Fatma CEREN

17 Eyl�l 2012

�SLAMCILIK (ISLAMISM) TARTI�MALARININ AMACI?

kinci Bölüm

Birinci bölümde, Islam_ism( �slam_c�l�k) tart��malar�na genel bir bak�� att�ktan sonra, bu tart��malar�n gündeme getirilme amac�n�; zaman�n� ve mesaj�n� ihtimaller dahilinde incelemi�tik.

�imdi devam edelim;

3) �slamc�l�k kavram�n�n ilmi de�eri üzerine

�slamc�l�k kavram�n�n ilmi de�erini belirlemekten kas�t, herkesi ba�layacak bir tan�m�n�n yap�l�p yap�lamayaca��d�r. Ve bu kavram�n kullan�l�p kullan�lmayaca�� konusunda ortak bir kanaate ula�man�n mümkünat�n� belirleyebilmektir.

Bu kavram�n, anlam içeri�inin tan�mlanmas� konusunda en büyük sorun, yap�lan tan�mlar�n herkesin kendi subjektif anlay���na göre �ekillenmi� olmas�d�r. Bu sorun, iki noktada dü�ümleniyor. Birincisi, anlam�n�n ortak tan�mlanamamas�, ikincisi ise kimlerin bu kavram�n kapsam�na girdi�inin belirlenememesi. �çerik olarak, e�er birbirini d��layan içerikler söz konusu de�ilse belki bir zorlama bir ortak nokta bulmak mümkün olabilir. Örne�in Ali Bulaç’�n tan�m� ile Yusuf Kaplan’�n tan�m�n�n örtü�ür/birle�tirilebilir olmas� gibi.

Bu ortak nokta bulunsa dahi, hala kavram kapsam�na kimlerin girdi�i konusunda da bir belirsizlik var ve bunu gidermek ilmi aç�dan mümkün gözükmüyor. Kavrama bir tan�mlama getirilmeye çal���ld� ve belli kriterler s�raland�. Ortaya koyulan kriterlere göre, bu kriterlere uymayan fert ve gruplar “�slamc�” say�lmad�. Ba�ka bir kabule göre, bu kriterlerden sadece iki tanesine uyanlar, “�slamc�” olarak tan�mlanabilindi. Bu durumda ortaya ç�kan ihtilaf�n, hangi ölçüye ve hangi yönteme göre çözümlenece�i ise henüz belli de�il? Bu kriterleri koyma yetkisi kime ait? Kimin tan�m�na ve kriterlerine tabi olunacak? Buna yetkin bir âlim var m�?

Velhas�l, “Kavram�n Kapsad��� Ki�ileri”, (�slami mücadeleyi verenleri), belli kriterlerle belirleme sorununu çözmek, gerçekten zor görünüyor.

Belki bundan sonra, hem anlam muhtevas� hem de kimleri kapsad��� konusunda, bütün tan�mlarda ortak olan asgari mü�terek olan� esas alarak bir tan�mlama giri�iminde bulunabilirler. Bunu tart��may� ortaya atanlar m� yapar, tart��maya olumlu katk�da bulunmak isteyenler mi bilmiyoruz. E�er ki bu yap�l�rsa -ki yap�lmas� art�k zaruridir- �öyle genel bir tan�mlamaya gidilebilir.

“�slamc�l�k, �slam’� ana kaynaklar�ndan referansla, ki�isel boyuttan devlet/siyaset ve evrensel boyuta kadar genel ya�ant� alan�nda, ya�atma ve savunma tarzlar�na verilen genel bir isimdir. Bu durumda, derdi ve davas� �slam olan her kesim bu tan�m�n içine girer.”

E�er böyle bir tan�mlama yap�l�r da kriterler belirlenmezse, kapsama alan�n� geni�letmek isteyenler, “�slamc�”dan, kimlerin kastedildi�ini aç�klamak için �u örne�i vereceklerdir. Müslüman kavram�n�n �ümulüne girenler, nas�l ki küfre ve �irke dü�medikleri müddetçe d��lanamazsa, islamc�l�k kavram�n�n �ümulüne girenler de �slam’� dava edinmeleri �art�yla, uygulad�klar� yöntem hatalar�ndan dolay� d��lanamazlar.

Alt�n� çizerek belirtiyorum ki; kimlerin kastedildi�i kriterlere ba�lanmad��� sürece; bu veya bunun benzeri bir örnek tan�mlama, pragmatizmle yorumlan�rsa -ki bu kavram�n ortaya at�ld��� zaman ve zemini dü�ününce, bu yakla��mla yorumlanabilir- böyle bir de�erlendirme ile konu, vahiyle ili�i�i kopar�lm�� bir eksene ta��nacakt�r. Bu eksende, bundan sonra ad�na ister müslüman denilsin, ister �slamc�; muhtevas� bak�m�ndan yeni anlam yüklemesiyle, asl�nda “Müslüman” kavram�na bir k�l�f giydirilmi� olacakt�r.

