�st� �rt�l� Peygamberlik Davas� m� S�rd�r�l�yor?
Rasullerin/nebilerin d���nda hi� kimseye de Allah, peygamberlik benzeri bir uyar�c�l�k g�revi filan vermemi�tir. B�t�n bunlar, bir mescidde oturdu�u yerden, �acaba burada ka� tane evliyaullah vard�r?� diye murakabe ederken, yan�ndakinin, �s�rf bu safta �u kadar vard�r!� dedi�i s�ylenen hastal�kl� ki�ilerin uydurmas�d�r.

Üstü Örtülü Bir Peygamberlik Davas� m� Sürdürülüyor?
Ahya Aras
Ortal�k babalardan geçilmiyor. Gün geçmiyor ki, Allah'�n dini üzerinde keyfinin yetti�i kadar tasarrufta bulunan bir ‘baba’; kendini ezelî evliya, hatemül evliya, mehdi, Mesih zanneden; kendisini kurtar�c�/Mesih ambar�nda gören; Allah'la do�rudan görü�en, kendini Allah�n vekili tayin eden, k�sacas�, zaten zihinleri hakikate pamuk ipli�i ile ba�l� insanlar� dalalete ça��ran bir zavall� zuhur etmesin!
Dünya b�kt� usand� bunlardan; mistik hezeyanlardan; kerameti kendinden menkul �eyhliklerden; kendi kendine gelin-güvey olunan H�z�r masallar�ndan…
Merhum Ercümend Özkan, “GAVSLAR VE �EYHLER!... YEN� LÂTLAR, YEN� UZZALAR!...” ba�l���n� bo�a atmam��t�.
Asl�nda bu tür insanlar, bir aç�dan hay�r i�lemektedirler. Bu ki�iler, Lat, Menat, Hubel, Uzza, Vedd, Su�a, Yeuk, Nesr gibi ilahlar�n, hiç bilinmeyen, hayali varl�klar ya da sadece a�açtan ya da ta�tan yontulmu� somut varl�klar (heykeller) olmad�klar�n�, bunlar�n, aram�zda ya�ayan, bizim gibi insanlar olup, kendilerini ilah yerine koyduklar�n�, insanlar� kendilerine tapmaya davet ettiklerini bir güzel �ekilde göstermi� oluyorlar. Bilinmelidir ki, Nuh Peygamber veya ayn� silsilenin son halkas� olan Son Nebi (sav)’in zaman�nda var olan ve Kur'an’�n adlar�n� zikretti�i o ilahlar, salt heykellerden ibaret de�ildir. O heykeller, Allah'a iman etmeyen insanlardaki tapma ve tap�lma isteklerini yans�tan, suretler, biçimler, �ekiller, an�tlard�r. Ama ilahlar her zaman suret/heykel biçiminde tezahür etmezler ki! Bazen de i�te böyle, ‘baba’, ‘evliya’, ‘gavs’, ‘kutub’; bazen mehdi, ‘mesih’, bazen ‘asr�n müceddidi’, ‘ça��n müfessiri’, bazen de ‘Risalet Nurlar�’ ad�nda vahiy alan yeni bir Peygamber olarak tezahür etmektedirler. �lah deyince Türk insan�n�n zihninde hep bir heykel canlanmakta ve bu da, kelimeyi anlam daralmas�na u�ratmaktad�r. Ke�ke ilahlar sadece ta�tan, kayadan, a�açtan, metalden yap�lm�� heykellerden ibaret olsayd�! O zaman, puta tapan insanlar�n say�ca çok da az olduklar�na hükmedebilirdik! Ama durum öyle de�il i�te.
