Sal�t/Namaz
G�r�ld��� gibi, namaz, bir kulun Rabbine kar�� `en m�kemmel �ekilde` y�neli�inin ifadesidir. Bir ilaha, bir mabuda, bir efendiye ba�l�l�k bundan daha kusursuz bir �ekilde yap�lamaz.

Fars�a'da "e�ilmek suretiyle sayg� sunmak" anlam�na gelen 'namaz' kelimesinin Arap�a orijinal ifadesi 'salat't�r. Lugatler, sa-la-ve k�k�nden t�reyen 'salat' kelimesi i�in, dua, isti�far, niyaz, rica, �vg�, kutsama, sayg� sunma, ��kretme, ard�nca y�r�me, ba�lanma, g�zetme, koruyup kollama ve destekleme anlamlar� vermektedirler. Ancak b�t�n bu l�gavi manalar�n 'salat' kelimesinin anlam� olarak ayr� ayr� verilebilmeleri m�mk�n olmad��� i�in, burada yap�lmas� gereken, 'k�k-anlam' �zerinden hareket etmektir. Salat kelimesinin k�k-anlam� ise, bir yere veya y�ne do�ru gitme eylemini kar��la�acak �ekilde 'meyletme' veya 'y�nelme'dir. 'Sa-le-ve' k�k�nden t�reyen b�t�n kelimelerde bu 'ortak/sabit' anlam arand���nda, l�gatlerde yer alan bir �ok anlam�n 'salat' kelimesiyle ilgisi kurulabilecektir. Nitekim kulun Allah'tan istemesi, niyazda bulunmas� hali olan 'dua', ki�inin �nce Allah'a 'y�nelmesi' ile ger�ekle�ir. Yard�m isteme, sayg� sunma, ��kretme, ba���lanma talep etme, destekleme, g�zetme gibi eylemler de bu ilk 'y�nelme' eyleminden sonra ger�ekle�irler.
Bu husus, Kur'an ayetleri titiz bir g�zle incelendi�inde net olarak g�r�lebilecektir. Kur'an'da, su�lu-g�nahkarlar�n cehenneme gireceklerinin beyan edildi�i ayetlerde 'sa-le-ve' k�k�nden t�reyen kelimeler kullan�lm��t�r. Mealler, s�z konusu ayetlerde bu kelimeyi 'girme', 'yollama', 'at�lma' 'iletilme', 'g�nderilme' �eklinde terc�me etmi� olsalar da, as�l mana, 'y�nelme' veya 'y�neltilme'dir. Meallerin, "K�zg�n ate�e girerler" (Ga�iye:4), "Alevli ate�e girecektir" (�n�ikak:12), "Cehennem'e yollan�rlar" (�brahim:29, "Sonra onu cehenneme at�n" (Hakka:31, "Onu cehenneme sokaca��z" (Nisa:110) �eklinde terc�me etti�i ayetlerde, 'sa-le-ve' k�k�nden t�reyen kelimeler hep 'y�neltilme' manas�nda kullan�lm��t�r (A'la:12; �sra:18; Leyl:15; Nisa:10; Sa'd:56; �nfitar:15; Yasin:64; Tur:16; M�ddessir:26; Nisa:30, 56; Saffat:123; Sad:59; Mutaffifin:16; Meryem:70; Vak�a:94). Bu manay� en iyi veren pasajlardan biri K�yamet Suresi 31 ve 32. ayetleridir. Burada hakikati yalanlayan bir ki�inin vasf� anlat�l�rken, "ne sadaka verdi ne de y�neldi (salla); fakat yalanlad�, d�nd� (tevella)" buyurulmaktad�r. Mealler buradaki 'salla' ifadesini �o�unlukla bildik manada 'namaz k�lmak' olarak terc�me etmektedirler ki bu, yanl��t�r. ��nk� bu ayetteki 'salla' kelimesi, 'tevella'n�n z�dd� olarak kullan�lm��t�r ve 'tevella' y�nelmeme anlam�nda 'geri durma', 'salla' ise "y�n�n� Allah'a d�nme" ve gere�ini yapma anlam�ndad�r. Namaz k�lma, bu manada 'y�nelme'ye kar��l�k gelir. Bundan ba�ka, 'sa-le-ve' fiilinin mezkur ayetlerde hep 'ate�' manas�nda cehennem i�in kullan�lm�� olmas� da, baz� l�gat�ileri, 'ate�' kelimesinin de fiilin k�k-anlam�nda yer ald��� sonucuna g�t�rm��t�r ki, bu da yanl��t�r. Nitekim Rag�p el-�sfehani, M�fredat'�nda benzeri bir kanaati serd etmektedir. Ona g�re, bu kelimenin as�l anlam�, "ate� ile tutu�turmak"t�r. "Saliye bin-nar", ate�te yand�; "hiye masliyetun", o kuzuyu k�zartt�m demektir. Halbuki "ate�te yand�" ifadesindeki 'saliye', yanma eylemini de�il, 'ate�e y�neltilme', 'ate�e sunulma' eylemine kar��l�k gelir. Yine "kuzuyu k�zartt�m" c�mlesindeki 'masliyetun' de, kuzunun ate�te k�zart�lmas�na de�il, "ate�e tutulmas�" eylemine kar��l�k gelir. Her ikisinde de, 'yanma' eylemi, 'y�neltilme' ve 'iletilme' eyleminden sonra ger�ekle�ir.
