22-03-2012 10:24

Özgün-Der`de `Dua` konusu işlendi

Özgün-Der`in Cumartesi Seminerleri`nde bu hafta; Necat Yalçın, `Dua` konulu sunum gerçekleştirdi.

Özgün-Der`de `Dua` konusu işlendi

Özgün-Der'in Cumartesi Seminerleri'nde bu hafta; Necat Yalçın, 'Dua' konulu sunum gerçekleştirdi.

 
Necat Yalçın'ın sunumunun geniş özeti şöyle:
 
Dua kelimesi,’’Çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek’’ manasındaki da’vet ve dava kelimeleri gibi masdar olup, küçükten büyüğe aşağıdan yukarıya vaki olan talep ve niyaz anlamında isim olarak ta kullanılır. Ayrıca Allah’a sunulacak talepleri sözlü veya yazılı olarak dile getiren metinlerede dua denilir. İslam literatüründe Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içinde lutuf ve yardımını dilemesini ifade eder.
 
Duanın ana hedefi insanın Allah’a halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua kul ile Allah arasında bir diyalog anlamı taşır. Bunun gerçekleşmesi için önce Allah insanı kendi varlığından haberdar etmiş, insan da varlığını benimsediği bu yüce kudret karşısında duyduğu saygı ve ümit hisleri sebebiyle kendisinden daha üstün olana irtibat ihtiyacını duymuştur. Dua böyle bir irtibat neticesinde insanın bir taraftan kendi ihtiyaç ve eksikliklerinin telafisini, diğer taraftan daha mükemmele ulaşmasını hedefleyen bir diyalog vasıtasıdır.  Bir başka değişle dua sınırlının sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Bu sebeple insan tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.
 
Duanın kabulü için şart olmamakla birlikte uygulamada bazı şekli unsurlar gözetilmiştir. Bunlar daha çok zaman, mekan ve dua şekilleriyle ilgilidir. Dua her yerde yapılabildiği halde tarih boyunca çeşitli dinlerde dua için özel mekanlar tesbit edilmiş veya buralarda dua etmenin daha etkili olacağı düşünülmüştür. Dua ve ibadetlerin cemaatle yerine getirilmesi amacıyla yapılan mabedlerin dışında ilahi kudretin muhtelif vesilelerle tecelli ettiği yüksek yerler, kayalar ve dağlar da dua yeri olarak rağbet görmüştür. Duanın ferdi olanı her zaman yapılabildiği halde daha muteber olabilmesi için belli zamanların seçilmesinede itina gösterilmiştir. Dua ve ibadetlerin zamanını tesbitte çeşitli dini ve tarihi olaylar etkili olduğu kadar tabiatın ritmide rol oynamaktadır.
 
Duanın muhtevasını ve dua edenin iç dünyasını yansıtan dış şekiller duanın bir parçası sayılır. Ayakta durma, diz çökme, eğilme, secde etme, başını eğme, elleri gök yüzüne kaldırma, iki yana açma, kavuşturma, kenetleme, gözleri yukarı dikme, göğse veya alna vurma, ayakların çıplak veya giyinik başın açık veya örtülü olması, vücudun bir yere yönelmesi (dans) jestlere sözün katılması, musiki aletlerinin kullanılması gibi haller çeşitli dini çevrelerde dua esnasında görülen farklı davranışlardır.
 
Dinlerde dua muhteva, şekil ve anlatım biçimine gore bazı türlere ayrılır. Asıl ve en yaygın olanı yalvarıp yakarmadır. Bu tür duada insan bir kötülükten kurtulmayı veya iyiliğe kavuşmayı diler. Diğer bir türde şükür ve hamd etmektir. Bu ise Kabul ettiği bir dilek ve istekten dolayı Tanrıyı üstün vasıflarını sayarak yüceltmektir. Şükür ve hamd genelde yalvarış duasının başında yer alır.
 
