

İMAN ETMEK DE KÜFRE DÜŞMEK DE İNSANIN ELİNDE
Nihat GÜÇ
02-11-2025 08:03
İslam son ilahi dindir. Hükümleri kıyamet gününe kadar değişmeyecek, değişikliğe de uğramayacaktır. Bundan mütevellit insanlığa yeni bir din de gönderilmeyecektir.
Dünya’nın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi dine inanırsa inansın her insan için imtihan devam etmektedir. Her insan son nefesine kadar imana gelme fırsatını değerlendirebileceği gibi inkâra kalkışma imkânını da kullanabilir.
İslam dini bünyesinde; topluma, mekâna, zamana ve bireylere göre değişmeyen hükümler barındırmaktadır. Şu hüküm böyle olmalı, bu hüküm şöyle değişmeli, o kural şimdilerde uygulanamaz demek inkâr etmenin modern ifadesidir. İslami hükümlerin tamamına kayıt ve şart koymaksızın iman ediyorum ve elimden geldiği kadarıyla da yaşamaya çalışıyorum demek iman etmenin en güzel nişaneleridir.
İslami hükümlerin bilaistisna, tamamı Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminde nasıl ki her insanı muhatap olarak kabul ettiyse, elinden tutarak cehenneme gitmekten kurtardıysa, cennete gitmeye sevk ve idare ettiyse bugün de tüm insanları muhattap olarak kabul etmekte ve hepsine aynı şekilde ve aynı ses tonuyla seslenmektedir. Dileyen bu sese kulak verir dileyen de kulaklarını tıkayarak bu kurtuluş sesine sırt çevirebilir.
Nice insan babasının kendisine telkin ettiği inanca muhalefet ederek imana geldiği gibi nice insan da yine babasının kendisine telkin ettiği inanca muhalefet ederek inkâra yeltendi. Evet, ilahi emirleri üstüne alınan, teslim olan iman etmiştir, üstüne almak istemeyenler de inkâr etmiştir. İman da inkâr da bireyseldir. Bu yönüyle isteyerek iman etme ve isteyerek inkâra kalkışmak birer özgürlük nişanesi olarak değerlendirilebilir. Zorlama olmadığı gibi zorlanma da yoktur bu işte.
İslam’ın ileri sürdüğü hükümleri, helalleri ve haramları sorgulayamayız. Ya iman ederek teslim oluruz ya da inkâra kalkışarak azgınlaşırız. Kabul etmediğimiz bir dinin hükümlerini sorgulamaya gerek olmadığı gibi inandığımız, bağlandığımız, teslim olduğumuz ve bir değer olarak kabul ettiğimiz dinimizin her bir hükmünü sorgulayarak diskalifiye etmeye de gerek duymayız.
İslam; ilahi kurallar bütünüdür, iiman ile inlaşılabilir. İman etmeyenler çoğu kuralı anlayamazlar ve kavrayamazlar. İslam’ın yanlışı, eksiği ve kusuru yoktur, tam ve mükemmeldir. İnsanların en büyük kusuru, İslam dininde kusur aramaya kalkışmasıdır. İslam’ın dışında kalan ve insanlara mutluluk ve saadet vaat eden diğer dinler, fikirler, ideolojiler ve yönetimler eksiktir, yanlıştır ve sorgulanmaya muhtaçtır.
Bugün içinde yaşadığımız çağ her ne kadar medeni bir çağ olarak lanse edilmeye çalışılıyor olsa da cahiliye döneminden farksız bir dönemdir. Allah tanınmamakta, Hz. Muhammed (s.a.v.) bir elçi olarak kabul edilmemekte, Kur’an-ı Kerim yol ve yordam gösteren, helalleri ve haramları belirleyen bir kitap oarak telakki edilmemektedir.
Cahiliye sistemleri, kendilerini sorgulamaya müsaade etmezler. O yüzden İslam’ın haricinde kalan tüm unsurlar ‘sorgulanamaz’ olarak kabul edilmektedir.
İslam’da teslimiyeti mucip olan Allah, din, iman, inanç, ibadet, ahiret, nübüvvet, cin ve melek gibi konular sorgulanamaz. Bu konuları sorgulamak İslam ahlakıyla da bağdaşmaz.