Yukar�da ismi zikredilen zat hakk�nda �öyle deniyor: “Do�u�undan beri bir Ulul-Aziym evliyad�r. Daha çocuk ya�ta iken, pek çok harikuladelikler zuhura gelmi�, Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes Hz.leri taraf�ndan ilahi muhafaza alt�nda yeti�mi�tir.” Bir insan buna neden ihtiyaç duyar acaba? Vasat�n da alt�nda bir akla sahip olan bir insan dahi bilir ki, kendi kendini ‘evliya’ s�n�f�na koyan hiç kimse, do�u�undan beri ulul azm evliya filan de�ildir; böyle bir evliyal�k da yoktur, öyle bir kavram da yoktur. Fakat belli ki bu tür ki�iler, birtak�m kelime ve kavramlar� kullanarak, dolayl� bir üslupla kendisini peygamberle k�yaslamakta, Peygamber ve peygamberler hakk�nda kullan�lan dili kendi lehine istismar etmektedir. �uras� kesindir ki, Peygamber’i (sav) insanüstü s�fatlarla anan, tanr� derecesine yükselten zihniyet, asl�nda sadece kendi ulûhiyetini ve rububiyetini beyan etmek için bunu yapmaktad�r. Peygambere bütün ola�anüstü ve tamamen as�ls�z, uydurma s�fatlar� yak��t�rmalar�, s�rf kendilerini büyük göstermek içindir!
Tasavvuf kültürü, H�z�r gibi tamamen uydurma, mevhum (vehim ürünü) / hayali bir ki�ilik üzerine, binbir türlü hurafe bina etmi�tir. Ama bilinmelidir ki bu, örümce�in a�� kadar çürük bir binad�r, üfleyince uçuverecek cinsten bir binad�r. Allau Teâlâ, kimli�ini tam olarak bilmedi�imiz bir ki�iyi Musa Peygamber'e e�lik ettirerek ona, gaybî âlemden üç pencere aç�p, hayatta vuku bulan olaylar�n arka plan�na üç ���k yans�tm��, geri kalanlar�n� da siz buna bakarak k�yas yap�n, hayat� bir de bu gözle okuyun mesaj� vermi�tir. ��te bu ki�iye israilî kültür ‘h�z�r’ ad�n� vermi�tir. Oysa H�z�r diye bir varl�k yoktur. Tasavvuf ulular� ise, olmayan bir ki�iden dersler al�yorlar, h�rka giyiyorlar, her yerde o hayali ki�iyi gezdirip, bereket ya�d�rt�yorlar! Bunlar, �slam'dan kesin bir �ekilde tenzih edilmesi gereken çirkin söylemlerdir.
Rasullerin/nebilerin d���nda hiç kimseye de Allah, peygamberlik benzeri bir uyar�c�l�k görevi filan vermemi�tir. Bütün bunlar, bir mescidde oturdu�u yerden, “acaba burada kaç tane evliyaullah vard�r?” diye murakabe ederken, yan�ndakinin, “s�rf bu safta �u kadar vard�r!” dedi�i söylenen hastal�kl� ki�ilerin uydurmas�d�r. Bu iddialar ya bir ak�l hastal���d�r, edilebiliyorsa tedavi edilmesi gerekir, ya da bile bile söylenen yalan, iftira ve as�ls�z dedi-kodulard�r. Her ikisinin de Allah'�n dini ile alakas� yoktur.
�nsanlar kendilerine vahiy geldi�ini, kendilerine özel yetki verildi�ini, Allah'�n, Peygamber'in ya da herhangi bir me�hur ki�inin kendisine i�aret etti�ini, kendisinin mehdi/Mesih v.b. ilan edildi�ini iddia etmeye ne kadar da dü�künmü�ler! �nsan bu ki�ilerin söylemlerinde, büyük bir manevi açl���n izlerini sürmektedir. Kendilerine Allah'�n kitab�, rasullerin örnekli�i, Kur'an gibi bir Kitap yetmiyor olmal� ki, rasullük/nebilik rollerine soyunmaktad�rlar. Her �eye ra�men, bu tür insanlara yine de merhametle yakla��lmal�d�r. Bu yakla��m, özellikle onlar�n etkisinde kalan kimselere hay�r yönünde tesir edecektir.
Kur'an, öyle anla��l�yor ki, belirli zümrelerin gerçekten iman etti�i de�il, sadece kendine me�ruiyet sa�lamas� için tutunduklar� bir araçt�r.
ABDULLAH BABA (ks) HAZRETLER� �R�AD POSTUNA OTURUYOR
Abdullah Baba (ks) Hz.lerine Manevi Görev Verilmesi Üstad�m�z Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri �öyle buyurdular; Cenab-� Zülcelâl Hazretleri, Peygamber (sav) Hz.lerini bütün insanlara ve cinnilere gönderdi�i için, Rasulullah Aleyhisselatü vesselam Efendimiz gayet mahzun olup Cenab-� Zülcelâl Hz.lerine dua da bulunur:
“�lahi Ya Rabbi! Bugüne kadar iki yüz yirmidörtbin Peygamberini, kullar�n� ir�ad için gönderdin. Ben ise hem bütün insanlara ve cinnilere gönderildim. Benim ümmetimin hem ömrü k�sa, hem de günahkâr. Onlar�n hali nice olur! Sen bilirsin Ya Rabbi! Gafurur rahiymsin, Ya Rabbi!” diyerek niyazda bulununca; Cenab� Zülcelâl Hazretleri:
“Ey Habibim! Senin ümmetinin âlimleri, takva olanlar�, Beni �srail Peygamberleri muadilidir”, buyurmu�tur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) memnun olmu�, ashab�n� ve ondan sonra gelecek olan ümmetini müjdelemi�tir. ��te bu zâtlar Peygamber (sav) Hazretlerinin varisi makam�na eri�en (�ndi �lahiyye’de K�ymetli) Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes Hz.lerinin seçilmi� kullar�d�r.
Peygamber Varisi olan Mür�id-i Kamiller k�yamete kadar Ümmet-i Muhammedi ir�ad edecektir. Peygamber (sav) Efendimiz hadis-i �eriflerinde: “�r�ada gücü yeten bir ak�ldan ir�ad talep ediniz ve ona isyan etmeyiniz” buyurmu�tur. Cenab-� Zülcelâl Hz.leri, Kur’an-� Kerim’de bu zâtlara i�areten:
“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inand�klar� zaman onlar�n içinden, buyuru�umuzla do�ru yola ileten rehberler tayin etmi�tik.” (Secde/24)
Adem (as)’dan beri devaml� olan ve k�yamete kadar da devam edecek olacak olan, Allah-ü Teâlâ Hz.lerinin Lütfu �lahisiyle Ümmeti �r�ad’a vazifeli nadir �ahsiyetlerin günümüz halkas� Abdullah Baba (ks) Hazretleri bu nurlu yolun yolcusu, Resulü Kibriya denizinin bir incisi �ki Cihan Serveri’nin hakikat bahçesinin bir gülüdür.
Do�u�undan beri bir Ulul-Aziym evliyad�r. Daha çocuk ya�ta iken, pek çok harikuladelikler zuhura gelmi�, Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes Hz.leri taraf�ndan ilahi muhafaza alt�nda yeti�mi�tir.
Bir kâmil-i mür�ide manen görev verilmesi �u �ekilde aç�klanm��t�r:
Hazreti Seyyidil Enbiya Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz’in izin ve icazetleri ile bütün ümmeti Muhammed’in terbiyesi hususu, kendisine Allah-u Tealan�n ihsan� olur. Bu göreve memurlard�r. Böyle bir zât-� �erife, bu görev ihsan olunaca�� zaman, Cenab-� Zülcelal ve Tekaddes Hz.leri taraf�ndan H�z�r Aleyhissselama i�aretle:
“Falan o�lu filan kuluma, ihsan eyledim. Var müjde eyle” emri ile Hz. Seyyid-il Enbiya’ya gelir:
─Ya Resulallah! Ümmetinden filan o�lu filana, Allah-u Teâlâ hilafeti ihsan buyurdu. Ne emriniz olur? der. Fahr-i Âlem (sav) Efendimiz Hz.leri, H�z�r (as)’a ye�il bir hilat vererek;
─Var, bu hil’at� o zâta giydir ve kendisini al�p buraya getir, diye emir buyurur. H�z�r (as), hil’at� alarak o zâta götürür ve: ─Rasulullah (sav) Efendimiz size selam etti. Bu hil’at� gönderdi. Taraf� �lahiden size hilafet ihsan olundu�unun müjdesi ile geldim. Buyurun sizi bekliyorlar, der.
