olarak yazılmış, okuyucuya sunulmuştur. Okuyucular bu kurguyla kendilerini ve yaşadıkları toplumları karşılaştırsınlar, kim bilir belki de bu çağda da böyle ülkeler vardır?

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN