Murat ERASLAN

02 Şubat 2007

HUZUR(SUZLUK) EVLERİ

HUZUR(SUZLUK) EVLERİ

 

“Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." 17 İsra 24

 

Bir insan düşünün, sizin aç kalmışlığınızda, mideniz orkestra halinde iken, sıcak ekmeğin kokusu ile harmanlanırken hayalleriniz, sıcak ekmeği kucağınıza bırakan, her sıkıntınızda yanınızda olan biri. Böyle birisinin gün gelip sizin varlıklılığınızda yoksul kaldığını. Vefakarlık bilinciyle hareket etmek gerektiğini düşünüp ve onun tokluğuna vesile olma ihtiyacı duyuyorsunuz. Ellerinizle beslemeniz gereken yerde, kendi pişirdiğiniz ekmeyi paylaşmıyor ama parasını verip karnının doymasına vesile oluyorsunuz. Mutmain olunmuş bir şekilde rahatça yastıkla buluşabiliyorsunuz geceleri. Şunu söylemeliyiz ki, sizin verdiğiniz parayla o insanın karnı doyurulmuş, ihtiyaçları giderilmiş olabilir, ama yüreğinin doyurulduğunu asla söyleyemeyiz…

 

Günümüzde bir sektör halini almış olan “huzur evleri”, temelde bakıma muhtaç ve bakacak kimsesi olmayan yaşlıların son demlerini geçirecekleri sosyal ortamlar olarak kurulmuşlardır. Hayattan koparılmış, toplumun-ailenin dışına itilmiş insanları  tecrit etmek için adeta saklarcasına bir yere hapsetmenin adıdır aslında huzur evleri. Üzerimizdeki sorumluluğu bir yük görüp ondan kurtulma çabalarıyla vardığımız son duraktır huzur evleri. Götürdüğümüz an gözlerinin parladığını, duygularının gülümsediğini gördüğümüz zaman, buranın ona huzur verdiğini, tek huzurun onun için burası olduğunu düşündüğümüz mekanlardır oraları. Ne yazık ki oraya bırakmadan önceki çektirdiklerimizi, soğukluklarımızı, paylaşamadıklarımızı, isteklerine cevap veremediklerimizi düşünmeden mutlu olduğunu düşündüğümüz yerlerdir, buraları “huzur evi” yapan düşüncenin altında yatan gerçeklerdir bunlar.

 

Bir buçuk asırdır batı kültürünün sosyal yapısını örnek aldığımız için, bunun aile yapımızı ve tüm değerlerimizi içten içe çökerttiğini göre göre sonu ateşe çıkan çılgın bir senaryoyu oynamaya koyulmuşuz. Sosyoloji filan deyip sosyal yapıyı tahrip ettiklerinin farkına varamayacak kadar akıl melekeleri noksan veya toplumun değerlerini modernizm adına bilinçli bir şekilde dejenere etmek için uğraşan batıcı elitler, geniş aileleri yok edip çekirdek aile türeterek toplumun aile yapısını sağlıksız hale getirmeyi başarmışlardır ne yazık ki.

Böylece, ağacın bütün dalarını keserek onu sadece gövdesiyle yaşamaya mahkum etmektedirler adeta. İslami yaşantı yapısında geniş aileye yer varken, batılılaşma kompleksi bizi bu kutlu birliktelikten uzak kılmıştır. Halbuki, geniş ailede muhabbetin, samimiyetin, sevginin, dostluğun, paylaşmanın, yardımın, sorumluluğun vs. her şeyin yaşandığı, yaşlıların kıymet, hürmet bildiği bir yapıya sahiptir. Bir tirenin vagonları gibi bir noktadan hepsinin zamanı gelince geçeceğini görmektir bu konuyla alakalı olarak geniş aile. Hasılı bu yapının bozulması ile gelen çekirdek aile yapısı bizleri yaşanmaz toplumsal bir birlikteliğe sürüklemiştir adeta.

 

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır." 31 Lokman 14   

 

“Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu!..” 46 Ahkaf 15

 

 

Rabim ayetlerini Kur’an-ı Mübin’de böyle sıralarken toplum olarak Kur’an’sız bir hayat yaşadığımızdan, toplum olarak yaygın Kur’ani bir ahlaktan yoksun olmamızdan dolayı ebeveynlerimizi itip kakarak kendimizden uzaklaştırmanın yöntemlerini aramışızdır çoğunlukla. Bunun sonuçlarından biri de haliyle “huzur evleri”dir. İslami bir hayat yaşadığımızı iddia ediyorsak, Rabbimin ayetleri doğrultusunda onlara bakmanın ibadet olduğu bilinciyle, onların bizi çocukken küçük bir sinekten dahi sakındıkları gibi sakınmalıyız bizde onları her musibetten.  

Yaşanmış birkaç örnek vermek istiyorum: Avrupa’da yeni Müslüman olan bir kardeşimize soruyorlar, “Müslüman olduktan sonra hayatınızda nasıl bir değişiklik” diye. Şöyle diyor; “Müslüman olmadan önce annem bana geldiğinde ona otelde güzel bir oda tutup ağırlıyordum. Şimdi ise onu evimde ağırlıyorum.”

Diğer örnek ise şahsen tanıdığım bir aile, daha önce oturdukları binada komşuları olan yaşlı bir amca varmiş. Ev almaları hasebi ile taşınmışlar, lakin bu amcayı yalnız başına bırakamamışlar ve babaları gibi senelerdir bakıyorlar… İşte bizim toplumumuzda örnek alınması, yaşanması gereken davranış budur. Kimsesiz diye bir kavram dahi olmaması gereken yerde ne yazık ki “huzur evleri” bir kurtuluş mekanı olarak görülmektedir.

 

Bize düşen görev, hakkı ve sabrı tavsiye edip birbirimize, anne-babalarımıza karşı olan sorumluluklarımızı hatırlatıp o durumlara bizlerinde geleceğini düşündürmek olmalıdır. Gerçek anlamda bir ibadet gibi bakıp onları her şeyden sakınmalıyız. Eğer bunu yapmıyorsak, onların bize gösterdiği sevgiyi ve şefkati zamanı geldiği için iade etmeliyiz. Konuyu alemlerin Rabbi olan rahman ve rahim Allah’ın sözü ile bitirmek istiyorum:

 

“Rabbin kesin olarak şunları emretti: "O'ndan başkasına ibadet etmeyin; ana-babaya iyilik edin; onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına ulaşırsa sakın onlara "öf!" deme ve onları azarlama; ikisine de tatlı söz söyle.” 17 İsra 23