O zât-� �erif; “Ba� üstüne” diyerek, hiç beklemeden Rasulullah’�n huzuruna var�r ve görür ki; bir yüce divan kurulmu�tur. Kalem yazma�a, dil anlatma�a kaadir olamaz Hz. Peygamber Aleyhi Vesellem Efendimiz, türlü mücevherler ve k�ymetli ta�larla bezenmi� bir yüce kürsü üzerinde oturmaktad�rlar. Sa�lar�nda ve sollar�nda bütün Enbiya-i-�zam ve Resulü Kiram aleyhimüsselatü vesselam, Cihar-� Yâri Güzin ve bütün ashab� kiram r�dvanullahi aleyhim ecma�yn Efendilerimizle, bütün pirler, kutuplar ve Ehlullah (ks) Hz.leri, her biri mertebelerine göre gayet süslü birer kürsü üzerinde oturmaktad�rlar.
O anda; Hazreti Fahri Kâinat Efendimiz, huzuru saâdetlerine getirilen zât-� �erif’i bizzat kar��lar�na al�p teveccüh buyururlar. Bu teveccühlerinde, bütün fiillerini, sözlerini ve amellerini, yani siyret-i seniyyelerinin tamam�n� ihsan buyururlar ve kendi hallerini bütün bütün giydirirler.
Daha sonra, o zâta mücevherle süslü ye�il bir Hilat-� �erif giydirerek, mübarek ba�lar�na yine mücevherli bir Tac-� �erif koyarlar ve üzerine bir de mücevherli sorguç tak�p, buyururlar ki;
“Cenab-� Kadir-i Kayyum Taraf� �lahiyyesinden sana Mür�id-i Kamillik ihsan buyurdular. Bizim dahi halifemizsin. Bütün ümmetimin terbiyesi, uhdene verilmi� ve havale edilmi�tir.”
Daha sonra eline, terbiye aletlerinden bir cendere, bir kamç�, ayaktan ve boyundan ba�lamak için birer kement ihsan buyurur. (Bunlar birer tabirdirler. Bunlar�, dünya aletleri ile k�yaslamamal�d�r. Bu aletlerle terbiye edilmeleri gerekenler, bat�da olsalar, do�udan yeti�ip ayn� anda icra buyurabilirler.)
O zât� �erif için büyük mecliste haz�rlanm�� bulunan makam� Mür�id-i Kamil olan ir�at postudur ki, ona oturmas� emrolunur ve E�refi Mahlûkat (sav) Efendimiz Hz.leri el kald�rarak bir yüce dua ederler;
“Bismillahirrahmanirrahim
Allahümme yâ mâlik-er-r�kab. Yâ müfettih-el-ebvâb.. Ve yâ müsebib-el-esbâb heyyi lenâ sebeben lâ nestat�y’u lehu taleben.. Allahümmec’alnâ me�guliyne bi-emrike âminiyne bi-ahdike âyisiyne min halk�ke ânisiyne bike müstevh���yne an hayrike rad�yne bi-kada’ike sâbiriyne alâ belâ’ike �âkiriyne le-ni’mâ’ike mütelezziziyne bi-zikrike ferihiyne bi-kitabike münâciyne bike fi ânâ’il-leyli ve etraf-in-nehâr mübg�z�yne lid-dünya muhibbiynelil-âhireti mü�yak�yne ilâ lika’ike müteveccihiyne ilâ cenâbike müsta’�dd�yne lil-mevti..
