��kr� H�SEY�NO�LU

19 Ocak 2024

M�SL�MANLAR OLARAK B�R �BAYBURT D�V�MIZ� OLMALI

“Bayburt dâvâs�” da nedir ve dahas� bu �ekilde yerel bir tan�mlaman�n evrensel nitelikli Rabbani hayat nizam� olan �slam’�n müntesipleriyle ilgisi ne olabilir? Evet, ba�l���n ilk elde bu sorular� akla getirece�ini tahmin etmek zor de�il.

Bu makalede, Müslümanlar olarak Rabbimizin Kitab-� Kerim’indeki ö�retisi ve Rasulullah (a.s.) ve beraberindeki ilk neslin bu ö�retiye dayal� prati�i gere�i sahip olmam�z gereken ve fakat bugün b�rakal�m temsiliyetini fark�ndal��� noktas�nda dahi uza��nda bulundu�umuz bir mükellefiyet üzerinde durmak istiyoruz.

“Bayburt dâvâs�” terkibini de, bu mükellefiyetimizi hat�rlamak ve hat�rlatmak maksad�yla te�bihat nevinden bir dayanak k�lman�n, dikkat çekici ve meseleyi izah noktas�nda kolayla�t�r�c� oldu�u dü�üncesiyle dile getirmi� oluyoruz.

Öncelikle �unu belirteyim ki literatürde “Bayburt dâvâs�” diye bir tan�m yok. Bu, bir Gümü�haneli olarak benim kulland���m bir terkipten ibaret. Her Gümü�haneli gibi ben de, çocuklu�umdan itibaren “Bayburt dâvâs�”na dair hikâyeler dinledim, geli�melere tan�kl�k ettim.

Evet, Bayburt 1989 y�l�nda il yap�lana dek her Bayburtlu bu “dâvân�n” y�lmaz bir neferi oldu, bu “dâvây�” hiç unutmad�, gev�etmedi, gündemden hiç dü�ürmedi, netice alana kadar bu “dâvâda” sebat etti. Evet bu “dâvâ”, Bayburt’un Gümü�hane’nin ilçesi olmaktan “kurtar�l�p” il yap�lmas� “dâvâs�yd�.”

Bayburtlular, �ehirlerinin ilçe de�il il olmas� gerekti�i dü�üncesine sahip olduklar� için on y�llarca bu iddialar�n� sürdürdüler, “Gümü�haneliyiz” dememeyi, her halükârda “Bayburtluyuz” demeyi bir direni� biçimi olarak sürdürdüler, çocuklar�n� dahi bu “bilinçle” yeti�tirdiler.

Bayburt’un Gümü�hane’ye ba�land��� 1925 sonras�nda hiç unutulmadan ve gev�etilmeden 64 y�l sürdürülen, dinamizmini hiç kaybetmeyen bu “dâvâ”, 1989 y�l�nda Bayburt’un il olmas�yla hedefine ula�m�� oldu.

Biz Gümü�haneliler, bu konuda ilginç anlat�lara ve hatta edebi at��malara tan�k olmu�uzdur. Avrupa’ya i�çi olarak gitmek için pasaport ç�karmas� gereken bir Bayburtlunun, bunun için Gümü�hane’ye gelip gerekli i�lemleri yapt�rd�ktan sonra, memurun “Nerelisin?” sorusuna “Bayburtluyum” cevab� vermesi, memurun bunun üzerine “Gümü�haneliyim” cevab�n� almak için günlerce onu oyalamas� ve fakat Bayburtlunun “dâvâs�ndan” geri ad�m atmamas� anlat�s� mesela.

Bayburtlular�n Gümü�hane’nin küçük bir �ehir olu�una dair zikrettikleri “�ki dükkân bir a�hana / Ad�n� koymu�lar Gümü�hana” dizelerine kar��l�k Gümü�hanelilerin “�ki po�a bir haydut / Ad�n� koymu�lar Bayburt” dizeleriyle cevap vermesi…

�stanbul’da Bayburtlu bir kom�um yak�n zamanda bu konuyla ilgili ilginç bir an�s�n� zikretmi�, Bayburt il yap�lmadan önce bu duruma duyduklar� h�nçla çocukken küçük abdest bozacaklar� zaman Gümü�hane taraf�na döndüklerini ifade etmi�ti.

Gümü�hanelilerle Bayburtlular aras�nda sosyal anlamda bir sorun yoktur, birbirlerini severler ve birbirlerine hem�ehrilik duygusuyla yakla��rlar. Ancak bahsetti�imiz üzere il ve ilçe olma meselesi aralar�nda on y�llar boyunca tatl� bir çeki�meye yol açm�� ve i�in sonunda da Bayburt’un il yap�lmas�yla tatl�ya ba�lanm��t�r.

Bu k�ssay� niçin dile getirdi�imiz ve hangi hisseyi almay� ve gündemle�tirmeyi murat etti�imiz san�r�m anla��lm�� olmal�d�r: Fert ve topluluklar�n bir sâbitesinin, �art ve zamanla de�i�meyen, dönü�meyen, gev�etilip unutulmayan bir dâvâlar�n�n olmas�n�n önemi.

Tabi söz konusu olan fert ve topluluklar Müslümanlar olunca, sâbite sahibi olmak ve hiçbir �art ve zaman diliminde de�i�meyen bir dâvâ sahibi olmak, önemli olman�n ötesinde imani bir mükellefiyet olmaktad�r.

Hiçbir �art ve zamanda de�i�meyen bir gaye/dâvâ sahibi olmak, biz Müslümanlar aç�s�ndan imani bir yükümlülük oldu�u gibi, bu ayn� zamanda ba�ar�l� olman�n da olmazsa olmaz�d�r. Zira “Hedefi olmayan bir gemiye hiçbir rüzgâr yard�mc� olmaz” denilmi�tir.

Rasulullah (a.s.) ve beraberindeki bir avuç müminin, Mekke’de o zor �artlar ve imkâns�zl�klar içinde sadece Mekke ve civar�na �slam’� hâkim k�lmay� de�il, dönemin “küresel” egemen güçleri Do�u Roma ve Sasani’yi y�k�p �slam’� küresel çapta egemen k�lmay� da hedeflediklerini, dâvâ ufkuna bu gayeyi koyduklar�n� ve bunda sonuna kadar sebat ettiklerini biliyoruz.

�nsanl�k tarihi, hak veya bât�l, iddias�/dâvâs� olan ve bunda sebat edenlerin hedeflerine ula�m�� olduklar�yla ilgili birçok misale tan�kt�r. Osmanl� Beyli�i’nin Rumeli’yi ve hassaten �stanbul’u fetih hedefi mesela. 75 y�ld�r arz-� mukaddes Filistin’i i�gali alt�nda tutan siyonist çete bu habis hedefine, 1897’de �sviçre Basel’de düzenledikleri “Siyonist Kongre”de Filistin topraklar�nda bir devlet kurma yönünde belirledikleri gaye ve ald�klar� kararlarla ula�m�� de�iller mi?

Bugün Gazzeli Müslümanlar�n, onca küresel ku�atma ve sald�r�lar alt�nda, tam anlam�yla bir soyk�r�ma maruz kal�rken bile y�k�lamayan, yenilemeyen iradelerinin alt�nda, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’y� emperyalist/siyonist i�galden kurtarma yönündeki de�i�meyen hedefe kilitlenmi� olmalar�, k�sacas� sâbite niteli�ine haiz bir dâvâ ve bu dâvâda sebatkâr olma tutumu yok mu?

17 y�ld�r ölümcül bir ku�atma ve ambargo alt�nda bulunan ve sürekli katliam sald�r�lar� ve i�gal giri�imlerine maruz kalan Gazzeli Müslümanlar�n, ba�latt�klar� cihada “Tufanul Gazze” de�il de, “Tufanul Aksa” ismi vermi� olmalar�, son derece anlaml� ve önemli de�il mi?

