Matbuat Alemindeki Hayat�m ve �stiklal Mahkemeleri
Tahir�ul Mevlevi�nin, Nehir yay�nlar�ndan 1991 y�l�nda ��kan �Matbuat Alemindeki Hayat�m ve �stiklal Mahkemesi Hat�ralar�� adl� kitap (456 s.), hem resmi tarihin d���nda yak�n tarihle ilgili baz� olaylar�n ilk a��zdan aktar�lm�� olmas�, hem de hat�rat tarz� itibari ile kayda de�er bir nitelik ta��yor.

MATBUAT ALEM�NDEK� HAYATIM VE �ST�KLAL MAHKEMELER�
TAH�R’UL MEVLEV�
�nsan�n toplu olarak ya�amaya ba�lad��� tarihten bu yana, kendi aralar�nda hükmetme kavgas� içerisinde oldu�unu görüyoruz. “Tarih tekerrürden ibarettir.” cümlesinden hareketle tarih, bugünü kavrama ve gelece�i in�a etmede, geçmi�in iyi analiz edilerek do�ruluk ve sadakat memba�ndan dam�t�larak ortaya ç�kar�lmas�d�r. Bu vesile ile siyaset ile tarih zaman zaman çat��m��, mevcut idari erkin gölgesinde kalm��t�r. Belki bu yüzden resmi tarih ve gayri resmi tarih diye ikiye bölünmesi sonucu ortaya ç�km��t�r.
“Resmi tarih, büyük insan kitleleri kat�nda var olan vaziyete nas�l geldiklerini ve hangi istikamette ilerlediklerini cevap te�kil edecek �ekilde düzenlenerek, hâkim gücün yürüttü�ü politikay� me�rula�t�rma amac�na matuftur. Belli nedenler ile hay�rl� sonuçlar s�ralan�r. Ülkenin tarihsel süreç içerisindeki güncel politikas� belli bir mant�kla ortaya konur. Böylece toplumlar yenik dü�tükleri ya da destekledikleri siyasal güce tarihlerini çald�r�rlar, yanl�� bir geçmi� bilgisi bugünü kavramada ve gelece�i tasarlama da eksiklikler hatalar ve ihanetler do�uracakt�r.
Kar�� tarih ise resmi tarih kar��s�nda bir bütün olarak yer alamaz. Resmi tarih, yap�lan büyük ara�t�rmalarla ortaya ç�kar�lm��, ciltler dolusu bilgi halinde kütüphanelere ve e�itim kurumlar�na hâkim, dolay�s�yla büyük halk kitlelerini yönlendiren bir ‘ilim’ iken; kar�� tarih, söz konusu siyasal, sosyal ve ekonomik güçlere dayanmad���ndan büyük ço�unlu�u karanl�kta kalm��, ortada olan� da da��n�k ve yetersiz bilgiler halinde küçük bir çevreye hapsedilmi� bir bilim durumundad�r.
Bu vesileyle, kar�� tarihin en önemli kaynaklar�ndan biri olan hat�ratlar; olaylar�n içinde yer alm�� ki�ilerin niyet, kabiliyet ve cesaretleri ile yönetimin tavr� aras�nda biçimlenir. Buna ra�men olaylar�n arka plan�n� olu�turan mevcut �artlar�, temel nedenleri, güç kaynaklar�n�, döneminde etkin bir rol oynayan ki�ilerin duygu dü�ünce ve tav�rlar�n� belli ölçüde yans�tt��� için hat�ratlar�n tarihte özel bir önemi, özel bir de�eri vard�r.”
(Kitab�n Sunu� bölümünden)
�lk defa �smail Kara’n�n Amel Defteri’nde kar��la�m��t�m Tahir’ul Mevlevi ismiyle. Merak etmi�, k�sa sürede edinmi�tim kitab� ancak, kitab�n kapa��ndaki �stanbul Mebusu �smail Canbulat’�n boynuna as�lm�� idam ferman�yla idam edilmi� resmini görünce adeta içimi bir ürperti, s�rt�m� so�uk bir ter kaplam��t�. Bir an okumay� tehir etmeyi dü�ündüm ancak kitap, bir m�knat�s gibi kendine çekmeyi ba�ard� ve içimdeki his ilk okuma s�ras�n� ona vermemi söyledi.
1877’de �stanbul’da do�an Tahir’ul Mevlevi’nin as�l ad� Mehmet Tahir’dir. Daha sonralar� soyad� kanunu ile “Olgun” soyad�n� alacakt�r. Olgun soyad�, müellifin hayat�na bak�nca tam yerinde tevafuk olmu� diyesi geliyor insan�n.
Tahir’ul Mevlevi’nin, Nehir yay�nlar�ndan 1991 y�l�nda ç�kan ‘Matbuat Alemindeki Hayat�m ve �stiklal Mahkemesi Hat�ralar�’ adl� kitap (456 S.), hem resmi tarihin d���nda yak�n tarihle ilgili baz� olaylar�n ilk a��zdan aktar�lm�� olmas�, hem de hat�rat tarz� itibari ile kayda de�er bir nitelik ta��mas� bak�m�ndan, hem de edebi üslup, tevazu ve güçlü tasviri bak�m�ndan okunmas� gereken bir kitap olmay� fazlas�yla hak ediyor. Tahir’ul Mevlevi, II. Me�rutiyet öncesi ve sonras� matbuatta ya�ad��� s�k�nt�lar, geçim dertleri, evinin yanmas�, �stiklal Mahkemesi san�kl��� gibi birçok korkutucu badire atlatmas�, san�kl�k sebebiyle memuriyet alamay���, mezul ayl���n�n kesilmesi, ailenin geçimi bak�m�ndan kendisinden ba�ka kimsenin olmay���, ya�l� annesi ve k�z karde�inin ia�esi sorumlulu�u gibi her türlü olumsuz duruma kar�� tevekkül sahibi olmas�, sab�r, teslimiyet, ve kadere r�za gibi kavramlar�n� ya�ayarak olgunla�m�� edip bir müderris, muharrir, �air ve Mevlevi Han’d�r.
Kitapta birçok ba�l�k bulunmas�na ra�men genel ifadeyle iki bölümden olu�uyor diyebiliriz. Ba� taraflar Mevlevili�e ba�lay���, matbuat alemindeki hayat� ile aile hayat�na dair konular� ele al�rken geri kalan k�sm�nda �stanbul’da polis nezareti ile ba�layan ve Ankara’daki hapishane günleriyle birlikte �stiklal Mahkemesi’nde yarg�lanma sürecini ele al�yor. Kitab�n son sayfalar� yine idam edilmi� insanlar�n resimleri ve dönemin siyasetinde etkin rol oynam�� siyasi ve ilmiyeden birçok zevat�n resimleri ile k�sa hayat serüvenleri mevcut. �dam edilenlerden baz�lar�n�n resimleri, Eski�ehir mebusu Arif Bey, Batumlu Gürcü Yusuf, Lazistan Mebusu Ziya Hur�it, Sivas mebusu Halis Turgut, �skilipli At�f Efendi, Trabzon Mebusu Haf�z Mehmet (Eski Adliye Naz�r�), ve bir de ismi okunamad� kay�tl� bir foto�raf…
Tahir’ul Mevlevi’nin zihninin güçlü olmas� belli ki kalemine de güç vermi�. O kadar ki bazen ko�u�ta soba olmad���ndan ü�üyorsunuz, su olmad���ndan bitleniyor, bazen demir parmakl�klar aras�nda ifade veriyor, bazen yan�n�zda bulunan bo� konserve �i�esine def-i hacet yap�yorsunuz. Farkl� dü�ünceye sahip olanlarla kar��la��p orada dahi küçük menfaatler ve küçük hesaplar pe�inde olsan�z da hep birlikte mangal ate�inde kahve yaparak enfiye ve sigara e�li�inde kahvenizi yudumlarken duman alt� olabiliyorsunuz.
Ömer R�za Do�rul, idamla yarg�lanmas�na ra�men yata��n�n üzerinde �ngilizce çevirisini elden b�rakmazken, Kayserililer past�rma sucuk yiyerek f�kra anlatabiliyor, Ah�skal� Haydar Efendi kendi münzevi dünyas�nda namazla me�gul oluyor, Sofi Süleyman ise her zaman oldu�u gibi oradakileri müridi zannedip emirler ya�d�rmaya çal���p h�r ç�kar�rken, beri tarafta Kayserililer mangal� yakm��lar kahve pi�irip hâzirûna ikram ederek ortal��� yat��t�r�yorlar.
“Kayserili Mustafa Efendi latifeci bir kimse idi. Kendisine niçin buraya getirildi�ini sorduk:
– “Herifin biri elli y�l geçtikten sonra kar�s�na ‘Avrat seni bo�ayaca��m’, demi�. O da ‘Peki a�a, ama soranlara ne diyeyim?’ diye sormu�. Beni de getirdikleri bir �ey de�il, lâkin soranlara cevap bulam�yorum. E�er �apka giyecek olursam kendimi K�z�l�rma�a atar�m, demi�tim. �apka ba��mda kendimde buraday�m. Demek ki ben giymi�im, hem de �rma�a at�lmam���m” dedi.
Mustafa Efendi en ziyade hem�ehrisi ve yatak kom�usu olan Mihran Efendi ile �akala��yor, �apkan�n nas�l giyilip nas�l ç�kar�laca��n� ondan ö�renmek istiyor. Mihran Efendi de:
– “Ben de bilmiyorum. Hatta ilk giydi�im gün bizim kar�, beni kasa h�rs�zlar�na benzetti” deyince:
– “Ne deyi bilmiyon? Anadan babadan do�ma gavur de�il misin?” sorusunu irad ediyordu.”
…
Müellifin, �skilipli At�f Hoca ile ayn� mahkemede yarg�lanmas�, yarg�lama sürecinde mahkemenin ileri sürdü�ü deliller ve kar�� cevaplardan ziyade gerçek manada insan�n sab�r derecesinin ölçüldü�ü bir yer olarak üzerinde çok kafa yorulmas� gereken bir hapishane ve mahkeme serüvenini hem ya��yor hem hayretler içinde kal�yorsunuz. Kald���n�z ko�u�ta kimin nerde hangi ranzada yatt���ndan, yata��n�n durumundan, yast���n�n k�l�f�na; insanlar�n ruh hallerinin tasvirine var�ncaya kadar korku ve endi�e içinde buluyorsunuz kendinizi. Payla��m, ikram, sab�r tavsiyesi ve zor �artlar alt�nda da olsa namaz hemen her mahkûmun üzerine titredi�i bir ibadet olarak her zaman dikkat çekiyor.
Kitab�n her sayfas�nda güzel bir edebiyat dili ve üslubu var. Gazetecilik mesle�iyle birlikte edebiyat muallimli�i yapmas� kalemine fazlas�yla yans�m��.
Kitab�n son bölümlerinden k�sa bir al�nt�yla sözü Tahir’ul Mevlevi’ye b�rakmak istiyorum.
“Unutmadan �uraya kayd edeyim ki; hapishaneden mahkemeye yedi defa götürülmü�üm, dördünde mahkeme edilmeden birinde mahkeme edilerek, birinde iddiânameyi dinleyerek iâde edilmi�, yedincisinde ise; çok �ükür, beraat karar�n� i�itmi�tim… “
“Galiba Kânûnisanî’nin 31. Pazar günü idi ki saat 11 raddelerinde mahkemeye götürülece�imiz tebli� edildi. Hapishane meydan�na indik. Fakat bugünkü kâfilemiz 30-40 ki�iye yakla�m��t�. Çünkü Erzurum’dan ve U�ak’tan getirilenler de bize iltihak edilmi�tiler, iki�er iki�er kelepçelendik. Sonra kalanlara kelepçe yeti�medi�i için onlar da el zincirleri ile ba�land�lar.”
“Mutad üzere âlâyü valâ ile mahkemeye getirildik. �ki taraftaki merdivenlerin alt�na doldurulduk. �ki üç saat kadar orada ayakta bekledikten sonra ç�kar�ld�k. Polis müdüriyetine götürülüp dairenin alt�ndaki bodruma t�k�ld�k. Sonradan haber ald���m�za göre mahkeme heyeti f�rka müzâkeresinde bulunmak için Meclis’e gitti�i cihetle o gün müddeiumumili�in hakk�m�zdaki iddianamesi okunamam��.
Burada At�f Efendi ile bir parça konu�abildim. Teâlî-i �slâm Cemiyeti’nin Anadolu’ya hiç bir beyanname göndermemi� oldu�una dâir Vakit Gazetesi ile yap�lan ilân�n para kesesinde gizledi�i maktuas�n� mahkemeye gönderdi�ini, beyanname cürmünden cemiyetin berî oldu�una dâir hey’ete kanaat geldi�ini, �apka risalesini Kanunun ne�rinden bir buçuk sene evvel tab’ettirmi� oldu�unu, ikinci bir defa bas�lmak �öyle dursun, ilk tab’�n�n tamamiyle sat�lmad���n� isbat eyledi�ini haber verdi.
– “Sonunu nas�l görüyorsun?” diye sordum.
– “Cürüm bulunmad� ki ceza verilsin. Tabiî beraat umuyorum” dedi. Birkaç gün münferid ko�u�una konulmu�ken oradan ç�kar�l�p 8. ko�u�a getirilmi� olmas�n� da beraatine delil sayd���n� söyledi.
– “Benim için ne dü�ünüyorsun?” dedim.
– “Ben �apka risâlesini yazm��ken beraat ümidini beslersem, sen onu hakk-� sarihin bilmelisin” cevab�n� verdi.
– “�n�allah öyle olur” mukabelesinde bulundum.
Hoca hakikaten kurtulaca��m�z� ümid ediyor, bizim mahkemeye verili�imizin vehimeden ileri geldi�ine, biraz da o vehmi �stanbul polisi idaresinin körükledi�ine kani bulunuyordu.”
…
“1926 �ubat’n�n 2.Sal� günü biz ve bize mülhak olanlar hep birden mahkemeye götürdük.”
“Müddeiumumi Bey aya�a kalkt�. Rutubet ve enfiyesizlik tesiriyle kulaklar�m a��rla�m�� oldu�undan tamamiyle i�itemedi�im bir tak�m te�rihattan sonra ceza talebine müftü Ali R�za Efendinin idam�ndan ba�lad�. Pek de hüsnü ibtida olmayan �u ba�lang�ç -yan�na tesadüf etti�im soban�n hararetinden terlerken- beni de titretti.”
“Ondan sonra 10 ile 15 sene müddet aras�ndaki kürek cezalar� talep edildi ki bu on senelikler içine At�f ve Sofi Süleyman Efendiler ile Suûd Bey dahildi.”
“En önde ve Reis’in ta kar��s�nda duran At�f Efendi:
– “Reis Bey! Müsaade edin de müdafaalar�m�z� yazal�m. Bunun için bize iki üç gün müsaade edin” talebinde bulundu:
Reis Bey:
– “�çinizde berat edecek olanlar var. Sizin için onlar� fazla bekletemeyiz. Bu gece yaz�n, yar�n okuyun” katî emrini verdi.”
“Bunun üzerine müftü Ali R�za Efendi, Reis’e hitaben hakk�ndaki talebin hemen infaz edilmesini rica eyledi.”
“Haf�z Nafiz Efendi yan�ma geldi. Sofu Süleyman Efendi’nin müdafaanamesini gözden geçirmemi, hatta lüzumu olan sözleri ilave etmemi söyledi.
Sofu’nun ka��d�n� ald�m, okudum. Senelerden beri Fatih Camiinde ders okuttu�unu, cemaatinin fakir kimselerden ibaret bulundu�unu, Asi Muharrem’i bu as�rda görmedi�ini, At�f Hoca gibi fitne ç�karacak kitap yazmad���n� söylüyor…”
“Ömer R�za Bey, mahkeme heyetini ok�ayacak ve kendisini sui-nazardan kurtaracak güzel bir makale yazm��t�.”
…
“1926 �ubat’�n�n 3. Çar�amba günü ko�u� sakinlerinin heyecan� hergünkünden fazla idi. Berat� talep edilmi� olanlar �üpheye dü�üyor, mahkumiyeti istenenler zay�f bir ümit de olsa o talebin hafifletilmesini bekliyorlard�.”
“O s�rada Babaeski Müftüsü Ali R�za Efendi aram�zda dola��yor ve her birimizle helalle�iyordu. Beti benzi gül gibi kesilmi�, gözlerinin k�zarm�� olmas�ndan anla��l�yor ki bulundu�u münferit ko�u�unda geceyi uykusuz geçirmi�ti.”
“At�f Efendi metin görünüyordu. O da sabaha kadar oturmu�, uzun bir müdafaaname yazm��t�. Ali R�za Efendi müdafaaname yazmam��, verilecek hükme raz� oldu�unu söylemi�. At�f Efendi müdafaanamesini bizzat okumu� ve hitam�nda Reis Bey’e tevdi eylemi�. Beni de ça��rd�lar ve müdafaanameyi okudum.”
“Daha sonra Ali R�za Efendi ve At�f Efendi’yi al�koyup di�erlerinin kimine kürek cezas� kimine hapis cezas� verilmi�, kimileri de berat etmi�ti. Bu iki ki�iye ise idam hükmü vermi�lerdi. müddeiumum beni tebrik etti ve geçmi� olsun Tahir Bey dedi. Kendimi zor tuttum.
Sevinç, gözya��, yeis, keder hepsi ayn� anda ya�an�yor fakat sevincimiz de belli etmiyorduk.
Mahkemeden ç�kt�ktan sonra yan�mdaki Arif Bey’e evvela telgrafhaneye gidelim de valideme beraat�m� bildireyim dedim. O gün “Mühendisin Han�” diye bilinen bir handa kald�m.”
…
�ükr ve hamd ile neticelenen bu tahayyulât�n di�er bir fasl� da ba�l�yordu ki o da beraber gelip mahkûm olanlar�n �u andaki ye’s ve melâli dü�üncesi idi. Kiminin hapsine, kiminin nefyine hükm edilmi� olan o zavall�lar, �üphe yoktu ki bu geceyi ümitsizlik içinde ve büyük bir �zd�rabla geçiriyorlar, �stanbul’da avdetlerini bekleyen çoluk ve çocuklar�n� dü�ünüyorlar, belki de ba�lar�na çektikleri yorgan�n alt�nda hazin hazin a�l�yorlard�.
Hele Ali R�za ile At�f efendiler son dakikalar�n� geçirmekte bulunmu�, belki de haklar�ndaki hüküm infaz olunmu�tu. Evvelkinden elîm olan bu dü�üncelere de “inna lillah ve inna ileyhi raciûn” demekle hatime çekmeye u�ra��yordum.
Nihâyet ortal�k ayd�nland�. Kalkt�m ve abdest ald�m. Sabah namaz�n� cemaatle k�lmak hat�r�ma geldiyse de o civarda câmi olup olmad���n� henüz bilmiyordum. Binâenaleyh yine yata��n üstünde ve oturdu�um yerde k�ld�m. Uykusuzlu�un mahmurlu�unu okkal� bir kahve ile gidermek için odadan d��ar�ya ç�kt�m. Vak�a han�n içinde kahvehaneye benzer bir �ey vard�. Lâkin kahvecisi henüz uyanmam�� yahut uyanm��sa da mangal�n� uyand�rmam��t�. “Soka�a ç�kay�m, belki içecek s�cak bir �ey bulurum” dedim. Yukar� tarafa, yâni Karao�lan çar��s�na de�il, a�a�� cihete yâni, eski Meclis binas�na do�ru birkaç ad�m att�m.
Birdenbire gözüme ili�en bir manzara, beni oldu�um yerde m�hlad�. Evet eski meclis binas� önün de ki meydan�n ortas�na iki tane sehpa dikilmi�, onlar�n aras�na da beyazlar giydirilmi� iki vücut çekilmi�ti. Yüzleri di�er tarafa müteveccih olan bu cesetlerden birinin At�f Efendi oldu�u boyunun uzunlu�undan ve hala görünen metin vaziyetinden anla��l�yor, o refi’ vaziyetiyle merhum, hayattaki halinden yüksek görünüyordu. Bilâ-ihtiyar gözlerimden ya� akarken dudaklar�mdan da me�hur bir mersiyenin matla’� olan:
“Ulüvvün fi’l-hayâti ve fi’l-memât
Le-hakkun ente ikdü’l-mu’cizât”
(Sen hayatta da, ölümde de yücesin
Gerçekten sen mucizelerden birisin) beyti döküldü.(Abdi Keçeli / Venhar Haber)