İslam öncesinde dua
 
İlkel topluluklarda görülen müşterek dua aile reisi kabile başkanı veya rahibin yakarışlarına cemaatin katılması (amin demesi) şeklinde olmaktadır. Kötülüklerden korunma ve dünya nimetlerinden faydalanma isteği duanın iptidai halinin tesbitinde en belirleyici özelliktir. Hint mistiziminde upanişadlardan kaynaklanan ve yoganon psikotekniğine dayanan ibadetsiz bir dua türü vardır. Hinduizmde dua inandırıcı sözlerle yapılır. Ortak dua sembolu bir çeşit besmele olan ’’om’’ dur. Budizm de yüce varlığa karşı belirli bir dua sözkonusu olmamakla beraber Buda’ya dua etmek ve ondan istekte bulunmak geleneği hakimdir. Şintoizm de dua, mabed veya evde tanrılara pirinç ve pirinç şarabı sunmakla yerine getirilir.
 
Eski Meksika, Sümer, Babil, Mısır ve Yunan dinlerinde birbirine benzeyen ve dua yerine kullanılan kollektif şiirler vardır. Maniheizm deki duada ruhu etkileyen dualist bir görüş hakimdir. Romalılar dualarını genellikle jüpiter mabedinde yaparlardı. Cermen dininde büyünün dua üzerinde üstün bir gücü vardır. Ancak ilkel toplumlarda büyü ile dua arasındaki sınırı belirlemek oldukça güçtür. Yunan dininde dua geleneksel temizlikle başlar ve klasik yalvarma ile sona ererdi. Sümerler dua esnasında ellerini başlarının üzerine koyarlar, sevinçlerini göstermek ve duanın inandırıcı olmasını sağlamak için ellerini alınlarına çarparlar, böylece ölülerinede saygı göstermiş olurlardı. Bu durum doğu  asya da özellikle hint yogasındada görülmektedir.
 
Dua esnasında kutsal eşyanın öpülmesi okşanması çıplak ayakla etrafında dönülmesi vb. Hususlar ilkel kabile dinlerinin bariz özelliklerindendir. Hemen bütün ilkel kabile dinlerinde güneş doğarken ve batarken, ekim ve hasat zamanlarında kurallara bağlı olarak dua etme geleneği mevcuttur.
 
Yahudilikte dua Allah’a yaklaşma vesilesi Kabul edilir. Ibranice tephillah dua anlamına gelir. Tevrat’ta dua için genel bir kavram ve belli bir sıra mevcut olmamakla beraber altmış altı cümle doğrudan veya dolaylı olarak dua ile ilgilidir. Yahudiler ayakları birleştirmek, diz çökmek, baş eğmek, elleri göğe açmak ve kudüse yönelmek suretiyle dua ederler. Günümüzde yahudiler günde üç defa (sabah,öğle,akşam) dua ederler. Ayrıca sinagogda cumartesi (sabbat) ve bayram günlerinde bunlara ek dualar ilave edilir. Sol pazuya ve alna dua kayışı takılır, dua dili ibranice olmakla birlikte bazı eski Aramice dualar da okunur. Dua öncesinde temizlik yapmak ve özel ayin elbisesi giymek gerekir. Duaların büyük bir kısmını ihtiva eden Mezmurlar hem yahudi hem de hıristiyanlarca dua sırasında okunmaktadır.
 
Hıristiyanlık’ta dua dini hayat açısından büyük önem taşır. Dua Tanrıya ulaşma, onu tanıma ve vicdanın sesi olarak nitelendirilir. Duanın temelinde Allah’a güven ve yüce bir inanış vardır. Luther’e gore inancın eseri. Calvin’e gore Allah’ı kavrayabilme inancının hergün tekrarlanışıdır. Incillerde Hz.isa’nın tavsiye ettiği belli bir dua yoktur. Sadece putperestler gibi dua edilmesi yasaklanmıştır. İnciller’in tamamında duayı ilgilendiren yetmiş beş kadar cümle tesbit edilebilmektedir. Hıristiyanlık’ta duanın belli esaslar çerçevesinde yapılması ilk defa İznik Konsili’nde kararlaştırılmış, daha sonra vatikan bu esaslar üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Duada Hz. İsa temel unsuru teşkil etmekle beraber Allah ve Ruhulkudüs de duanın önemli rükünlerindendir. Günümüzde hristiyanların günlük (sabah,öğle,akşam) haftalık (Pazar) ve yıllık (paskalya) olarak keşişler ve rahipler gözetiminde manastırlarda yaptıkları dua geleneği oldukça uzun bir geçmişe sahiptir. ‘’Rabbin duası’’ Hıristiyanlık için toplu ibadetin doruk noktasını teşkil eder. Katolik kilisesinde günde yedi ayrı dua saati bulunmaktadır. Ortadoks kilisesinin geleneğinde gün batarken okunan ‘’vesperum’’ günün ilk duasını teşkil eder. Dua anında mutlak sessizliğin önemi üzerinde duran mistikler, dua on bölümdür, dokuzu sessizliktir, demişlerdir.
 
İslam’da Dua
 
Kur’an-ı Kerim’de yirmi yerde geçen dua kelimesiyle birlikte bazı ayetlerde da’va ve da’vet kelimeleride aynı anlamda kullanılmıştır. Ayrıca pekçok ayette dua kökünden fiil yer almıştır. Bu ayetlerde dua ve türevleri Allah’a yakarma, istek ve ihtiyaçlarını arzederek O’nun lütfunu dileme çağırma seslenme davet etme, ibadet etme, yardıma çağırma, bir durumu arzetme, Allah’ın birliğini tanıma, isnat ve iddia etme anlamlarında kullanılmıştır. Dua ve türevleri bu anlamlarıyla hadislerdede sık sık tekrar edilmiştir.
 
Ibni Manzur, dua etmenin başlıca üç şeklinin bulunduğunu belirterek, bunları şöyle sıralamıştır.
 
1- Allah’ın birliğini dile getirme ve onu övgüyle anma.
 
2-Allah’tan af,merhamet gibi manevi isteklerde bulunma.
 
3-Allah’tan dünyevi nimetler isteme… Aynı müellif, genellikle Ya Rabbi, Allah’ım gibi hitap ve çağrı ifadeleriyle başlayan veya Allah’ı övgüyle anan her sözün -içinde bir dilek ve istek bulunmasada- dua olduğuna işaret ederek buna Hz.Peygamber’in arefe günüyle ilgili bir hadisinde geçen, Arefede benim duam ve benden öncekilerin duası La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehü’l mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve ala küllü şey’in kadir. Sözüdür. Şeklindeki açıklamasını delil göstererek bundan dolayı tehlil (la ilahe illallah) tehmid (elhamdulillah) gibi dini ifadelere islami gelenekte dua denildiğini hatırlatır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de (yunus-10) müminlerin cennetteki dualarının Allah’ı tazim ve tenzih sözleriyle (suphanekellahümme) başlıyacağı, yine onların dualarının övgü sözleriyle (el-hamdü lillahi rabbi’l-alemin) biteceği bildirilmiştir.
 
Ragıp el-isfehani sözlük anlamıyla dua kelimesinin nida ile anlam yakınlığı olmakla birlikte ıstılahi manadaki duada daima tazim ve tazimle birlikte istekte bulunma anlamının mevcut olduğuna dikkat çeker ve buna müslümanların Hz.Peygamber’i çağırırken (dua) saygılı bir ifade kullanmalarını emreden ayeti (nur-63) delil gösterir. Esasen duanın aynı zamanda zikir sayılması hatta islam literatüründe çoğunlukla ‘’ezkar ve adiye’’ gibi ifadelerle bu iki kavramın birlikte kullanılması duanın içerdiği bu saygı unsurunun bir sonucudur. Bu şekilde dua ifadelerinin biri zikir ve saygı, diğeri herhangi bir dilek olmak üzere iki unsure bulunduğu görülmektedir. Ibn manzur ‘’sübhanallah, elhamdülillah, la ilahe illallah’’ gibi Allah’a saygı ve övgü ifade eden sözlerde açıkça olmasa bile zımmen bir mükafat ve sevap temennisi bulunması dolayısıyla bunlarında dua sayıldığını belirtir. Ancak islam alimleri, genellikle duadaki dilek ve istek unsurunu ikinci derecedeki önemli görerek diğer dini faaliyetler gibi duadada Allah’a saygıyı, Allah’ın üstün gücü, sonsuz zenginliği karşısında kulun kendi hiçliğini, yoksulluğunu ve Allah’ın inayetine ihtiyaç hissetmesini ön plana çıkarmışlardır. Duanın bu muhtevasından dolayı Hz.Peygamberin ‘’Dua ibadetin özüdür’’ mealindeki hadisi bütün ilgili kaynaklarda önemle zikredilir. Yine aynı sebeple bütün müfessirlerin yorumuna gore iki ayette (enam-52, kehf-28) islam’ın en önemli ibadeti olan namaz dua kavramıyla ifade edilmiştir. Esasen islami literatürde ‘’namaz’’ anlamında kullanılan salat kelimesinin asıl manası duadır, ayrıca birçok ayette genel olarak Allah’a ibadet için dua kökünden türemiş fiillerin kullanıldığı görülür.
 
Dua insanın Allah’a kulluk faaliyetlerinin esas unsurudur ve islam literatüründe dua terimi, değişik kavramlarla anlatılan çeşitli görüşleride anlatan geniş bir muhteva kazanmıştır. Bu başlıktan hareketle dua; kulun Allah’tan birşey dilemesi, Allah’ı yardıma çağırması, anması demek olur. Başka bir ifade ile kul içinde bulunduğu şartların tesiriyle bir şey için veya Allah için Allah’a yönelmektedir. Bu durumda dua kavramı islami dönemde yeniden teşkil edilen semantic alan içinde dini duygu ve yönelişin birbirine komşu olan zikir, tesbih, hamd, sena, şükür, tövbe, istiğfar, istiaze, vb. görünüşlerinin genel çerçevesini oluşturmaktadır. İnsan içinde bulunduğu zor ve sıkıntılı durumlara maruz kalmamak için Allah’ı hatırlar, aczini güçsüzlüğünü ve kusurlarını samimiyetle itiraf ederek o’dan yardım ister. Kötü durumdan kurtulma isteği, onu işlediği günah ve kusurlar sebebiyle pişmanlık duymaya ve kalbini temizlemeye, Allah’ı övüp yüceltmeye, af dilemeye sevk eder. Bazan sıkıntıdan kurtulduğu, nimet ve rahata kavuştuğu için memnuniyetini dile getirir. Dua bazan tabiattaki nizam ve estetiği derinden müşahade eden, mutlak kemal, güzellik ve gerçekliği sezen kişinin içinde meydana gelen hayranlık duygularının ifadesi olur. Dar anlamıyla dua, niyaz, tövbe, istiğfar ve istiaze ’’istek’’,tesbih, tahlil, tenzih, hamd, sena, şükür gibi kavramlarda ’’zikir’’ başlığı altına konabilir.
 
Dua’nın tarifi yapılmaya çalışırken dua ile düşüncenin birbirinden farklı oluşu üzerinde durulmaktadır. Muhammed ikbal’e göre dua ve ibadet kainatın dehşet verici sessizliği içinde insanoğlunun kendsine bir cevap bulmak için hissettiği derin hasret ve iştiyakın ifadesidir. Tabiatı ilmi olarak araştırmak bizi mutlak hakikatle temas haline getirir. Bu da bir bakıma dua ve ibadettir.
 
Tabiatın üzerinde  araştırma yapanlar da dini şuurun uyanmasına yol açacak ve araştırmacıyı sonunda yüce bir kudreti kabule, ona dua etmeye ve sığınmaya sevk edecek. Uyarıcılarla (ayat) dolu olduğu hususun kur’an’da uzerinde durulan bir konudur. Bir ayette Allah’ın varlığını en iyi sahip onun kudretinin en etkili şekilde hisseden ve dile getirenlerin alimler olduğu şöyle ifade edilir; Göklerin ve yerin yaradılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için ayetler vardır. Onlar Allah’ı ayakta, oturuken ve yatarken zikreder. Göklerin ve yerin yaradılışı üzerinde derin derin düşünürler ve şöyle derler; Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın sen münnezzehsin. Bizi cehennem azabından koru!(Ali imam 190-191-Satır-28)
 
Dua'nın Önemi;
 
İnsanda dini temayülün fıtri olduğu inancı bazı naslara dayandırılmaktadır. Temelinde Allah inancının bulunduğu dini hayat görüşünde bütün yaratıkların tabiatında Allah'a doğru bir yöneliş vardır. Bir çok ayette canlı ve cansız bütün varlıkların Allah'ı tesbih ettiği belirtilmiştir. Bu ayetlerin birinde şöyle denilir; "Yedi gök yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder. Onu överek yüceltmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların bu tesbihini anlamazsınız" isra-44
 
Zariyat suresinde (51/56) insanın esas görevinin kulluk olduğu belirtilmiştir. Bu ayetten, insanın özü itibarıyla yaratıcısına sığınma, irtibat ve onu tanıma arayışı içinde yaratıldığı anlamını çıkarmak mümkündür.
 
Kur'an-i kerim de insanın çaresizlik içinde ve zor şartlarda dua'ya başvurma şeklindeki genel psikolojik mekanizması üzerinde ısrarla durulmuştur. Bazı ayetlerde dini yöneliş veya dua'nın belirgin ve zayıf hale geldiği durumlar açıklanırken aynı zamanda bu yönelişin insan tabiatında fıtri ve külli bir motif olarak bulunduğuda ortaya konulmaktadır. Ayetlerin ifadesiyle, insan bir tehlike ve sıkıntıya düşünce bütün samimiyetiyle Allah'a yönelir; Yatarken, otururken ve ayakta dururken bıkmadan usanmadan dua edip iyilik ve başarı ister. (yunus 12  isra-11 rum-31 lokman-32 fussulet-49)
 
Diğer bazı ayetlerde insanın ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği kendini emniyet içinde ve başarılı gördüğü durumlarda isteğinin zayıfladığı, Allah'tan yüz çevirdiği kendi güç ve yeterliliğini göz önünde büyütüp bencil ve nankör olduğu zalimce hareket ettiği vurgulanmaktadır. (İsra-67 Zümer-8 Fussulet-51)
 
Başa gelen sıkıntı ve zorluklardan kurtulmak için Allah'a dua edilmesinin istenmesi (mümin-60) yanında ilahi dinler bilhassa refah ve rahatlık durumlarında insanın Allah'ı hatırlamasını, böylece bu inancın kontrölü altında bencil isteklerine kapılmamasını sağlamayı hedeflemiştir
 
Dua ve ibadet yaratılışı gereği insanın Allah'a doğru olan bir yönelişi gibi görünürsede dini metinlere göre dua ve ibadeti Allah ile kul arasında Allah'ın rahmet ve şefkatinin kulları tarafından tanınma iradesinin galip geldiği canlı bir ilişki ve haberleşme olarak görmek lazımdır. Bir yoruma göre duada  Allah ile kul arasında bir vasıta yoktur ve bu sebeple dua kulluk makamlarının en önemlisidir.
Furkan suresi77 ayeti kerimde derki; Duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin, denilmek suretiyle ancak Allah’a olan bu yönelişiyle değer kazandığı belirtilmiştir.
 
İslami hayat anlayışında insanın Allah’a doğru bir yöneliş halinde O’nun ilgi ve rahmetini çekecek bir başvuru içinde olması önem taşımaktadır. Bir hadiste Allah’ın kendisine tövbe edilmesinden duyduğu sevinç çölde devesini kaybedip sonra bulan kimsenin sevincine benzetilmiştir ( Muslim-Tevbe-2) Ancak bu ilahi rahmet ve ilginin gerçekleşmesinde ilk adımın kul tarafından atılması gerekmektedir. Allah ile kul arasındaki münasebet konusunda Hz.Peygamber’e yöneltilen soruya Kur’an şu cevabı vermiştir; Ben yakınım, biri benden bir şey istediğinde onun duasına karşılık veririm. (Bakara-186) Bir hadisi kudsi’de, kulun rabbine gösterdiği ilgi ve sevginin fazlasıyla karşılığını bulacağı anlatılmıştır.
 
