R�dvan KAYA

11 Aral�k 2007

SEYY�D KUTUB ve M�CADELE �RNEKL���

Söz ve eylem bütünlü�ü; toplumsal geli�melere müdahil olma ve hayat� belirlenen bir istikamette dönü�türme iddias� ta��yan her tür anlay��, çaba ve hareketin olmazsa olmaz �art�d�r. Kimi ideolojiler aç�s�ndan teori ile pratik uyumu olarak adland�r�lan bu olgu Kuran terminolojisi aç�s�ndan iman ve amel bütünlü�üne tekabül eder. Kurani do�rultuda bir mücadele perspektifi ile yeryüzünde vahye �ahitlik iddias�nda olan müminlerin en önemli vas�flar�ndan biri iddia ile ya�an�lan�n uyumudur, irtibat�d�r.

Bu yüzden �slami �ahsiyet olma iddias� dü�ünce üretiminin ve söylenen sözlerin mutlaka pratikte örneklendirilmesi çabas� içinde olmay� gerektirir. Ya�anan hayat gerçe�i de�i�ik merhalelerde ve ko�ullarda farkl� pratikler ortaya konulmas�n� gerektirebilir. Fakat de�i�meyecek olan husus; benimsenen, savunulan do�rular�n her �art alt�nda hayat içinde bir biçimde somutla�t�r�lmas�d�r. Hayata ta��nmayan do�rular�n kabul görmeyece�i Kuran’da da  aç�kça vurgulanmaktad�r: “�nsanlar yaln�z ‘inand�k’ demekle, hiç s�nanmadan b�rak�lacaklar�n� m� sand�lar?” (Ankebut, 29/2)

Pratik kayg�s� tutarl� olman�n da do�al bir �art�d�r. Bu nedenle ortaya ku�at�c�, inand�r�c� ve güvenilir bir dava, bu do�rultuda bir mücadele ve bu mücadelenin gere�i olan bir pratik koymak �slami �ahsiyetlerin öncelikli sorumlulu�udur. Bu yap�lmad���nda muhataplar nezdinde sözün inand�r�c�l��� onulmaz yaralar alaca�� gibi, bizzat dahili bünyede ki�ili�i y�pratan, tüketen iç çeli�kilerin boy vermesi kaç�n�lmaz bir sonuç olarak kendini gösterir. ��te Kuran-� Kerim bu ‘derin çeli�ki’ye “...yapmayaca��n�z �eyi niçin söylersiniz?” (Saf,61/2) uyar�s�yla dikkat çekmektedir.

Seyyid Kutub: Söz ile Ameli Bütünle�tiren Bir Muallim

Marx 11. tez diye bilinen me�hur tezinde “Filozoflar dünyay� yaln�zca yorumlamakla yetindiler, halbuki yap�lmas� gereken onu de�i�tirmektir” derken, soyut teori ile pratik aras�nda mevcut bulunan kopuklu�a ili�kin olarak hayati bir tespitte bulunuyor. Gerçekten soyut zeminde kalan, zihinsel bir faaliyet alan�n�n d���na ta�may�p, prati�e aksetmeyen, bir de�i�tirme, dönü�türme eylemine yönelmeyen dü�üncenin, tutarl�l�k yan�nda etkinlik aç�s�ndan da zaafl� oldu�u tarihsel bir gerçektir. Ve tarihte kal�c� izler b�rakabilenlerin de sadece fikir üretenler de�il, ürettikleri fikirleri eylemle�tirebilenler oldu�u da yine bir ba�ka gerçektir.

��te Seyyid Kutub, bu �ekilde tarihte kal�c� izler b�rakabilmi� �ahsiyetlerden biridir. Sadece dü�ünmekle, de�erlendirmekle, tahlil ve tefsir etmekle kalmay�p, vahyin �ahitli�ini gerekti�inde ölümü de göze alacak �ekilde tüm hayat�yla üstlenmesi dolay�s�yla ümmetin geni� kesimlerince sevgi ve hürmet beslenen bir muallim olma vasf�n� kazanm��t�r.[1] Niçin dünyan�n de�i�ik co�rafyalar�nda ya�ayan farkl� �rk ve kültürlere mensup pek çok �slami hareket ba�l�s� taraf�ndan adeta ortak bir modeldir Seyyid Kutub? Çünkü O, sadece ya�ad��� toplumu de�erlendiren veya gözleyen bir ayd�n olmaktan, tüm insanl��� kurtulu�a ça��ran bir “devrimci” olmay� seçmekle en ba�ta model olma, model olarak alg�lanabilmenin zeminini mümkün k�lm��t�r.[2]

Ne Yapmal�?