İman etme ve inkâra kalkışma insanlık ile beraber var olan bir konudur. Aynı şekilde kıyamete kadar da devam edecek bir sorundur. İnsanla vardır insanla da son bulacaktır. Dün olduğu gibi bugün, bugün olduğu gibi yarın da farklı varyantlarıyla da olsa varlığını sürdürecektir.
İman etme veya inkâra kalkışma insana has bir özelliktir. Teslim olan iman etmiştir, imanda sorun arayan da inkâra kalkışmıştır. Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan bu serüven kıyametin üzerine kopacağı en son kişiye kadar da devam edecektir. O yüzden iman veya inkâr konularını zaman zaman gündemimize almak yerine her daim gündem yapmamız lazım gelen bir mesele olduğunu kabul etmek durumundayız. Yazdığımız, çizdiğimiz, dile getirdiğimiz hemen her cümlenin başına da sonuna da ya imanı ilave edeceğiz ya da küfre düşme konusunu iliştireceğiz.
Cennet veya cehennem ile nihayete erecek olan var oluş nedenimiz iman veya inkâr ile gerçekleşecektir. Bu varoluşsal sorun tam anlamıyla çözülmeden yani kişinin iman ettiği veya inkâra kalkıştığı net bir şekilde ortaya konulmadan hiçbir sorunun varlığı da önemi de ehemmiyeti de kalmıyor. Ben evvela kendimi düşünmek, kendimi kurtarmak zorundayım. Ben iman ettikten sonra kimseler bana zarar veremeyecek, inkâra kalkıştığım vakit de kimseler beni hidayete erdiremeyecektir.
Evet, mü’min ile kâfir; aynı dünyada yaşamalarına rağmen birbirinden farklı düşünen, farklı yaşayan ve farklı konuşan iki dünyanın farklı iki insanıdırlar.
Bu iki insanı bir birine yaklaştıran, sıkı fıkı bir dost yapan yeğane şey üsulüne uygun yerli yerince, inanılarak kullanılan bir kelime olabileceği gibi bu iki insanı birbirinden uzaklaştıran hatta birbirine düşman derecesine çıkaran, inkâr ederek patavatsızca kullanılan bir kelime de olabilir.
İnsanın; ağzından çıkan söz, hayatında sergilenen davranış, düşüncede yoğurulan fikir kadar değeri vardır. Kimi söz ve kimi davranış vardır insanı Müslüman kılmakla kalmaz cennete gitmeye de sebebiyet verir. Yine kimi söz ve davranış vardır insanı ateist, kâfir, müşrik, Yahudi veya Hristiyan yapmakla kalmaz cehenneme gitmesine de yol açar. O yüzden ağızdan çıkan kelimelere, yaşamda sadır olan davranışlara, zihinde şekillenen fikirlere, kalbe giren inanca son derece dikkat etmek gerekir.
Müslüman; inancı gereği söz, fiil ve davranışlarına son derece titizlik gösterirken kâfirlerin dini anlamda bir hassasiyetleri olduğunu söylemek mümkün değildir. Kâfirler patavatsızca konuşur, nahoş davranışlar sergiler, kendince oluşturdukları değerler çerçevesinde bir yaşam sürdürürler. Ahiret düşüncesi olmadığından kaybedecekleri çok şeyleri de yoktur. Ahirete yönelik bir beklenti içinde de değillerdir.
Müslümanlar ile kâfirler aynı fabrikada, aynı tarlada, aynı sanayide, aynı dukanda, aynı okulda birbirine benzer işleri yaparlar. Çoğu zaman aynı işi yapmalarına rağmen aralarında büyük farklar oluşur, oluşmak zorundadır. Evvela Müslüman kişi hem dünya iaşesini kazanmak hem de ahiret yurdunda cennet ile şereflenmek için bir yaşam sürdürür ve bu minvalde bir felsefe oluşturur kendisine. Helallere ve haramlara riayet etmeye son derece titizlik gösterir. Tüm çalışması, tüm çabası ve tüm kazancı bu yönde şekillenir. Ama gayr-ı müslim bir insan sadece dünya hayatının idamesi için yaşar ve çalışır. Hayatı bu yönde şekillendirir. Helal ve haram düşüncesi olmadığından ahirette karşılaşacağı muamele konusunda da bir hazırlığı, bir fikri olamaz.