İbadet ve duanın  kulda Allah şuurunu daha canlı ve devamlı hale getirmek suretiyle ahlâki bir hayat için gerekli duyarlık ve özgeciliğe ulaştırması; ayrıca problemleri akılcı bir şekilde görmek ve hayatı daha mutlu kılmak için gerekli olan zihin  duruluğu, moral, güç, sağduyu ve ferasetin gerçekleşmesine imkan vermesi  beklenir. Bu durumda dua gerçek bir tevekkül halini alır. Yani bir problemi çözmenin ve önlemenin gerekli bütün yolları Allah’a dayanmanın sağladığı sükunet ve güçle araştırılır ve sonunun hayırlı olması Allah’tan beklenir. Genellikle insan, gerekli tedbirleri aldığı halde akıl ve bilme gücünün karmaşık hayat olaylarını anlama ve düzenlemede yeterli olmadığı duygusuna kapıldığında dua eşliğinde beklentiye girer ve işin sonucunu Allah’a bırakır. Ne var ki çok defa insanın aceleci ve  kolaycı tabiatı, O’nu bazı dua klişelerini sadece okumak, tekrar etmek veya yanında bulundurmak,  yani dua’yı birçeşit sihir tekniği gibi kullanmak suretiyle isteklerinin gerçekleşmesini beklemeye sevk etmektedir.
 
Kur’an-ı Kerim de duanın sadece Allah’a yöneltilmesi önemle belirtilmiştir. Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerini mutlak nitelikler ifade edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’an da kesinlikle yasaklanmıştır. (Şuara-213,Kasas-88) Kur’anın tasvirine göre Allah’tan başkasına dua edenler ağzına su gelsin diye suya doğru ellerini açan, fakat elleri boş kalan kimselere benzerler. (Rad-14)  Halbuki Allah’ın dışında  kendilerini dua edilenler de onun kulları ve yaratıklarıdır. (Araf-194,195,Nahl-20) Bu sebeple Allah’tan başkasına dua etmek açık bir sapıklıktır. (Hac-12,13) Ve kafirlerin yaptığı dua boşuna yapılmış bir duadır. (Mümin-50)
 
Dua, sadece Allah’a yapılmalı, araya başka aracılar sokulmamalıdır. Her namazda okuduğumuz Fatiha suresinde “Sadece Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz” diyerek bunu dile getiriyoruz. Yüce Allah, bize şah damarımızdan daha yakındır. (Kaf, 50/16) Bu sebeple ne istersek, aracısız O’ndan istemeliyiz. Bakara suresinin 186. Ayetinde yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:
 
“Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ki Ben onlara çok yakınım. Dua edenin duasına her zaman karşılık veririm. Öyleyse kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler. (Bakara-186)
 
Allah’tan başka varlıklara dua edenler kınanmakta ve Allah’tan başka varlıklara, putlara, türbelere, ölülere yapılacak duaların, onlardan isteklerin boşa gideceği bildirilmektedir.
 
 “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğrayanlardan olursun.” (Şu’ara, 26/213)
 
Bu ayette sadece Allah’a dua edilmesi istenmekte ve Allah’tan başkasına dua eden kimselerin haddi aşmış olacakları bildirilmektedir. 
 