Seyyid Kutub’un mesaj�n�n; etnik, mezhebi ya da bölgesel �artlar� a�an bir ku�at�c�l�k içermesi bir model olarak alg�lanabilmesini kolayla�t�rm�� olmakla birlikte, �üphesiz as�l belirleyici olan “Ne yapmal�?” sorusuna verdi�i nitelikli cevapt�r. Uzunca bir zamand�r emperyalizm, siyonizm ve i�birlikçilik �eytan üçgeni içinde sömürü ve zillete mahkum edilen ümmetin içinde bulundu�u durumu gerçek boyutlar�yla kavramak ve ç�k�� yolunu ortaya koymak �slam ad�na sarfedilen pek çok çaban�n ortak paydas�n� te�kil etmi�tir. Ne var ki tüm samimi ve içtenlikli gayretlere ra�men, bu çabalar�n pek ço�u gerek fikri ve siyasi yetersizlik, gerekse de devral�nan bulan�k tarihsel miras�n a��lamamas� nedeniyle ba�ar�l� olamam��, sebepler yerine sonuçlar üzerinde yo�unla��lm�� ve bunun neticesinde de çözümsüzlüklerle kar��la��lm��t�r.

Seyyid Kutub’u geleneksel �slamc� ya da �slahatç� aray��lardan farkl� k�lan tam da buras�d�r. O ümmet’in içiçe bulundu�u hastal���n geçici, yüzeysel birtak�m tedavilerle giderilmesinin mümkün olmad���n�, hastal���n bünyenin derinlerine nüfuz etmi� bulundu�unu, bünyenin tekrar sa�l���na kavu�mas� için ciddi bir operasyon gerekti�ini görmü�tür.

Emperyalizmin ve i�birlikçilerinin sürdürdü�ü zulme kar�� sars�lmaz bir öfke ve dirençle dopdolu olma vurgusu yan�nda, kar��la��lan bu zulmün as�l besleyicisinin tevarüs yoluyla bünyede ya�at�lan geleneksel cahiliyye oldu�unun alt�n� çizmi�tir. K�sacas� “ümmetin ümmet olma bilincini yitirmesi”ni meselenin temeline koyarak, sorunun do�ru biçimde tan�mlanmas�na büyük bir katk�da bulunmu�tur.[3]

Bu noktada gelenekle hesapla�ma hayati bir önem arzetmekte, gelenekle hesapla�ma ise cahiliyenin net ve gerçekçi bir tarzda tan�mlanmas�n� zorunlu k�lmaktad�r. Cahiliyeyi “gelip geçmi� tarihi bir kesit de�il, geçmi�te, bugün ve gelecekte toplum �slam’dan uzakla�t�kça belirginle�en bir tutum” olarak niteleyen Seyyid Kutub, cahliyenin ku�at�c� bir yap�s� oldu�una dikkat çekmektedir. Ku�at�c�l�k o boyuttad�r ki, “hatta �slam kültürü, �slam kayna��, �slam dü�üncesi ve �slam felsefesi olarak kabul gören de�erlerin ço�unun dahi cahiliye ürünü” oldu�unu vurgular. Daha önemlisi ise cahiliyenin salt bir teori olmad���n�n iyi kavranmas�d�r. Kendisine kar�� topyekün bir mücadele içinde olunmas� gereken “cahiliye salt teoriden ibaret olmad���na göre, onu y�kman�n da salt teori ile mümkün olamayaca��” anla��lm�� olmal�d�r.   

Öncü Bir Cemaatin Zorunlulu�u

Seyyid Kutub �slam’�n uygulanabilmesinin ümmet’i gerektirdi�ini söyler. Peki, ümmet nerededir? Müslüman ümmet geleneksel kal�plarla ifade edilenin aksine, mevcut de�ildir. Uzun bir zamandan beri tarihin d���nda kalm��t�r. Öyleyse ümmetin yeniden diriltilmesi ile i�e ba�lamak gerekir. ��te bu dirili� hamlesi öncü bir yap�n�n mevcudiyetini gerekli k�lar.

�slami dirili� ancak ilk Kur’an nesli olan sahabeyi kendisine örnek alm�� bir öncü cemaatin gerçekle�tirece�i topyekün bir silkinme ile varl�k bulur. Kelimenin gerçek anlam�yla bir devrimdir, sözkonusu olan. Gerek hedefe yönelme noktas�nda bütüncüllük, gerekse de mevcut halden kopu� anlam�nda bir devrim! Öncü cemaat, do�u� sürecinde birbiriyle iç içe iki safhadan geçerek belirginlik kazan�r: Cahiliyyeden ar�nma ve cahiliyye ile mücadele.[4]

Bu noktada Seyyid Kutub’u örnek ve rehber ald��� dü�ünülen kimi �ah�s ve çevrelerin oturmam�� anlay��lar� ve bu anlay��lar üzerine temellendirmeye çal��t�klar� hareketlerinden kalkarak Seyyid Kutup’a birtak�m yanl�� ve haks�z ele�tiriler yöneltildi�ini de görmek gerekir. Genelde aceleci, acilci bir tutumla siyasal yap�y� hedef alan söylemlere ve keskin eylemlere yönelme �eklinde tebarüz eden söz konusu �ah�s ve çevrelerin bu olgunla�mam�� tutumlar�n�n �ehid’in co�kulu, dinamik söylemi ve sürekli olarak prati�e vurgu yapmas�ndan kaynakland��� dü�ünülmektedir. Oysa bu tutum aç�k bir yanl�� okumad�r, anlamamad�r, kavrama eksikli�idir.

Zira Seyyid Kutub eserlerinde, konu�malar�nda bir panik havas� ya da acil devrim ça�r�s� de�il, bilakis uzun soluklu bir dönü�üm ve mücadele sürecine vurgu yapmaktad�r. Ayn� �ekilde vahyin sorumlulu�unu ta��yacak bir toplumsal yap�n�n akide temelinde uzun bir olu�um dönemi gerektirdi�ine ve sa�lam ve derin temellere dayanmas�n�n zorunlulu�una dikkat çekmektedir. [5]

Kuran’�n Rehberli�i

Seyyid Kutub, öncü cemaatin beslenece�i kayna��n sadece Kur’an olmas� gerekti�ini söyler ve ilk Kur’an neslinin de tek beslenme kayna��n�n Kur’an oldu�unu vurgular. Daha sonra ortaya ç�kan sapmalar�n temelinde ise bu kaynak sorununun yatt���n�, “Kur’an art� �u, art� bu” mant���n�n bulan�kl�k ve kirlili�e yol açt���n� söyler.

“Yaln�zca Kur’an” derken ne kadar çarp�c� ve cüretkar bir tav�r sahibidir Seyyid Kutub. Elbette bu ifade ne Rasul’ün örnekli�ini, ne de tarihsel birikimi reddetme tavr� içermez. Sadece Kur’an’� asli konumuna oturtma endi�esidir bu. Rabbimizin korunmu� kitab� Kur’an hüküm koymal�d�r her türlü ihtilafta. Ölçü ve belirleyici olmal�d�r. Ne yaz�k ki Seyyid Kutub’un en az anla��lan vurgular�ndan biri olmu�tur “Yaln�zca Kur’an” vurgusu. Seyyid Kutub’un siyasi ideallerini payla�an müslümanlar�n bile ancak pek az� Kur’an vurgusunun anlam�n� kavrayabilmi�tir.

Seyyid Kutub örnek nesil ile sonraki dönem aras�nda, kaynak olarak Kur’an’a be�eri birtak�m ürünlerin eklenmesi yan�nda ortaya ç�kan temel bir farkl�l���n da Kur’an’a yakla��m mant���nda tezahür etti�ini söyler. Hayata ve prati�e dönük bir anlay��la Kur’an’a yönelme mant���n�n yerini saf bilgilenme, kültürlenme, haz duyma gibi sapk�n yakla��mlar�n almas�yla Kur’an’�n dönü�türücü özelli�inin kayboldu�unu hat�rlat�r.

Bu noktada öncü cemaatin Kur’an’a yakla��m�nda beyan ile hareket prensibini birlikte hayata geçirmesinin önemini vurgular. Seyyid Kutub’un literatüründe “hareket” kavram� bir anlamda “öncünün yolu üzerindeki engelleri temizleme ameliyesidir”.[6]

Kendisine ilk Kur’an toplumunu, sahabe neslini model olarak belirleyen öncü cemaatin izleyece�i yol genel hatlar�yla bellidir. Seyyid Kutub �slami yöntemin dört ana a�amas�n� �u �ekilde s�ralar: �lk a�ama cemaatin te�kilidir. Bunu cemaatin cahiliye ile çat��mas�, zulüm ve bask�larla yüzyüze gelmesi izler. Bu a�amada saflar netle�ir ve ayr���r. Üçüncü a�ama hicrettir. Böylelikle bir yandan cahiliyye ile tümden bir kopu� ya�an�rken, karde�lik ve dayan��ma olgusunun zirveye ç�kmas�yla da cemaatin organik bütünle�me süreci tamamlan�r. Nihai a�ama ise Allah’�n iradesinin egemen oldu�u yeni bir nizam�n kurulmas� a�amas�, yani zaferdir.[7]

Seyyid Kutub’a Nas�l Yakla��lmal�?

Türkiyeli Müslümanlar olarak Seyyid Kutub’a gerçekten çok �ey borçluyuz. Özellikle “Yoldaki ��aretler”iyle Seyyid Kutub’un, cahili anlay��lar�n ve pratiklerin gölgesi alt�nda bulunan geleneksel din kal�plar�n�n sorgulanmas� ve �slami kimli�imizi olu�turma yolunda yapt��� rehberli�in önemi tart���lmaz. Akide ba��n�n tek geçerli ba� oldu�u ve toprak, vatan, tarih, �rk gibi Kur’an’� referans almayan de�erlerin hiç bir me�ruiyetinin bulunmad��� gerçe�ine �ehid’in �srarla dikkat çekmesi, “dini, milli, ahlaki” bir çizginin mirasç�s� olan Türkiyeli Müslümanlar�n dü�ünce dünyas�nda büyük altüst olu�lara yol açm��t�r.

Seyyid Kutub gerek Türkiyeli gerekse de farkl� co�rafyalarda ya�ayan Müslümanlar aç�s�ndan üç temel noktada çok belirleyici ve dönü�türücü bir örneklik ortaya koymu�tur:

a) Kavramsal Tutarl�l�k ve Akidevi Netlik

Tarihsel, geleneksel etkilerle �ekillenmi� ve milliyetçi unsurlarla örülmü� eklektik din alg�s�n�n meydana getirdi�i kirlili�in giderilmesinde elbette di�er öncü �ahsiyetler ve hareketlerle birlikte �ehid Seyyid Kutub’un katk�s� da paha biçilmezdir. Nitekim son y�llarda �slami çevrelerde konjonktürel bir tak�m de�i�imler neticesinde ya�anan gerilemeler, savrulmalar bu cahili olgunun hayat�m�zda, ili�kilerimizde, gündemlerimizde ne ölçüde büyük bir kirlilik, cahili bir çürüme kayna�� oldu�unu ve bundan ar�nman�n önemini, zorunlulu�unu ortaya koymaktad�r.

Toprak, vatan, ülke ve benzeri kavramlar�n yerli yerine oturtulmamas�n�n, bu konularda bulan�k, sentezci yakla��mlar sergilenmesinin beraberinde cahili yönelimlere kap� aralad��� gerçe�ini göz önünde bulundurdu�umuzda Kutub’un bilhassa “Yoldaki ��aretler” adl� eserinin tekrar tekrar okunmas�n�n, tedris edilmesinin gereklili�i kendili�inden görülür. Müslümanlar aç�s�ndan de�er ifade eden �eyin ne olmas� gerekti�i hususunda Seyyid Kutub’un yol göstericili�ine dikkat çekerken bu noktada bir ba�ka öncü �ahsiyetin Mevdudi’nin kriter niteli�i ta��yan �u sözünün de hat�rlanmas� yararl� olacakt�r: “Sadece Allah’�n hakim-i mutlak oldu�u bir metrekare toprak temin edebilsem onun her bir zerresine bütün bir Hindistan’dan daha fazla de�er veririm.”[8]

b) Güçlü ve Nitelikli �ahsiyet 

Öte yandan Seyyid Kutub’un dü�üncelerinde ta��d��� netlik ve berrakl��a paralel biçimde hissettirdi�i özgüven halinin de, küfre ve kafirlere öykünmemek ve a�a��l�k kompleksini a�mak noktas�nda Müslümanlar için ciddi bir örnek tutum olu�turdu�u söylenmelidir.

Özgüven zaaf� ta��yan kimi Müslüman ayd�nlar�n Bat�l� ve modernist etkilenmeler alt�nda Kurani bir tak�m kavramlar ve hükümlere dair geli�tirdikleri özür dileyici-savunmac� (apolojetik) tav�rlar�n aksine Seyyid Kutub’un eserlerinde Kurani kavramlar�n ve hükümlerin komplekssiz bir biçimde aç�kland���n� ve yüceltildi�ini görürüz. Örne�in cihad� “savunma sava��” �eklinde daraltan yakla��ma �iddetle kar�� koyar ve Kuran çerçevesinde kavram�n nereye oturtulmas� gerekti�ini vakur bir tarzda i�ler.

�ehid’in �slam’�n Bat�l� ç�karlara hizmet mant���yla sapt�r�lmas�na yönelik çabalara kar�� tutumu da gayet net ve ö�reticidir. So�uk sava� konjonktüründe pek çok Müslüman ayd�n, siyasetçi ve hatta ulemay� da ku�atan ve “sol-komünist tehlike” kar��s�nda Amerikan tarz� “özgür dünya” projesinin destekçili�i rolüne �iddetle kar�� koyar. “Amerikan �slam’�” tan�mlamas� ile takbih etti�i bu sapk�n yönelime kar�� Seyyid Kutub’un geli�tirdi�i tutumun basiretlili�ini bugünden bakt���m�zda daha net biçimde görmek mümkündür.  Gerçekten de yakla��k yar�m as�r önce Seyyid Kutub’un emperyalizm ve sömürgecilik tehdidine kar�� çözümlemeleri BOP ve benzeri projelerle ku�at�lmaya çal���lan Müslüman halklar olarak bugün de ihtiyac�m�z olan bir derinlik ve bütüncüllü�ü içermektedir.

c) Prati�e Ta��nmaktan Kaç�n�lmayan Söylemin Bereketi

Ama Kutub, �üphesiz en büyük ve en ö�retici dersini hayat�yla, mücadelesiyle ve bedel ödemesi gerekti�inde ortaya koydu�u tavr�yla sergilemi�tir. Böylelikle Allah’�n dininin �ahitli�ini üstlenmenin nas�l bir kararl�l�k ve ihlas sahibi olmay� gerektirdi�ini hat�rlatm��t�r. �deallere ula�man�n zorlu ve me�akkatli olmakla birlikte, onurlu ve mükafat içeren bir çaba gerektirdi�ini ve kazanmak için sebatkarl���n zorunlu oldu�unu, asla y�lmamak gerekti�ini göstermi�tir.

Seyyid Kutub’un Yakla��m�n� Reddiyecilik Olarak Tan�mlayabilir miyiz?

Seyyid Kutub’un her söyledi�i do�ru mudur, tart���lmas� gereken yönleri yok mudur? Elbette, bir insan olarak Seyyid Kutub’un da hatalar� eksikleri olabilece�i gibi, dü�ünceleri aras�nda tart���lmas� gereken yakla��mlar� da mevcuttur. Bunlar aras�nda Seyyid Kutub’un en çok tart��may� gerektiren yakla��m� cahili toplumdan kaynaklanan sorunlar� Müslümanlar�n gündemlerine almalar�n�n yanl�� oldu�una dair yakla��m�d�r. Baz� Bat�l� yorumcular taraf�ndan “reddiyecilik” diye tan�mlanan ve küçümsenen bu yakla��m�n, kimi Müslümanlarca da ele�tirildi�ini ve Seyyid Kutub’un olumsuz etkisi olarak öne ç�kart�ld���n� görmekteyiz.

Asl�nda, Seyyid Kutub’un dü�ünceleri genel olarak de�erlendirildi�inde ele�tiri konusu olan bu yakla��m�n aç�kça görülebilmesi pek kolay de�il. Belki birtak�m de�erlendirmeleri, ç�karsama yoluyla bu �ekilde yorumlanabilir, o kadar. Halbuki Seyyid Kutub’un yakla��m�n� kestirmeden reddiyecilik olarak adland�rma kolayc�l���na kaçmak yerine, “bu yakla��m�n ta��d��� temel kayg� nedir?” diye sorulsa muhtemelen daha anlaml� sonuçlar elde etmek mümkün olacakt�r. Örne�in Seyyid Kutub’un 50’li y�llarda M�s�r’daki pek çok siyasi hareketin sahiplendi�i birtak�m meseleleri �hvan’�n da milli meseleler olarak sahiplenmesi olgusuna kar�� ç�k���na dikkat edelim. Burada Kutup’un vurgusu temel kalk�� noktas�n�n akide olmas� gerekti�i idi. Akide temelli olmayan kalk��lar�n sapma tehlikesine dikkat çekmi�tir.[9]

Yoksa tümüyle hayattan, toplumsal sorunlardan uzak kalmak de�ildir kastetti�i. Zaten hayat� sürekli bir mücadele olarak alg�layan ve ya�ayan birisi olarak böyle yapmas� pek mümkün olamazd� da.

Bununla birlikte burada önemli olan ele�tirildi�i birtak�m hususlarda bir �ekilde Seyyid Kutub’u tezkiye etmek, savunmak de�ildir. Fakat sorun tart��ma ya da tart��mama da de�ildir. Gerekiyorsa tart��al�m. Tart��ma Seyyid Kutub’u küçültmez, bizler için önemini de azaltmaz. Bilakis bizi geli�tirir. Ama hangi tart��ma?

Seyyid Kutub Ele�tirilerinin Hedefi Ne?

Ne yaz�k ki, baz�lar� Seyyid Kutub’u tart��ma ad�na Türkiyeli Müslümanlar�n sahip olduklar� sahih birikimi, olumlu miras� y�pratma temayülü içine girebilmektedirler. Savrulmalar�n önünü açmak ve vicdanlar�n rahatlat�lmas� için Seyyid Kutub’un haks�z ve ölçüsüz bir biçimde ele�tirilmesi asla kabul edilemez. Tart��ma ve ele�tiri olacaksa, daha sahih, daha ar�nm��, daha ilkeli bir mücadelenin zeminini mümkün k�lmak için olmal�d�r. Bizi bir ad�m daha ileri, bir ad�m daha Kur’an’a götürmelidir. Ve tart��ma, inkara yönelmemelidir!

Ne enteresand�r ki, �srarla, h�nçla Seyyid Kutub’u tart��ma gündemine oturtmaya, k�yas�ya ele�tirmeye yönelen yakla��mlar�n aç�k ve net bir tarzda neyi ve niçin ele�tirdikleri belli de�ildir. Bu yüzden bilhassa ya�ad���m�z ülkede sahih bir �slami yöneli�i sürdürme ve bu do�rultuda kat���ks�z bir kimlik mücadelesi verme sorumlulu�unu daha fazla ta��yamayan kimi �ah�s ve çevrelerin gündemle�tirdikleri bir tak�m tezlerle asl�nda Seyyid Kutub’u de�il, �ehid üzerinden kendi geçmi�lerini ve birikimlerini sorgulamaya çal��t�klar�, bir anlamda ta��maktan yorulduklar� yüklerden kurtulmaya çal��t�klar� görülmektedir.

Bu noktada geleneksel, mezhepçi, tarikatç� anlay��lar�n �ehid’e yönelttikleri sapk�nl�k, a��r�l�k, tekfircilik vb. kal�p ithamlar gibi, “de�i�im” geçirmi� baz� eski �slamc� �ah�s ve çevrelerin de yerlilik, konjonktürellik ve benzeri kal�p suçlamalarla Seyyid Kutub’un olumlu miras�n�, katk�s�n� küçültme, engelleme tavr� geli�tirdikleri görülebiliyor. Israrla öne ç�kart�lmaya çal���lan bir yakla��m Seyyid Kutub’un –ve elbette di�er öncü �ahsiyetler ve hareketlerin de- dü�üncelerinin, söylemlerinin belli �artlar�n ürünü oldu�u ve farkl� co�rafyalar�n özelliklerini bar�nd�r�yor olmas�. 50’li, 60’l� y�llar�n M�s�r ortam�n�n ve ya�ad��� eziyet ve zulümlerin Seyyid Kutup’un dü�üncelerini keskinle�tirdi�i ve gerek siyasal düzen gerekse de toplumsal yap�ya dair sert söylemler ileri sürmesine yol açt���, oysa Türkiye ko�ullar�n�n farkl� oldu�u, dolay�s�yla Kutup’un dü�üncelerinin aynen aktar�lmas�n�n yanl�� olaca�� ileri sürülmekte.