Kâfirler sonradan sapıtmışlardır. Doğarken kâfir olan hiçbir insan yoktur. O yüzden bir insanın kâfir olması yani sapıtması için sağ kulağını ayetlere, hadislere, iyiye, güzele ve vaaz-u nasihate kapatması yeterlidir. Haramları helal kabul etmek ve bu yolda sınırsız bir şekilde ilerlemek için sol kulaktan gelen bilgi bombardımanı ve şeytandan fısıldanan her çeşit vesveseyi takip etmesi de yeterli olacaktır.
Biraz önce inanan ve inanmayan insanların farklı dünyaların farklı insanları olduklarını söyledik. O yüzden kâfirler olaylara farklı pencerelerden, farklı perspektiften, farklı felsefeden bakarlar. Gördüklerini ve okuduklarını vesvese suretiyle şekillenen inançlarına göre yorumlarlar. İnançlarının kuruntu ve zandan başka hiçbir kaynakları ve dayanakları da yoktur.
Müslümanlar; hayatı düzenleyen kurallar bütününe yani İslam’a inanırlar ve bu yönde bir yaşam oluştururlar kendilerine. İslam dininden mütevellit Müslüman ile kâfir arasında kocaman farklar oluşmuştur. İslam dini gelmemiş olsaydı Müslüman ile kâfir arasında farkların olabileceğini de görmemiş, duymamış ve bilmemiş olacaktık.
Farklı mekânlarda yaşadıkları, farklı nesneler ile beslendikleri, farklı pencereden farklı bir şekilde baktıkları, olayları farklı algıladıkları, hatta aklî melekeleri bile farklı çalıştığı için aynı şeyleri görmeleri, aynı kanıya sahip olmaları, aynı arğümanları kullanmaları da mümkün olmayacaktır. Hatta inanan ve inanmayan insanların birbiriyle anlaşmaları, dostane ilişkiler kurmaları, bir arada sorunsuzca yaşamaları da muhaldir. Eğer bir mü’min ile bir kâfir bir arada birlik ve beraberlik içinde, sorunsuzca bir yaşam sürdürüyorlarsa bilin ki orada bir sorun vardır. Ya mü’min olan kişi kâfirlere benzemiştir ya da kâfir olan şahıs mü’mine özenmiştir. Başka da bir alternatif yoktur.
İnanan ve inanmayan insanların ibadetlere yaklaşımları da farklıdır. Kâfirlerin dini ibadetleri, dini yaklaşımları, dini düşünceleri, fıkhi hükümleri anlayabilmeleri için evvela inanmaları gerektiğini söylemek durumundayım. Allah’a, Kitap’a, Ahiret’e ve Peygamber’e inanmayan bir insanın ibadetleri anlaması, yorumlaması ve hakkıyla ifa etmesi de mümkün değildir. Aynı şekilde haramların kötü birer davranış olduğunu anlamaları da mümkün olmayacaktır.
Bu olaya tersinden baktığımız vakit karşımıza şöyle bir durum çıkacaktır. İbadetleri yerine getirmeyen veya yerine getirmeyi gerekli görmeyen, haramları haram olarak telakki etmeyen ve uzak durulması gereken unsurların da olduğunu kabul etmeyen bir insanın inancında sorunların olduğunu söylemek zor olmasa gerek.
Son dönemlerde kâfirler, Müslümanları yerine getirmeleri gereken ibadetlerde gösterdikleri gevşeklikler üzerinden ya da kaçınmaları gereken haramlar üzerinden şiddetli bir saldırıya giriştiklerine şahit olmaktayız. Bu saldırılar boşuna yapılmış değildir. Sanmayın ki bu saldırılar Müslümanları daha iyiye, daha güzele ve daha doğruya sevk etmek isteklerinden kaynaklanmaktadır. Tam tersi bir durum var burada. Dine ait bir söylem veya dine ait bir eylem görmek istemedikleri, haramların hayatlarında bir şekillendirmeye yol açmasını istemedikleri için Müslümanlarda var olan kusurlar üzerinden saldırmaktadırlar. “Şu şöyle yapıyor, bu böyle davranıyor, bu Müslümanlar niye böyleler” gibi suçlamalar savuruyorlar ortaya.