(Ey Muhammed!) De ki: "Söyleyin bakalım. Acaba size Allah'ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın). En’am 40
 
Hayır! (Bu durumda) yalnız ona dua edersiniz, o da dilerse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah'a ortak koştuklarınızı unutursunuz." En’am 41
 
Bk. (Yunus, 10/106; Kasas, 28/88)
 
İnsan her isteğini sadece Allah’tan istemelidir. Peygamberimiz (s.a.s.) “Bir şey istediğin zaman Allah’tan iste, bir yardım talebinde bulunduğun zaman Allah’tan yardım talep et” buyurmuştur. (Beyhaki, Şuabu’l-İman, er-Rica Minallah, No: 1075)
 
 “Allah, kuluna kâfi değil mi?” (Zumer, 39/36)
 
Allah’ı bırakıp faydası dokunmayan,  varlıklara dua edenler (putlardan, türbelerden, ölülerden yardım isteyenler, medet umanlar) şu ayetlerde kınanmaktadır:
 
 “Allah’ı bırakıp da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur.” (Hac, 22/12)
 
 “Zararı, faydasından daha yakın olana yalvarır. (O), ne kötü bir yardımcı ve ne kötü bir arkadaştır!” (Hac, 22/13)
 
 “Allah’ı bırakıp da kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir?
 
Oysa onlar, bunların yalvardıklarından habersizdirler.”(Ahkaf, 46/5)
 
Bu ayetler; hem sadece Allah’a dua edilmesi gerektiğini, hem de Allah’tan başkasına yapılacak duaların günah olduğunu ve boşa gideceğini ifade etmektedir.
 
Kur’an’da dua mahiyetinde  olan ayetlerin siyak sibak bağlamına dikkat edildiğinde görülür ki dua sahipleri daima içinde bulundukları ortama gore niyazda bulunmuşlardır. O halde müslümanlarda bunu örnek alarak kendi şart ve ortamlarına gore niyazda bulunmalıdırlar. (karınca duası, nazar duası, hacet duası vs.) yerine, kendi dil ve üsluplarıyla özel durumlarını dile getirdikleri, duygu ve düşüncelerini seslendirdikleri dualar etmelidirler.
 
Yegane güç ve kudret sahibi olan Allah (c.c.) yalnızca ve doğrudan kendisine dua edilmesini, tevbe ve istiğfarda bulunmasını, sadece kendisinden medet ummasını duaların kabulününde yalnızca kendi makamından beklenmesini emir buyurur.
 
Rabbimiz! Dedi ki: bana dua edin size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenen/ müstekbirler, cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. MÜMİN:60
 
Dua müstağnileşmeyi önler
 
Dua eden insan aciz ve yardıma muhtaç bir yaratık olduğunun farkındadır. Öyle ya hiçbir şeye ihtiyacı olmayan neden başkasından yardım talep etsin? Hiç bir varlığa muhtaç olmayan, yalnızca ‘’Samed’’ olan Allah’tır. İnsanoğlu başkalarının yardımına muhtaçtır. Ve bu yüzden topluluk olarak yaşarlar. Ve birbirlerinin ihtiyaçlarını iş bölümü, dayanışma, yardımlaşma yolu ile karşılarlar. Bu ilişkide ihtiyaç sahibi kendini üstün görmeye, kimseye muhtaç olmama psikolojisine girerlerki, buda giderek kendi nefsini azgınlaştırıp tağutlaştırıp farkında olarak yada olmayarak ilahlaşır. Kur’an kimi insanların sahip oldukları makam, mevki, güç, servet gibi imkanlarına güvenerek kendilerini müstağni görmeye başlamalarını onların azıtıp sapmalarının sebebi olarak zikreder.
 
Gerçek şu ki, insan kendini müstağni (kendi kendine yeterli) görünce azar, tağutlaşır. ALAK-6-7
 
Müstağnilik duygusuna kapılan bir insan, elde ettiği bütün başarıları kendi zeka ve kabiliyetine, bütün imkanları kendi ‘’kerametine’’ bağlamak suretiyle kendini beğenme psikolojisine girer, hiç kimseye muhtaç olmadığı, aksine herkesin kendine muhtaç olduğu zehabına kapılarak kendi nefsini tanrılaştırır. Kur’an bu bağlamda karun’u sahip olduğu olağanüstü para ve servet birikimini sadece kendi maharetine bağlayarak şımarıp azgınlaşan ve kendi nefsini ilahlaştıran bir insan tipi olarak dikkatimize sunar.
 