Gazze’ye Yard�m Edebiliyor muyuz?

Gazze yakla��k üç ayd�r küresel Firavunizm ve onun bölgedeki i�gal aparat� siyonazi çetesinin soyk�r�m sald�r�lar�na maruz kal�yor. On bini a�k�n� çocuk ve hemen hemen bir o kadar� da kad�n olmak üzere otuz bin civar�nda Gazzeli karde�imiz hunharca katledilmi� durumunda. Biz bu durum kar��s�nda ne yapabiliyoruz? Protesto gösterileri, yard�m kampanyalar�, boykot… Bunlar önemli mi, evet önemli. Lakin as�l olmas� gereken ameliyeler mi? Tabii ki hay�r.

Gazze’de ya�anan soyk�r�m bize bir kez daha, as�l meselenin egemenlik ve güç sahibi olmak oldu�unu ac� bir �ekilde gösterdi. Dünyada hakk�n ve ona dayal� adaletin tesisinin, hakka tâbi olanlar�n güç sahibi olmas�na ve egemenli�i zalimlerden almas�na ba�l� oldu�unu bu ya�ananlar da bize ö�retmediyse zaten söylenebilecek bir söz kalmam�� demektir.

Hadid Sûresi 25. ayet bize asl�nda tam da bu gerçe�i ifade ediyor, bize yeryüzünde hak ve adaleti tesis etmenin yolunu gösteriyordu. Ancak kendisini �slam’a nisbet edenlerin ço�u, zaman içerisinde yol haritalar�n� Kur’an’dan ve onun mü�ahhasla�t�r�lm�� hali olan Rasulullah (a.s.)’�n Nebevi örnekli�inden (sünnetten) almak yerine, reel politi�e dayal� bir maslahat alg�s�yla hareket etmeyi seçti�i için, hem gaye hem de yöntem (hareket metodu) aç�s�ndan Kur’ani ilkesel çerçevenin oldukça d���na savruldular.

Kaleme ald���m�z “Türkiyeli Müslümanlar ve �stikamet Krizi”, “�stikamet Krizinden Yeniden �stikamet Bilincine” gibi kitaplarla, makale ve çe�itli sohbetlerle on y�l� a�k�n bir süredir bu savrulmalar� gündemle�tirmeye çal���p “Durun! Bu cadde ç�kmaz sokak” demeye çal��sak da ne hazindir ki kimseyi girdikleri tali ve talihsiz yollardan çevirmeye muvaffak olam�yoruz.

Ba�tan sona bir egemenlik ö�retisi olan Kitab-� Keriminde Rabbimiz, Hadid 25. ayette �öyle buyurmakta:

“Andolsun ki, elçilerimizi aç�k delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte Kitab’� ve ölçüyü indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çe�itli) faydalar bulunan demiri indirdik. Ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yard�m edece�ini ortaya ç�kars�n. �üphesiz Allah güç-kuvvet sahibidir, azizdir.”

Bu ayet-i kerimede dile getirilen mefhumlar, tam anlam�yla bir “�slam devleti” tan�m�na denk gelmekte, �slam’�n egemenli�inin çerçevesini ifade etmektedir. Kitab, mizan/ölçü, demir ve adalet. K�sacas�, adalet ancak, Kitabullah’�n ölçülerine ittiba ve bu ölçüleri iktidar gücüyle egemen k�lmakla mümkündür.

Hakka dayanmayan güç (egemen otorite) zulüm menba� olaca�� gibi, güçten mahrum olan hak ise etkisiz ve yetkisiz olacak, hâkim de�il mahkûm durumda olacakt�r. Bu sebeple yeryüzünde adaletin gerçekle�tirilmesi için, hakk�n demirle bulu�turulmas�, yani egemen güç haline gelmesi gerekir.

Hakk�n güçten (egemen otoriteden) mahrum olmas�n�n neticelerine Gazze soyk�r�m�yla birlikte çok ac� biçimde bir kez daha tan�kl�k ettik. Sadece “�slam ülkeleri”nde de�il, soyk�r�m�n do�rudan payda� failleri olan ABD ve Avrupa ülkeleri de dahil tüm dünyada halklar feryat etse, telin ediyor olsa da, demirden yani siyasi egemenlik mekanizmas� ve onun emrindeki askeri güçten mahrum olan kitlelerin bu itiraz�, zalimleri telin eylemleri zulmü, soyk�r�m� durduracak bir etki olu�turamamakta. Türkçedeki “çivi çiviyi söker” deyiminde de ifade edildi�i üzere, zulmün demirinin kar��s�na hakk�n ve ona dayal� adaletin demirinin konulmas� icap ediyor.

Bu sebeple, yukar�da sordu�umuz “Gazze’ye yard�m edebiliyor muyuz?” sorusunun gerçek boyuttaki cevab� maalesef olumsuzdur. Zira Gazze’nin ihtiyaç duydu�u as�l yard�m olan askeri deste�i verecek bir devlet otoritesinden mahrumuz. Kald� ki zaten Müslümanlar�n bir devlet otoriteleri olsayd�, Rabbimizin “arz-� mukaddes” olarak niteledi�i[1] Filistin’de emperyalist/siyonist bir i�gal zaten söz konusu bile olamazd�.

Nitekim, asgari 1917 “Belfour Deklarasyonu”nu dikkate ald���m�zda �ngiliz emperyalizminin bir as�r önce �slam co�rafyas�n�n ba�r�na siyonizm hançerini saplama plan�n�, tüm bölgeyi ona göre dizayn etme politikalar� e�li�inde yürürlü�e koydu�unu görmekteyiz.

O gün var olan niteli�iyle sembolik de olsa, Müslümanlar�n birli�ini ve siyasi iradesini temsil eden Hilafet’in kald�r�lmas�, bölgede “�ngiliz Genel Valili�i” format�na haiz bat�c�/laik müstemleke rejimlerinin te�kili ve masa ba��nda çizilen ulusal s�n�rlar, hep bu plan ve politikalar�n bir parças� olarak yürürlü�e konulmu�tur.

Emperyalizminin siyasi, iktisadi, kültürel ve askeri ç�karlar�n�n temsilcilik ve jandarmal���n�, yine onlar�n bölgedeki ana i�gal karargâh� olarak tasarlanan siyonist i�gal olu�umunun bekçili�ini yapmak…

Dolay�s�yla bu müstemleke rejim ve yönetimlerinin devrilip, ya�ad���m�z co�rafyalarda �slam’�n otoritesinin tesisini gerçekle�tirmeye çal��mak, mazlum toplum ve co�rafyalar için yapaca��m�z ve imani düzlemde yapmakla da yükümlü oldu�umuz en önemli faaliyettir.

Kald� ki, âlemlerin Rabbi’nin ölçü ve hükümleri yerine insan hevas�na dayal� bât�l ideoloji ve yasalar�n egemen oldu�u her co�rafya mazlum co�rafyad�r, bunlara muhatap olup maruz kalan her toplum da mazlum bir toplumdur. Dolay�s�yla bizlerin de mazlum bir toplum oldu�umuzu unutmamam�z gerekir, ta ki ya�ad���m�z co�rafyada ta�utlar�n yasalar� yerine Rabbimizin ahkâm� egemen oluncaya kadar.

Dâvâ, Dini Allah’a Has K�lma Dâvâs�d�r

�slam’�n temelde bir egemenlik ö�retisi oldu�unu[2] ifade ettik. Nitekim �slam’�n giri� kap�s� olan kelime-i tevhid, Âlemlerin Rabbinden ba�ka ilah tan�mamay� ifade etmektedir ki, bu do�rudan do�ruya bir egemenlik manifestosudur.