Unutulmasın ki Müslümanlar söz ve fiilleriyle mükemmel birer insan olmayabilirler. Ancak her Müslüman sözleriyle, fiilleriyle ve düşünceleriyle mükemmel olmak için yola çıkan, Yüce Allah’a teslim olan kişidir. Müslüman kişi her an günaha düşebilir, hata ve kusur işleyebilir. Müslüman; ne günahsız bir melektir ne de günah işlemeye fırsat verilmeyen bir peygamberdir. Kusursuzluk ve mükemmellik imtihana tabi olan biz Müslüman insanlar için değildir. Kusursuzluk ve mükemmellik sözkonusu imtihan bittikten ve cennet ile müşerref olduktan sonra ortaya çıkacak konulardır.
Müslüman; günahlara karşı teyakkuzda olan, tevbe eden, ibadetlere sarılan, günahlardan uzaklaşan ve her an mükemmel olmaya doğru yol almaya çalışan kişidir. Ancak Müslüman günahsız ve kusursuz değildir, olamaz da. Allah-u Teala, bizlerden kusursuzluk istemiyor. Kusursuzluğa doğru yol almamızı, işlenen günahların ardından tevbe etmeyi, ibadetlerin ardından da hamd etmeyi istiyor.
Müslümanlar; kâfirler gibi ‘battı balık yan gider’ diyerek her türlü fısk-u fücuru işlemez, işleyemez. Böyle bir derekeye yuvarlanamaz. Unutulmamalıdır ki Müslüman; hatasının, kusurunun ve işlediği günahının farkına vardığı an tevbe ederek geri dönmeye çalışan kişidir. Kâfir ile müslümanı farklı kılan da burası değil mi? Şeytan ile Hz. Âdem gibi…
Kâfirler Müslümanları hiçbir şekilde, hiçbir ortamda sevmezler.
İslam’a ait bir meseleyi konuşmadığınız, İslam’i bir hükmü ortaya sermediğiniz, “Allah (c.c.) da böyle diyor, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle yapmış” demediğiniz sürece iman konusunda sıkıntı yaşayan kimseler size karışmayacak, ithamlarında ileri gitmeyecek, dostane söylemlerine de devam edeceklerdir. Bundan emin olabilirsiniz. Ve yine siz çiçekten böcekten, bitkiden bürtüden, havadan sudan, yağmurdan çamurdan bahsettiğiniz müddetçe de müşrikler, münafıklar, Yahudiler, Hristiyanlar, ateistler, mecusiler, laikler, demokratlar ve bilumum beşeri dine mensup insanlar size karşı çıkmayacaklardır, size düşman kesilmeyeceklerdir, fikirlerinizin yanlışlığını ileri sürmeyeceklerdir hatta sizi alkışlamaya da devam edeceklerdir.
Ancak siz ayet ve hadis dediğiniz anda homurdandıklarını, burunlarından soluduklarını, renkten renge evrildiklerini, gözlerinden şimşekler çaktıklarını de göreceksiniz. Tahammülleri yoktur onların. Duydukları her ayet, işittikleri her hadis yapmaları gereken bir durumu ileri sürdüğü, içine daldıkları bir haramı dile getirdiği için ya ortamı değiştireceklerdir ya da sizi din düşmanı, patavatsız biri olarak addedeceklerdir. Halbûki siz ne din düşmanısınız, ne dini bilmiyorsunuz ne de patavatsız birisiniz. Siz tam zamanında, yerinde, olması gereken vakitte bir iki cümle kullandığınız için kâfirleri ve inancında eksiklik olanları rahatsız etmişsinizdir.
Suçu kendinizde aramaya kalkışmayın derim.
Tek bir konu var ortada, o da iman ve inkârdır.