Karun , Musa’nın kavminden idi, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demiştiki; şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.
 
Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sende (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.
 
Karun ise o (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi demiştir. Bilmiyormuyduki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti.  KASAS: 76-78
 
Ayette  vurgulandığı üzere, karun’un yoldan çıkmasına sebep,bunu ben kendi bilgi ve yeteneğimle kazandım, mantığıdır.
 
Özetle dua: Muhtaç olan insanoğlunun, yaratıcısı karşısındaki teslimiyetidir. Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah, bizim algılamakta bile güçlük çektiğimiz, yer yer anlamadığımız olağanüstü oluşumlar karşısında ona boyun eğmekten ve kul olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey kalmamaktadır. Öyle ya ne kadar yaşayacağımızı bilmeden ama milyonlarca nimetin bize sunulduğu, üstelik dosdoğru bir kul oluncada, sınırsız mükafatın vaad edildiği bir gerçek karşısında ancak ona hamd ve şükür edilir.
 
Allah’ın herkese bir irade bahşetmesine rağmen seçtiği elçilerin bile, O’ndan yardım af ve mağfiret dilemeleri karşısında, bizlerin daha fazla yardıma ve rahmete ihtiyacımız var. özelliklede insanlığın giderek yalnızlaştığı, birlik ve dayanışmanın kaybolduğu, iyiliği emir, kötülüğü engellemenin artık rağbet görmediği bu çağda belkide her zamankinden daha fazla Allah’a sığınıp ondan yardım dileyip, içinde bulunduğumuz bu rehavet ortamından kurtulmak için daha fazla çaba gösterip Allah’ın rahmetini dileyelim. Ancak O’na kulluk eder ancak O’ndan yardım dileriz.
 
Program hep birlikte yapılan şu dua ile son buldu:
 
Ey insi ve cinni yalnızca kendisine kulluk etsinler diye yaratan yüce Allah!
 
Yalnızca sana kulluk eder ve her konuda yalnızca senden yardım dileriz.
 
Ey alemlerin Rabbi bizi sıratı müstakime eriştir.
 
Ey Rabbimiz, indirdiğin kitaba iman ettik. Rasulüne tabi olduk. Bizi şahitlerle beraber yaz.
 
Ayaklarımızı sabit kıl ve hidayete erdikten sonra kalplerimizi kaydırma.
 
Ey Allah’ım, kulluğuna talip olduk.
 
Senden başka ilah ve ma’but tanımadık.
 
Din, nizam olarak sadece islamı tercih ettik. Kur’an’ın ahkamına tabi olduk.
 
Ahiret gününe iman ettik; cennetini umduk, cehennem azabından sakındık;
 
O büyük günün, kuşatıcı günün;
 
O yüreklerin ve gözlerin ters döneceği günün;
 
Cehennem azabından koru Allah’ım;
 
Kıyamet günü bizi perişan etme Allah’ım.
 
Korkarak, ümit ederek ve huşu içinde boyun bükerek sana dua ediyoruz;
 
Ey Rabbimiz biz nefislerimize zulmettik, felaketlerimizi kendi ellerimizle hazırladık, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz.
 
Ey Rabbimiz günahlarımızı ve davranışlarımızdaki aşırılıkları bağışla.
 
Ey Rabbimiz, bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!
 
Ey Rabbimiz, bizi ve zürriyetimizi namazlarını dosdoğru kılanlardan eyle!
 
Ey Rabbimiz, bize doğru yolda yürüyecek eşler ve çocuklar bahşet ve bizi sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselere örnek ve önder kıl.
 
Ey Rabbimiz, hesabın görüleceği gün, bizi, ana-babamızı ve bütün müminleri bağışla.
 
Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla; çünkü sen herşeye kadirsin!
 
Ey Rabbimiz, duamızı Kabul buyur,
 
Doğrusu sen duaları işitensin.
 
(Kaynak: Özgün Yürüyüş)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !