Bayram KÜÇÜK

19 Şubat 2007

İNSANIN SİNEMASI

İNSANIN SİNEMASI

 

“Hâlbuki üzerinizde gözetleyici güçler vardır,

Değerli kaydedici(ler),

Yaptığınız her şeyin farkında olan!”

 

(İnfitar Suresi, 10-12, Kur’an Mesajı meal-tefsiri)

 

Hayat bir sinemadır, her gebelik uzun metrajlı bir filmin jeneriği, her doğum da o filmin ilk sahnesidir.

 

Sizce de öyle değil mi? Karakterlerine büründüğümüz sinema filmleri ya da diziler, bizi hayat sineması içinde oynamamız gereken rollere hazırlamıyor mu? Edinmiş olduğumuz karakter hayatımıza yön veriyor, bizi olmamız gerektiğinden çok uzaklara götürüyor, alıkoyuyor ve bir başkası yapıyor.

 

Senarist yazıyor, oyuncular oynuyor, milyonlarca insan senaryoda kendine bir rol buluyor.

 

Bu rollerin nerdeyse tamamı insanı olumsuzluklara iten roller, pozitif diyebileceğimiz roller yok denecek kadar az. Ya örnek gösterilen modellere ne demeli… Modern "mutlu" ailede anne aldatıyor, baba çekip gidiyor, çocuklar ortada kalıyor, ya birileri vuruyor kırıyor ortalığı birbirine katıyor ya da birileri ezilenlerin fedaisi oluyor, vatanı milleti kurtarıyor… vs.

 

Anlayacağınız bugünün insanı kendi olmuyor olamıyor. İzlemiş olduğu filmin etkisinde kalıp kendi olmaktan çıkıyor. Burada önemli olan filmin etkisi ya da insanın etkilenmesi değil, insanın kimliğini bulamaması, kimlik arayışı içinde olan insanın benliğinden uzaklaştırılması ve hayatını başkalarının belirlediği biçimde yaşaması.

 

İşte bundan dolayıdır ki hayat sinemadır. Siz o hayatı Yaratıcı'nın (azze ve celle) size verdiği iradeyi kullanarak ve kâinattaki o eşsiz dengeyi, kelimetullahı anlayarak yaşarsanız ancak o zaman hayat bir anlam ifade edecektir. Başkalarının yazdığı senaryoda oyuncu (oynatılan) olmaktan kurtulmanın tek yolu budur.

 

İnsanın hayatı anlaması, kendisine verilen hayatın ne anlama geldiğini sorgulama çabasıyla başlar. Kendisi için ‘hayat ne ifade ediyor?’ sorusu aslında bir başlangıçtır.

 

Kendisine, ‘hayat ne?’ sorusunu dürüstçe soran, aynı derecede sorunun cevabına da yaklaşır.

 

Bu soruyu kendisine dürüstçe sormayan ise aynı derecede kendini aldatmış ve bir o kadar da cevaptan uzaklaşmış olur. İnsanın bu soruyu kendine dürüstçe sorması aslında aynı oranda dürüst bir hayat yaşamasıyla da bağlantılıdır. Ne kadar dürüst yaşarsanız, kendinize o kadar dürüst davranır ve o kadar dürüst soru sorarsınız.

 

 İnsan sormuş; doğumundan ölümüne bir insanın yapmış olduğu iyilikler, kötülükler ya da hayatın tüm aşaması nasıl olur da yazılır, kayıt altına alınır, bizim göremediğimiz, ama bizi gören ve sürekli takip eden bir şey mi var? Nasıl olur da insana yaptığı her şey izlettirilir, gözlerinin önünden gelip geçer?

 

Bir zamanlar insan aklı almıyordu, hayatın her anının, kendini gören biri tarafından her açıdan sürekli takip edilmesi ve durmaksızın yaşam arşivi haline getirilmesi olayını. Ta ki insanların hayatını ve var olan her şeyi karesi karesine ve anında kayıt eden cihaz ortaya çıkıncaya kadar. Evet! Kamera… Kamerayla bir insanın ömrünün her anını kayıt altına alabilirsiniz.

 

Kamera, insan ömrünün her anını ve her saniyesini kayıt edebiliyorsa, insanı var kılan yüce Yaratıcı da insanın her anını çok kolay bir biçimde kayıt edebiliyor demektir. Hem HDV kalitesinden daha ileri bir teknik, hem de pikselliği insan hücrelerine ve genetik yapısına varıncaya kadar insanı ayırt edebilen bir teknik. Hiç kimsenin hayatının bir başkasınınkine kurgulanamayacağı, montajlanamayacağı ve kesilip atılmayacağı bir teknik.

 

Yani insan hayatı da kayıt ediliyor, hem de göremediğimiz sayısız kayıt ediciler tarafından.

 

İnsan yine sormuş; nerde izlettirilecek bu?

 

Evet, kayıt edilen onca hayat, onca görüntünün bir yerlerde izlettirilmesi gerekir. Kâinatın büyük sineması nerede? Bilemeyiz bunu ama kâinatın her bir köşesi adeta saklı sinema perdesi. Dünya da olabilir, neden dünya olmasın ki, milyarlarca insanın yaşam alanı olmuş bir dünya, dünyanın da içinde bulunduğu devasa sistem. Ve her insanın projeksiyonu alnında, sırası gelen filmini izliyor belki de istemediği halde izlettiriliyor, böyle bir sinema olabilir.

 

Yaşadığımız dünyada filmimizi izleyemesek de oynamaya devam ediyoruz. Dünya bir sinema adeta, herkes kendi filmini çekiyor ve oynuyor. Kurgusunu da kendi yapıyor.

 

Bazen olmasını istemediğimiz sahneleri atlasak, kurguya dâhil etmesek, kimseye bahsetmesek de o sahneler aklımızın bir köşesinde saklı kalır ve bizim görmediğiniz gözetleyiciler tarafından kayıt edilir.

 

Ve mahşer günü gelir, her uzvunuzun konuştuğu anda filminizi tüm çıplaklığıyla seyretmeye başlarsınız.

 

İnsan geride bir şeyler bıraktığını görür ve hiçbir şeyin unutulmadığını anlar. Yaşamınızın her anı gözlerinizin önünden gelip geçmeye başlar ve devam eder… 35’lik bir film gibi geri sarıp tekrar tekrar izlersiniz hayatı.

 

Dokunamazsınız o karelere. Yıllar boyunca yapıp ettiğiniz hatta sinenizde gizlediğiniz her şey vardır o filmde. O zaman oynadığınız rolü görürsünüz, basitliği, sıradanlığı. Artık isteseniz de kapatamazsınız perdeyi.

 

Siz seyircisinizdir, hayatınız da bir sinema…