Rabbenâ âtina mâ ve adtenâ alâ rüsûlike ve lâ tuhzinâ yevm-el-k�yameti inneke lâ tuhlif-ül-mi’âd..
Allahümmec’al tevfike refikenâ ves-s�rat-el müstakime tarikenâ.. Allahümme evs�lnâ ilâ makasidinâ ve tüb aleynâ inneke ent-et-tevvâb-ür-rahiym.. Allahümme bike asbahnâ ve bike emseynâ ve bike nahyâ vi bike nemûtü ve ileyk-el-masiyr.. Allahümme erinel-hakka hakkan verzuknâ ettiba’ahu ve erinel-bât�la bât�len verzuknâ ectinâ-behu teveffenâ müzlimiyne velh�knâ bis-salihiyn.. Vedfâ’annâ �errez-zâlimiyne ve e�riknâ fi dua-il-mü’miniyn.. Ve k�nâ Rabbenâ �erre mâ kadayte.. Allahümmagfir li-ümmeti Muhammed.. Allahümmansur ümmete Muhammed.. Allahümmerham ümmete Muhammed.. Allahüm-mahfaz ümmete Muhammed.. Allahümme ferric an ümmeti Muhammed.. Allahümme tecavez an ümmeti Muhammed.. Allahümme yâ Habib-et-tevvâbiyne tüb aleynâ ve yâ emân –el-ha’ifiyne âminnâ va yâ delil-el-mütehayyiriyne düllenâ ve yâ hâdiyeel-mud�ll�ynehdinâ ve yâ g�yas-el-tâ’recâ’enâ ve yâ râhim-el-as�yn-erhamnâ ve yâ gafir-el-münnibiyne �gfir lenâ zünübenâ ve kefir annâ seyyi’atinâ ve teveffenâ mâ-al-ebrâr.. Allahümme nevir kulûbenâ.. Allahümme�rah sudurenâ.. Allahüme yessir umurenâ.. Allahümmestür uyubenâ.. Yâ hafiy-yel-eltâf neccinâ mimmâ nehaf.. Allahhemgfir lenâ ve valideynâ ve li-üstâzinâ ve li-me�âyihinâ ve li-ihvanina ve li-ashabinâ ve li- ahbabinâ ve li-a�â’irinâ ve li-kabâ’ilinâ ve limen lehu hakka aleynâ ve limen vessanâ bid-dua’il-hayri ve li-cemi-il mü’miniyne vel-mü’minât vel-müslimiyne vel-müslimât el-ahyâ’ü minhüm vel emvât.. Allahümmahvezna yâ feyyazü min cemi-il belâ’i vel-emrâz kâffeten bi-rahmetike yâ ehram-er-râhimiyn…”
Efendimiz (sav) Hz.lerinin bu yapm�� olduklar� duaya orada bulunanlar (Âmin)diyerek ellerini yüzlerine sürüp (Fatiha) buyururlar.
Duadan sonra O zât-� �erifin hilafet müddetince ir�at edece�i zevattan, zaman�nda ne kadar� geçecekse ( Ehlullah, inabe alacak dervi�leri) bu yüce mecliste Rasulullah’�n huzuruna ça��r�larak emir ve icazetleri ile o zât�n ellerini öperler ve kendisine biat ederler. Bu i� tamamland�ktan sonra O Zât-� �erife:
“Var; ümmetimi diledi�in gibi terbiye ederek Hakka ula�t�r”, diye izin ve ruhsat verilir.
Bu suretle, Rasulullah’�n icazetiyle hücrelerine gelir ve otururlar, kendilerine �smarlanan memuriyetlerinin icras� ile me�gul olurlar.