Okudu�umuz baz� yaz�larda, “�slamc�”n�n tan�m� yap�l�rken; akl� vahyin �����nda çal��t�rarak; içinde ya�ad�klar� toplumun, ülkenin, dünyan�n sorunlar�na çözüm arama çabas� vurgusunu, tarihselcilik çerçevesinde iyi dü�ünmek laz�md�r. Bu yeni tan�m ve bu önceleme, “hizmet” anlay��� ba�ta olmak üzere, �slam için u�ra� verdi�ini iddia eden her hareketi ve temsil ettikleri grubu me�rula�t�ran bir anlay��� do�urabilir.

Oysa ki, niyet �slam’� hakim k�lmak dahi olsa, Rabbani yol ve yöntem esas al�nmadan yürütülen çal��malar netice vermeyecektir. A�ina oldu�umuz bu tabloda, hakim renk gri, manzara ise farkl� bir zenginlikte ayn� yöne akan nehirler olarak resmedilir. Ki bu resmin mesaj�, �slamc�l�k kavram�n� gündeme getirenlerin, yak�n geçmi� yaz�lar�ndaki, Türkiye’de grup ve cemaatlerin çal��malar�n� de�erlendiren cümleleriyle örtü�ecektir.

Konuya dönersek, bu kavram�n ilmi tan�m�n� yapmak da, kapsam�na kimlerin girdi�ini belirlemek de, objektif olarak bizce zor görünmektedir. Bu zorluktan istifade ile yine ihtimal dahilinde dü�ündü�ümüz sonuç �udur ki, isteyen bu kavrama istedi�i anlam� yükleyip tedavüle sürebilir.

4) Hangi kavram kullan�lmal�?

E�er zihnimizde bir muhteva var da, onu ifade etmek için bir kavram tespit etmeye çal���yorsak, önce “�slamc�l�k”�n muhtevaya uygun dü�en �slam orijinli bir kavram olup olmad���n� netle�tirmek gerekir. Yap�lan tan�mlardan yola ç�k�ld���nda, ayn� muhtevay� ifade eden kavramlar�n, Kur’an’da yeterince oldu�unu görürüz. Mümin, müslim ve muttaki kavramlar�n�n anlam sahas�nda, �slamc�l�k ile anlat�lmak istenen �eyin, yeterince oldu�unu görünce �u akl�m�za geliyor. Neden illa ki, ilk olarak Bat�’da ortaya at�lm�� ve zaman zaman tarihin belli dönemlerinde parçac�l bir hüviyetle yerini alm�� olan “Islamism” kavram� kullan�l�yor? Elbette ki bundaki �srar� soruyor ve sorguluyoruz. Bize vahyin kavramlar� neden yetmemektedir? Yetmemekte midir? Yoksa “(zaten mücadeleci olmas� gereken) Müslüman”lar m� yetmemektedir, yeti�memektedir?

Konu ile ilgili yaz�lar� inceledi�imizde, bu kavram�n kullan�m�na gerekçe olarak, günümüz müslümanlar�n�n durumu öne sürüldü. “Geleneksel Müslüman” diye adland�r�lan bu kesim; dava bilinci olmayan, dava için çal��mayan, hatta dava için kan�n�, can�n�, mal�n�, sevdiklerini feda edemeyen, sekülerizmin ve modernizmin pençesine tak�lan ço�unluk �eklinde tan�mland�. Demek ki, “�slamc�l�k” asl�nda, mevcuttaki dura�an “Müslüman” tan�mlamas�na, hareket veren bir s�fat gibidir diye dü�ünülebilir. Bir bak�ma dura�anl�k arz edenlerle, mücadeleci kimlikleri ay�rt eder. Yani, hayat�n aktif alan�nda, mücadeleci Müslüman ruhunu öne ç�karacak bir s�fat�n kullan�lmas� zaruridir seçene�i sunuluyor. Bunun gibi iki ters bir düzle örülen anlay��; sorunun temeline inmeyi ve çözümü görmeyi engelleyen bir anlay��t�r. Çünkü buradaki sorun, “Müslüman/Müslim/Mümin” kavramlar�nda de�il, bu kavramlar� ku�anan insanlardaki mühim eksikliklerdir ki, bu temel eksiklikler bu tür s�fatlarla, kavram ve yeni tan�mlamalarla giderilemez.

Temel eksikliklerin giderilmesi, yaz�n�n birinci bölümünde ifade etti�imiz gibi, bu dinin temeli olan tevhid hakikati ba�ta olmak üzere, müslüman, mümin, muttaki gibi kavramlar�n ve Hz. Peygamberin mücadelesinin, dosdo�ru anla��lmas� ve anlat�lmas� ile mümkündür. �slami mücadeleyi önemseyip dert edinenler, ancak bununla dertlensin, anlatacaklar bunu anlats�n, çal��acaklar Hz. Peygamberi örnek alarak çal��s�n ve sevinecekler de ancak Allah’tan gelecek olan bu ihsanla, bu lütufla ve bu rahmetle, yaln�z bunlarla sevinsin.

Dava için pratikte gere�i gibi çabalamayan, fakat bunu dü�üncede savunmakla yetinen müslümanlar her zaman var olacakt�r. Fakat kayg�lan�lmas� gereken durum, bu tan�mlamalarla, müslüman�n mücadele sahas�n�n ve �eklinin, zihinlerde tevhid ekseninden kayd�r�lmas� ihtimalidir ki, tahrif edilemeyecek olan Kur’an’�n, zihinlerdeki tahrifat� böyle yap�l�r. Kald� ki y�llard�r kavramlarda yap�lan oynamalara �ahidiz. Ayn� inan��ta oldu�unu iddia eden, ayn� hedefe yürüyen farkl� inan�� ve hareket �eklini, niyetlere göre hakl� ve geçerli k�lan pratik anlay��, yine bu tahrifat�n neticesinde gerçekle�ir. Bu ise, “Mümin olman�n gere�i olarak ne yapmal�y�z?” aray���n�n önünü kesen, bilakis zengin çe�itleriyle birbirine alternatifler olarak sunulan “kontrollü hareket”lerin önünü açan, hatta bunlar� te�vik eden bir anlay��� do�urur.

Di�er taraftan, her müslüman bittabi ve bizzarur �slamc�d�r deniliyor. O halde neden ayn� muhtevay� yeni bir kavramla ifade edelim ki? E�er müslüman/müslim/mümin/muttaki kavramlar�, Allah’�n dinini yeryüzüne, siyasi/devlet/ekonomi/ya�ant� alan�nda hakim k�lmak anlam�n� bünyesinde bar�nd�r�yorsa -ki öyle-, bu durumda yap�lmas� beklenen, bu kavramlar�n kullan�m�n� yeterli görmektir. Kur'an kaynakl� ve as�rlard�r yerle�mi� olan, Allah(c)‘�n seçip be�endi�i bir kavram�n yerine, bat�l�lar�n ortaya att��� bir kavram� kullanmak, müslümanlar�n kendi kavramlar�na sahip ç�kmad��� olarak yorumlan�yor ki, bu yorumlara haks�zd�r diyemeyiz. Kendi kavramlar�na hakk�yla sahip ç�kmayan bir topluluk -bu kavramdan da kopamayacaksa- ayn� kavram�n de�i�tirilmi� halini almaya gönüllü ve bunun için ciddi bedeller ödemeye mahkum olacakt�r.

Öyleyse �unu tekrar tekrar hat�rlayal�m ki müslüman/müslim/mümin ki�i, yeryüzünde sadece Allah’�n otoritesini ikame etmeye çal��an insand�r. Bunun gereklerini yerine getir(e)meyenlerin var olmas�, bu kavramdan vazgeçmeyi gerektirmez. Bilakis, içeri�in bilmeyenlere anlat�lmas�n�, unutanlara hat�rlat�lmas�n� zaruri k�lar. Zaten bu, �slami mücadelenin ilk, ayn� zamanda bitmeyecek olan aya��d�r.

5) �slami mücadele ve �slamc�l�k kavram�n�n ça�r���mlar�

Bugün müslümanlar�n üzerinde en çok durmalar� gereken konu -Allah’a verdikleri ahd ve vaad üzere- gücü nisbetinde �slami mücadele için çabalamakt�r. Her �eyden önce bu tevhid inanc�n�n bir gere�idir. Nas�l namazdan vazgeçmek, namaz�n önemini azaltmak, namaz� ertelemek do�ru de�il ise; namaz gibi farz olan �slami mücadele için de bir vazgeçi� ve ihmalden söz edilemez, edilmemelidir. Fakat genel tablo ortadayken, ancak çabam�z kadar ümitvar olabilece�imiz a�ikârd�r. Müslüman ki�i, önce bireysel sonra toplumsal düzlemde, yaln�z Allah’�n mutlak otoritesini, dil ile ikrar eden, kalp ile tasdik eden hayat�nda ya�amaya/ya�atmaya ahd eden ve gücü nisbetinde çal��an, birbirine hakk� ve sabr� tavsiyele�en ki�idir.

Bütün peygamberler, önce ta�utu inkar ve sonra Allah’a iman'�/teslimiyeti ba�lang�ç çizgisi kabul ederler. Mücadele yoluna, önce bununIa girerler. Müslümanlara örnek olsun diye gönderilen bu güzel insanlar�n bu mücadele �ekli, bizlerden daha iyi bilindi�i halde; ba�lang�ç noktas� olan ta�utun inkar�n� gündeme getirmekten evvel, �slami mücadeleyi ifade eden �slamc�l�k’tan sayfalarca bahsedilmesi, üzerinde derin dü�ünülmesi gereken bir konudur. Bir hakikatten bahsedilmezken, ba�ka bir hakikatin öne ç�kar�ld��� iddias�; yine peygamberler örnekli�ine göre, tutars�z bir yakla��md�r. E�er ki hedef, Allah’�n tek dinini yani �slam’� yeryüzüne hakim k�lma çabas� ise, bu konudan bahseden müslümanlar, hep bir a��zdan bu hedefi, i�te böyle dile getirmeleri gerekmektedir.

Buradaki temel sorunun, yöntem konusundaki belirsizliklerden kaynakland���n� da söylemeliyiz. Kuran’�n ortaya koydu�u ve Peygamberlerin hayatlar�nda mücessem olan mücadele yönteminin gere�i gibi anla��lmad���n� art�k görüyoruz. Bütün Peygamberler toplumlar�na önce tevhid inanc�n� dile getirmi�lerdir. Ve bunu bütün aç�kl���yla, hiçbir tehire girmeden en ba�ta yapm��lard�r. Bu hakikat, son dönemlerde s�kça dile getirilen, "Tevhid bir ba�lang�ç m�d�r, sonuç mu?" zihinleri buland�ran sorusunun, tek ve tek kalacak cevab�d�r. Tevhid, var�lacak bir son de�il, var�lacak sonu hesab etmeden ba�ta söylenecek en güzel sözdür. Ve Gerçekten ben müslümanlardan�m diyenden, daha güzel sözlü kimdir?

Resuller, asla pragmatik hesaplar içine girerek, tevhid mesaj�n� gizlememi�lerdir. Toplumun kar��s�na ç�kt�klar�nda, önce tevhidi dile getirmi�lerdir. Her zaman ön planda hep tevhidi tutmu�lar, söyleyecekleri her sözü ve yapacaklar� her i�i tevhid kulpuna/Allah’�n sapasa�lam kulpuna yap��arak yapm��lard�r. Öyle ki, kullara yap�lan haks�zl�klar�n dile getirilmesinde bile, bu haks�zl�klar� mesaj�n önüne geçirip �slami mücadeleyi özgürlük mücadelesine dönü�türmemi�lerdir.

Bu esaslar, temiz ak�ll� her Kur‘an ve Siyer okuyucusunun rahatl�kla, hiçbir tefsire ve tevile gerek olmadan anlayabilece�i kadar aç�k ve net hususlard�r. Tevhid, bir mümin için cansuyu ise; bu u�urda verilecek mücadele hayatta kalmay� zaruri k�lan sudur. Su olmadan, canl�l�ktan bahsedilemez.

Yaz�n�n ba�l���ndan anla��laca�� gibi bu yaz�n�n amac�, �slamc�l�k kavram�n�n gündeme getirilmesinin -e�er varsa- amaçlar�n�, ihtimaller dahilinde incelemek ve bu amaçlara göre sergilenen tav�rlar�n tutarl�klar�n� irdelemekti. Akl�m�z yetti�ince sordu�umuz sorulara, yine akl�m�z yetti�ince cevaplar bulabilmekti.

Velhas�l, �slamc�l�k kavram�n�n tarihteki ve günümüzdeki tan�mlamalar�, muhtevas�, kullan�l�p kullan�lmamas�, gündemdeki tart��malar�n hakl�l���, haks�zl��� gibi konulardan mümkün mertebe kaç�nmam�z; halihaz�rda konuyla ilgili daha ehil ki�ilerce yaz�lm�� yaz�lar�n olmas�ndand�. Ve bu konuya istenildi�i gibi de�il, istedi�imiz gibi bir katk� amac�n� gütmemizdendi. Tart��man�n yönünü ve gidi�at�n� -asl�nda gündemi- müslümanlar�n belirlemesi, belirleyebilmesi hassasiyetimizdendi.

Niyetimiz bu vesile ile, vahyi ve Hz.Peygamberin hayat�n� kaynak/referans/tek ölçü alarak, �slami mücadeleyi Kur’ani tonda, gücümüz nisbetince anlatabilmekti. Hakk� ve sabr� tavsiyele�ebilme ad�na, unutanlara tevhid mücadelesinin ba�lang�ç noktas�n� hat�rlatabilmekti.

Yaz�m�z� Allah(c)‘�n vaadi ve hat�rlatmas�yla bitirelim.

“..Allah kendi (dini)ne yard�m edenlere kesin olarak yard�m eder. �üphesiz Allah, güçlü oland�r, Aziz oland�r!" (22/40)

“(Bu,) Allah'�n va'didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanlar�n ço�u bilmezler." (30/6)