Temeli ve çat�s�, dini/egemenli�i Allah’a has k�lma ö�retisi olan �slam, bu temel üzerinde ve bu çat� alt�nda insano�lunun ferdi, ailevi, içtimai hayat�na Rabbani ölçülerle yön verir. Bakara 193 ve Enfal 39. ayetlerde buyuruldu�u üzere[3] biz müminlere yüklenen temel mükellefiyet, yeryüzünde dini/egemenli�i Rabbimize has k�lmak için mücadele etmektir.

�nsan hevas�na dayal� zulüm egemenliklerinin ortadan kald�r�lmas� ve dinin/egemenli�in Âlemlerin Rabbi’ne has k�l�narak (yeryüzünde ancak O’nun ölçü ve hükümleri geçerli k�l�narak) adaletin tesisi, �slam dâvâs�n�n esas�n� te�kil etmektedir.

Nitekim Kur’an’da k�ssalar� zikredilen Nebilerin (a.s.) ve Nebilerin sonuncusu Rasulullah (a.s.)’�n dâvet ve mücadele süreçleri göz önüne al�nd���nda da, �slam dâvâs�n�n temelde bir egemenlik dâvâs� oldu�u kolayl�kla mü�ahede edilebilmektedir. Dâvet ve mücadelede asli hedef hep egemen otoriteler olmu�tur. Zira toplumlar� biçimlendiren ve yönlendiren, egemen otoritelerdir ve dolay�s�yla egemen otoriteyi hedef almadan toplumsal dönü�ümü gerçekle�tirmek söz konusu olamayacakt�r.

Rasulullah (a.s.)’�n Mekke’deki dâvet ve mücadelesinde ana mevkinin Darun Nedve’nin de etraf�nda yer ald��� Mescid-i Haram alan� olmas�, ana muhataplar�n�n da Amr b. Hi�am (Ebu Cehil), Velid b. Mu�ire, As b. Vail, Umeyye b. Halef gibi Mekke’nin mele ve mutref tak�m� (siyasi ve iktisadi gücü temsil eden Darun Nedve temsilcileri) olmas� bu sebepledir.

Bu ana mücadele çizgisinin yan�nda, Darul Erkam, toplumsal dönü�üm dâvet ve faaliyetini temsil etmektedir.

Ayn� durumu örne�in Musa (a.s.)’�n dâvet ve mücadelesinde de görmekteyiz.

Vahye muhatap oldu�unda Rabbimizden ald��� ilk emir“Firavun'a git, çünkü o tu�yan etti” (Naziat, 79/17) beyan� olan Musa (a.s.), dâvet ve mücadelenin ilk ad�m� olarak o günün egemen otoritesi olan Firavun’un saray�na gitmi� ve ona tu�yandan, ta�utluktan vazgeçip Âlemlerin Rabbi’ne teslim olma dâvetinde bulunmu�tur.

“Merkezi dâvet” olarak niteleyebilece�imiz bu cehdin/cihad�n yan� s�ra, Yunus Sûresi 87. ayette bildirildi�i üzere Musa (a.s.)’a, M�s�r’da k�blegâh evler edinme emri verilmi�tir ki,[4] bu da dâvet ve mücadelenin toplumsal boyutunu temsil etmektedir ve bu boyutu “çevresel dâvet” olarak nitelememiz mümkündür. T�pk� Rasulullah (a.s.)’�n Darun Nedve’ye yönelik dâvet ve mücadelesinin “merkezi dâvet”, Darul Erkam faaliyetinin ise “çevresel dâvet” olarak nitelenebilece�i gibi.

Bugün ya�ad���m�z co�rafyadaki yayg�n “�slami çal��malar”a bakt���m�zda, “merkezi dâvet”in, yani egemenlik mücadelesinin büyük oranda ihmal ve dahas� terk edildi�ini, �slami çal��malar�n “sosyal faaliyet” düzleminde kald���n� görmekteyiz.

Bu da, �slam’�n, yaratman�n oldu�u gibi emretmenin de ancak Allah’a ait oldu�u,[5] hükmün O’na has k�l�nmas� gerekti�i[6] temelindeki bir egemenlik ö�retisi oldu�u ve dolay�s�yla ba�ka bir egemenli�e tâbi, onun kanatlar� alt�nda ya�anacak bir sosyal ö�retiden ibaret olmad���n�n unutulmu� olmas�ndan kaynaklanmaktad�r.

Ki bu nitelikleri �slam’�n esas� oldu�una göre, esas� unutulmu�, ihmal edilmi� bir din alg� ve anlay��� ile Allah’�n r�zas�n� kazanmak mümkün olmasa gerektir.

“�slami kesimler”in önemli k�sm�n�n son süreçte sâbiteler konusunda çokça irtifa kaybetti�i ac� bir gerçek. ��te bu sâbitelerin en ba��nda geleni, en önemli olan�, egemenli�i Âlemlerin Rabbine has k�lma bilinci (ki iman akdinin temelini te�kil etmektedir) ve dolay�s�yla yeryüzünde �slam’�n egemenli�ini tesis etme gayesi, hedefidir.

Bu temel sâbite ihmal edilip unutulmaya terk edildi�i için, “�slami kesimler”in ço�u “sa�a” – “sola” savrulup durmakta, kendilerine güncel gaye ve hedefler belirlemekte ve mücadele eksenini yeni yeni ihdas dâvâlarla farkl�la�t�rmaktad�rlar.

Kimisi darbe kar��tl���n�, kimisi “insan haklar�”n�, kimisi “i�çi haklar�”n�, kimisi insani yard�m faaliyetlerini vs eksen haline getirmektedir.

“�slami kesimler” aras�nda muhatap oldu�umuz mevcut da��n�kl�k ve gettola�man�n önemli sebeplerinden biri de budur. �slam dâvâs�n�n ana ekseninden uzakla�ma ve yeni yeni eksenler ihdas etme…

�slam dâvet ve dâvâs�n�n temel ekseninin egemenlik mücadelesi oldu�unu yeniden hat�rlay�p bu eksende, hiçbir �art ve zamanda de�i�meyecek �ekilde Rabbimizin bildirdi�i hedefe, yani yeryüzünde dini/egemenli�i ancak O’na has k�lma hedefine yöneldi�imizde, hem “sa�a” – “sola” savrulmalar ortadan kalkacak, hem de mevcut da��n�kl�k ve gettola�ma yerine birliktelik zeminlerine kavu�ma imkân� do�acakt�r.

Bir sonraki makalemizde, Rasulullah (a.s.)’�n sîreti üzerinden bu konuya devam edelim in�allah.


[1] Bkz: Maide, 5/21

[2] Bkz: En’am, Bakara, 2/107; Âl-i �mran 3/189; Maide, 5/44, 45, 47, 48 49, 50; En’am, 6/57; A’raf 7/54; Yusuf, 12/40, 67; Kehf, 18/26 vb.

[3]“Fitne kalmay�ncaya ve din tamam�yla Allah'�n oluncaya kadar onlara kar�� sava��n. E�er vazgeçerlerse, �üphesiz Allah ne yapt�klar�n� görmektedir.” (Enfal, 8/39)

[4] “Musa ve karde�ine (�öyle) vahyettik: M�s�r'da kavminiz için k�blegâh olacak, namaz�n ikame edilece�i evler edinin ve namaz� ikame edin. Mü'minleri de müjdele.” (Yunus, 10/87)

[5] Bkz: A’raf, 7/54

[6] Bkz: En’am, Bakara, 2/107; Âl-i �mran 3/189; Maide, 5/44, 45, 47, 48 49, 50; En’am, 6/57; Yusuf, 12/40, 67; Kehf, 18/26 vb.

(Not: Bu makale, �ktibas Dergisi'nin Ocak 2024 say�s�nda yay�nlanm��t�r.)