Kendisine ihsan olunan terbiye aletlerinden cendere tabir edilen, o zât-� �erifin bat�n�nda bir alet olup (zahir cenderesi gibi de�ildir) ; belki, Allah-ü Teâlâ’n�n ihsan� olan Mür�id-i Kamilli�in gerektirdi�i bir keyfiyettir. Terbiye edilen kimse, do�uda veya bat�da olsa, Mür�id-i Kamil nuru ile kendisinden ziyade haline vak�f olur ve o anda o kimsenin bat�nen el ve ayaklar�n� ba�lay�p bir yere götürür. Yani tespih böce�i gibi tortop edip cenderenin içine koyar. A�z�n� s�k�ca ba�lar ve bu hal ile s�kar. Bunu zahirde görmek mümkün de�ildir. �çerisinin ya�� erir. Baz�s�n� kamç� ile baz�lar�n�n el ve ayaklar�na kement ile ba� vurur gibi, baz�lar� da yular gibi boyunlar�ndan ve a��zlar�ndan ba�lan�rlar. Terbiyeleri neyi gerektiriyorsa öyle yaparlar.
O zât-� �erif, zerreye var�ncaya kadar her�eyi görür. Kendisi için örtülü, kapal� bir �ey yoktur. Bir müridi bat�da, bir müridi de do�uda bulunsa ve kendileri de ortada bir yerde olsalar, müritlerinin ikisine birden Emr-i Hak vaki olup son demlerinde iblis bunlara musallat olsa, hilafet nuru ile bu hali görürler ve bunlar� �blis’in �errinden kurtar�rlar.
O zâta göre kendisinden gizli bir �ey yoktur. �ster yak�n ister uzak ister gece ister gündüz olsun O’nun için birdir. Her ki�inin haline vak�ft�r. Ki�inin kendi halini kendisinden daha iyi bilirler. Nereye uzansa yeti�ir, nereye dilerse yak�n veya uzak ayak basarlar. Göz aç�p kapay�nca kadar, nereye dilerse ve neyi görmek isterse görürler. Onun için gizli ve sakl� bir �ey olmaz. Her yerde bulur ve bilirler. Herhangi yerde olursa haz�r bulunur, kusur ve tecellisine göre terbiye ederler. Dilerse; bir müridini bir bak��ta “VASILI �LALLAH” eder. Etmedi�inin, mutlaka bir illeti ve hikmeti vard�r. Baz�lar�, tez vakitte “VASILI �LALLAH” olurlar. Baz�lar� ise, uzun zamanda vuslat bulurlar. Zira o Zât-� �erif daima, Rasulullah’�n huzurunda bulunur. Bu sebeple, her ne ki diler ve i�lerse, Rasulullah’�n izin ve ruhsat� iledir. Kendili�inden bir �ey dilemez ve i�lemez.
��te bu hallerle hallenmi� ve s�fatlanm�� olan zât-� �erif; bulunabildi�i takdirde, bütün cisimleri alt�n haline getiren “K�BR�T-� AHMER” ad� verilen ola�an üstü kuvveti haiz cisim nevi’dendir.
Üstad�m�z Abdullah Gürbüz Baba (ks) Hazretleri kendisine Manevi vazifenin verili�ini �öyle buyurdular:
1985 y�l�n�n 20 �ubat’�nda Rüyam�zda; Rasulullah (sav) Efendimiz, Piranlar ve Evliyaullah bir yerde toplanm��, ben de huzurday�m. Abdulkadir Geylani, Ahmed-i Rufai, Ahmed-el Bedevi, �brahim Dussuki, Hasan Ali �azeli, Muhammed Nak�ibendî, Muhammed Hac� Bekta�i Veli, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hac� Bayram� Veli ve bütün piranlar s�rada idi.
Abdülkadir Geylani Hz.leri bir beyaz kâ��t uzatt� ve üzerinde nurdan yaz�lar vard�.
─Bu senin ir�at icazetindir, dedi. Ben cevaben:
─Efendim ben ümmiyim, vazife istemiyorum. Dervi� olay�m, bana yeter, dedim.
Abdülkadir Geylani Hz.leri bir daha tekrarlad�; ben yine reddettim. Üçüncü olarak yine teklif etti ve bu s�rada Mevlana (ks) Hazretleri:
─Evlad�m! Herkes �eyh olay�m, Mür�id-i Kamil olay�m diye a�lay�p s�zlan�rken; sana teklif edildi�i halde, sen neden reddediyorsun, diye ekledi. Buna mukabil ben de:
─Bu çok mesuliyetli ayn� zamanda veballi bir vazifedir. Ben ümmiyim. Üstelik piranlardan vazife alanlar�n, �eytan�n y�kt���n�, helak olduklar�n� çok gördük. E�er bana Rasulullah (sav) Efendimiz bizzat vazife verirse, ledün ilmi de verirse bu vazifeyi kabul ederim, dedim.
Rasulullah (sav) Efendimiz, söylediklerimi duyunca memnun oldu ve tebessüm etti. O zaman; istedi�in be� Nisan’da verilecek denildi ve böylece uyand�m.
Be� nisan mübarek Cuma gecesi geldi çatt�. O gece rüyamda;
Çorum Ulu Cami’de divan toplanm��. Bütün Peygamberler (as) bir yerde, piranlar bir yerde, mezhep imamlar� bir yerde. Herkes intizamla yerlerini alm�� ve bekliyorlard�. O s�rada Bilal Habe�i Hazretlerinin sesi gibi gayet latif bir ses:
─Mahmut o�lu Abdullah Gürbüz! Seni, Rahmetel-lil Âlemin ça��r�yor, dediler.
Hemen ko�tum. Rasulullah (sav) Efendimizin kürsüsünün önüne geldim. Rasulullah (sav) Efendimiz, mübarek parma��ndaki mührü önünde duran, nurdan kehribar sar�s� bir kâ��da bast�. Sonra bir ba�ka ufak sar� mührü de o icazete basarak;
─Bunu mu istiyordun, o�lum? dedi.
Allah’�n Resulü, bana ; “o�lum” dedi diye dü�ündüm ve bu esnada bende acayip haller oldu. Cesedim yerinde fakat ruhum kâinatta zerre zerre kayboldu. Rasulullah (sav) Efendimiz, tekrar:
─Bunu mu istiyordun, o�lum? deyince, ruhum toparland� ve tekrar cesedimin içine girdi.
─O�lum Abdullah! Ledün ilmi istiyorsun. Fakat ledün ilmi bir anda verilmez. Allah (cc) tedrici tedrici, laz�m oldukça kalbe ilham eder. Seni filan mebusun kar��s�nda konu�turan kimdi? Filan ba�vekile cevap verdiren kimdi? Filan âlime cevap verdiren kimdi? Kalpler ancak Allah’�n elindedir, sen ancak tebli� edicisin! Ümmetimi ir�ad et, evlad�m! diye buyurdular.
O s�rada Piran Efendilerimiz de gelip kâ��da mühürlerini vurdular ve beni tebrik ettiler. Sonra benim önüme büyükçe bir ayna getirildi. Aynan�n sa��nda s�ra s�ra erkekler ve sol taraf�nda s�ra s�ra nisalar (han�mlar) ABDULLAH BABA, ABDULLAH BABA diye ismimi zikrederek geçiyorlard�. Hatta annesinin karn�ndaki cenin dahi böyle diyordu. Bunlar�n kimi �iirler okuyor, kimi a�lay�p s�zlan�yordu.
Peygamber (sav)’e sordum:
─Ya Rasulullah, bu insanlar kimdir?
─Bu insanlar, sana tabi olacak dervi�lerindir, buyurdu
─Ya Rasulullah! Bu insanlara nas�l yeti�eyim ve nerede bulay�m, diye tekrar sordum.
─Baz�lar�, senin aya��na gelecek, bazen de sen onlar�n aya��na gideceksin. Hakk� ve sabr� tavsiye et. Kalpler Allah’�n elindedir, buyurdu ve künyemi; “Hadim-ül Fukara” koydu.
─Seni sevenler meczup olacaklar, buyurdu.
Ben hemen;
─Aman! Ben meczub istemem, Ya Rasulullah! dedim.
─Senin dervi�lerin ak�ll� meczub olacak, diye cevap verdi.
Böylece rüyadan uyand�m. Terden s�r�ls�klam olmu�tum ve bütün vücudum Allah’� zikrediyordu.
Cuma sabah�, vakit geçirmeden �ems ve Mevlana Hazretlerini ziyaret etmek için Konya’ya gittim. Cuma namaz�n�, �ems camiinde k�ld�m. Namaz� k�ld�ran imam Efendi; K�sa sakall�, ufak boylu, bu�day benizli bir �ah�st�. Benimle musafaha edip:
─Efendim, sizi tebrik ederim! Dün gece verilen manevi göreviniz hay�rl� olsun, buyurun sizi misafir edeyim, dedi.
Nev�ehir’e dönmem gerekti�ini söyleyip oradan ayr�ld�m. O gün, Sivas’�n zakiri Haf�z Ali Efendi de Konya’daym��. Ak�ama Nev�ehir’e geldi, kendisini misafir ettik.
Cumartesi ak�am� bütün arkada�lar dergâhta topland�. Ben de onlara hitaben:
─ Arkada�lar! Dün bize manevi vazife verildi. Rüyas�nda görenlerin üstad�y�m, görmeyenlerin hiçbir �eyi de�ilim! dedim.
Haf�z Ali Efendi, Efendi Hazretlerinden müsaade ister ve �öyle söyler:
“Üstad�m Çorumlu Hac� Mustafa Efendi daha hayattayken:
─Evlad�m, benden sonra gidip Abdullah Efendi’ye ba�lanacaks�n. Haf�zl���na güvenip, ma�rurlanma. Abdullah Efendi ba�l� ba��na bir üstadd�r. E�er seni Allah’a vuslat edemezse, o zaman benim yakama yap��..! diyerek, bana i�arette bulunmu�tu. Fakat nefsim bunu kabullenemedi�inden, bu güne kadar gelemedim.
Dün Konya’ya Mevlana Hazretleri’ni ziyarete gitmi�tim. Mevlana Hazretleri bana:
─Niçin, Çorumlu Hac� Mustafa Efendinin, vasiyetini yerine getirmiyorsun? Hemen Nev�ehir’e gideceksin, Abdullah Baba’ya ilk ba�lanan sen olacaks�n ve gerçekleri aç�klayacaks�n, diye sitem etti.
Mevlana Hz.lerinin bu ikaz�ndan sonra do�ruca Nev�ehir’e gelerek;
─Ne olur Efendim! Beni dervi�li�e kabul edin, dedim” Böylece Haf�z Ali Efendi ilk ders alan ki�i olur.
Â��klar�n sultan�, Asr�m�z�n Mevlana’s�, Hadim-ül Fukara Abdullah Baba (ks) Hz.leri bu ilahi vazifeyi ald�ktan sonra geçen ondokuz y�ll�k ömrü mübarekelerini bu �erefli görevi lay�k� ile yerine getirmek için gece gündüz, yaz k��, uzak yak�n demeden, Ümmeti Muhammedi ir�ad için adam��t�r. Hayat� boyunca en büyük gayesi Allah ve Resulünü insanlara sevdirmek, hak ve hakikat� tebli� etmekti. Maruz kald��� çile ve me�akkatlere gö�üs gererek, bu kutlu vazifeyi sürdürdü. Çünkü O’nun yapt��� davet, ilahi bir davet idi. Ve bu davete, o gün için birkaç ki�i tâbi olduysa da verdi�i mücadele sonucunda bugün, elhamdülillah, gerek yurt içinde ve gerekse yurt d���nda onbinlerce müridi olmu�tur. O’nun gösterdi�i ir�at metotlar�n� uygulayarak, hiç kesilmeden ve artarak devam eden himmeti ve feyz ile bu mübarek yolda hizmet etmeye devam etmektedirler…