Oysa burada sosyolojik bir gayretke�likle “toplumsal �artlar” kategorizasyonuna gitmek yerine, yap�lmas� gereken �ey Seyyid Kutub’un hangi söyleminin ve tezinin hangi gerekçeyle yanl�� oldu�unun ortaya konulmas� olmal�yd�. Cahiliye tan�m� m�, öncü Kuran nesli vurgusu mu, akide temelli bir in�a çabas�n�n gereklili�i mi, Seyyid Kutup’un öne ç�kartt��� yakla��mlar�nda nedir yanl�� olan? Kuran ile, tarihsel hakikatlerle çeli�en nedir?

Bu konularda hiçbir somut gerekçe, Kurani bir izah getiremeyip, soyut suçlamalar�n ard�na saklananlar�n yorgunluk, y�lg�nl�k ve kendilerine yeni sayfa açma çabalar�n�n kamuflaj malzemesi olarak �slami hareketlerin öncü �ahsiyetlerine yönelik y�pratma gayretleri içine girmeleri ölçüsüzlüktür, haks�zl�kt�r. Seyyid Kutub’un dü�üncelerinin �ekillendi�i “toplumsal atmosferi” istisnai, özel kabul edenlerin kendi dü�üncelerinin geli�ti�i “toplumsal atmosferi” sorgulama konusunda bu kadar vurdumduymaz olmalar� ölçüsüzlüktür.

Yerlilik/yabanc�l�k tart��malar� ile ilgili hat�rlanmas� gereken ilginç bir husus da �udur ki, Seyyid Kutub da ya�ad��� dönemde M�s�r ve Arap �artlar�na uymad��� ve dü�üncelerinin Hint kaynakl� oldu�u suçlamalar�na, ele�tirilerine maruz kalm��t�r.[10]

Seyyid Kutub çileli ama asla çeli�kili olmayan bir hayat ya�ad�. Dü�ünce ve tav�rlar�nda de�i�meler, farkl�la�malar oldu ama bunlar tutars�zl�k ya da zikzaklar �eklinde de�il, devrimci bir geli�im yönünde, netle�me, berrakla�ma süreci �eklinde gerçekle�ti. Kur’an’� rehber alan, ilkeli bir mücadele ile dolu dolu ya�ad��� hayat�n�, �ehadetle taçland�rd�. Rabbim onu cennetiyle mükafatland�rs�n, bizleri de kendi yolunda sebat edenlerden k�ls�n!

Dipnotlar: 

[1] Seyyid Kutub’un mücadele dolu hayat�n�n az bilinen kimi yönleri ve sa�l�kl� bir biyografisi için bkz.: �brahim Sarm��, Bir Dü�ünür Olarak Seyyid Kutup (1) Fecr Yay�nevi, Ankara, 1992, �kinci Bölüm. Hayat� ve Ki�ili�i.

[2] Yvonne Yazbeck Haddad, “Seyyid Kutup: �slami Güçleni�in �deolo�u”, John Esposito’nun derledi�i, Güçlenen �slam’�n Yank�lar� adl� kitaptaki makalesi, Yöneli� Yay. Ocak 1989, �stanbul s. 84.

[3] Hamza Türkmen, “Seyyid Kutub’un Mesaj�n� Anlamak ve Geli�tirebilmek”, Haksöz, Eylül 2006, say� 186.

[4] Seyyid Kutup, Yoldaki ��aretler, Dünya Yay�nc�l�k, �stanbul, 1992, s. 14.

[5] Salih el-Verdani, M�s�r’da �slami Ak�mlar, Fecr Yay�nevi, Ankara 1988, s. 86.

[6] Gilles Kepel, Peygamber ve Firavun, Çizgi Yay�nlar�, 1992, �stanbul, s. 69.

[7]Y. Y. Haddad a.g.m. s. 110.

[8] S. Veli R�za Nasr. Cemaat-i �slami, Yöneli� Yay�nlar�; �st., Aral�k 1998, s.179.

[9] Salih el-Verdani, M�s�r’da �slami Ak�mlar, Fecr Yay�nevi, Ankara 1988, s. 74

[10] �.M. Ebu Rebi, �slami Hareketin Entelektüel Kökenleri, Yöneli�, 1998, s. 318.