- 02-11-2025 İMAN ETMEK DE KÜFRE DÜŞMEK DE İNSANIN ELİNDE
- 03-09-2025 YASAKLANAN İSLAM’DIR
- 09-07-2025 ŞEYTAN'DAN ALLAH'A SIĞINIRIZ
- 13-04-2025 Sİ(S)TEMSEL BİR ELEŞTİRİ
- 13-03-2025 NİYET -II-
- 11-02-2025 NİYET-I-
- 14-01-2025 SÜRÜ PSİKOLOJİSİ -II-
- 29-12-2024 SÜRÜ PSİKOLOJİSİ -I-
- 30-10-2023 FİLİSTİN'İ KONUŞMAK -I-
- 26-09-2023 HAC İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIĞI HASLETLER -III-
- 29-08-2023 HAC İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIĞI HASLETLER -II-
- 09-08-2023 HAC İBADETİ VE BİZE KAZANDIRDIĞI HASLETLER -I-
- 26-07-2023 İNSANOĞLU BU
- 20-05-2023 PEYGAMBER(LER)İ ÖLDÜRMEK
- 17-03-2023 KADER ÜZERİNE
- 24-01-2023 KUR’AN-I KERİM'İ YAKMA GİRİŞİMİ ÜZERİNE BİRKAÇ KELAM
- 09-01-2023 KİME BENZİYORUZ!
- 26-11-2022 HAYDİ KURTULUŞA!
- 19-10-2022 GELECEK KAYGISI
- 20-09-2022 İSİM VE KİMLİK
- 10-08-2022 "KENDİMİ KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZDÜR"
- 19-07-2022 FÂSIK: GÜNAH İÇİNDE YÜZEN KİMSE
- 18-06-2022 NE OLDU BİZE?
- 12-05-2022 DUA DUA DUA -III-
- 21-04-2022 KUR’AN İLE ARAMIZDA GÖRÜNMEYEN BİR PERDE VAR MI?
- 09-03-2022 DUA DUA DUA -II-
- 12-02-2022 DUA DUA DUA -ı-
- 16-01-2022 İBADETİMİZ ALLAH'A MI, YOKSA ŞEYTANA MI? -II-
- 14-12-2021 İBADETİMİZ ALLAH'A MI, YOKSA ŞEYTANA MI? -I-
- 24-11-2021 UZLAŞI KÜLTÜRÜ
- 23-10-2021 AKLIMA YATMIYOR
- 21-09-2021 KABULLERİMİZ VE RETLERİMİZ
- 12-08-2021 NİYE ANLAŞAMIYORUZ?
- 29-06-2021 HRISTİYANLARIN İSTİLASI
- 14-05-2021 BİR "MÜSLÜMAN" NİÇİN NAMAZ KILMAZ
- 08-04-2021 İSLAMİ BİR EĞİTİM
- 14-03-2021 HZ. ÖMER Mİ DEDİNİZ?
- 21-02-2021 İNSANOĞLU BU OLMAMALI!
- 28-01-2021 İSLAMÎ OKUMALARIMIZ
- 13-12-2020 İBADETLERİMİZDE OLMASI GEREKEN İKİ GAYE: "NASIL VE NİÇİN?"
- 16-11-2020 KUR'AN-I KERİMİ DOĞRU ANLAMAK -III-
- 20-10-2020 KUR'AN-I KERİM'İ DOĞRU ANLAMAK -II-
- 30-09-2020 KUR'AN-I KERİM'İ DOĞRU ANLAMAK -1-
- 06-09-2020 HZ. MUSA'YI ANLAMAK
- 13-08-2020 İNSANIN KARANLIĞI VE AYDINLIĞI
- 21-07-2020 HER ŞEY KAYIT ALTINDA!
- 13-07-2020 İSLAMİ DÜŞÜNCE VE İNSANIN ÇEVRESİ -II-
- 22-06-2020 İSLAMİ DÜŞÜNCE VE İNSANIN ÇEVRESİ -I-
- 06-06-2020 ADEMLEŞMEK VEYA ŞEYTANLAŞMAK
- 17-05-2020 BOŞ SÖZ (LEHVEL HADİS)
- 03-05-2020 AKLI VAHYE TESLİM KILMAK
Makaleler
Hava Durumu






























