G�r�ld��� �zere, 'sa-le-ve' fiilinin do�ru anlam�n� 'k�k-anlaml�l�k' y�ntemiyle te�his edebilmek ve buradan hareketle, ayn� fiil k�k�nden t�retilmi� kelimeleri de do�ru anlamland�rmak m�mk�nd�r. Kur'an, 121 ayette, ayn� k�kten t�remi� 31 farkl� form kullanm��t�r. Bunlar, salla, yusalli, yusallu, yusallune, yusalli, salli, sallu, salate/salatu/salati, salatuke, salatehu, salatuhum/salatihim, salati, salavatu, salavatihim, musallin/musallun, musalla, tasla, yasla, yaslaha, yaslevne, yaslevneha, aslevha, salluhu, seaslihi, nuslihi, nusliihi, muslihin, sali, salu, siliyyen, tasliyehu'dur. B�t�n bu kullan�mlarda 'y�nelme' k�k-anlam� i�kindir. Bu formlar�n i�erisinde en �ok kullan�lanlar ise, 'salat' ve 'salavat' kelimeleridir. Her ikisinin de anlam i�erikleri �zerinde �ok�a tart��malar yap�lm�� ve farkl� g�r��ler ileri s�r�lm��t�r. Bu nedenle, bu iki kelimenin 'anlam alan�'n� do�ru tespit edebilmek �nemlidir.
'Salat' kelimesi, esas itibar�yla 'y�nelme' eyleminin �oklu�unu, i�tenli�ini ve mutlakl���n� ifade eder. Ayn� mana, mesela 'zekat' kavram� i�in de s�z konusudur. Burada 'tezkiye edilen �ey' mald�r ve zekat� verilmesi durumunda, mal�n (hakk�yla ve gere�ince) temizlenmi� oldu�u ifade edilmi� olur. Buna g�re, 'sa-le-ve' k�k�nden t�reyen 'salat' kelimesi, �zel bir anlam kazan�r ve kulun Allah'a kar�� "i�ten y�neli�ini" kar��lar. Ki�i, namaz k�ld���nda, Allah'a y�nelmi� olmaktad�r ve bu y�neli�in do�al sonucu olarak da, O'nu y�celtmekte, O'ndan yard�m dilemekte, O'nu �vmekte, O'na ba�lanmakta ve O'ndan yard�m istemektedir. ��te Kur'an'da 'salat' kelimesinin ge�ti�i her yerde bu manalar vard�r (Taha:132; Nur:58; Ankebut:45; Cuma:9,10; Bakara:45,153,238; Nisa:43,103, Maide:58, 9; Tevbe:54, vd.). 'Musalli' (namaz k�lan) de, y�neli�ini bu �ekilde ger�ekle�tiren ki�idir. Fakat burada �nemli bir husus vard�r ki o da �udur: her 'salat' (yani 'y�nelme') eylemi, olumlu bir y�neli� manas� ta��maz. Nitekim Enfal:35. ayette: "onlar�n (m��riklerin) Beyt �n�ndeki namazlar� (salatuhum), �sl�k �almak ve el ��rpmaktan ba�kas� de�ildir" denilmektedir. Bu ayet, m��riklerin ibadet kasd� ile yapt�klar� y�neli�lerin (salatuhum) onay alamad���n� a��k�a kan�tlamaktad�r. 'Salat' eyleminin onay alabilmesi i�in, y�neli�in 'ihlas'la, 'istenilen bi�imde' ve bu eylemden beklenen 'sonu�lar�' has�l edecek �ekilde olmas� gerekir. ��te bu noktada baz� �nemli hususlara de�inmek gerekmektedir.
Bunlar�n ilki, namaz�n/salat'�n b�t�n �a�lar boyunca, Allah'�n kullar�na farz k�l�nan bir ibadet olmas�d�r (M�ddessir:43; K�yamet:31; Hacc:40; Hud:87; Meryem:31,55,59; Enbiya:73). B�t�n kullardan bu 'y�nelme'nin istenmesinin sebebi ise �ok a��kt�r. Kul, ancak Allah'a y�nelirse ve bu y�nelmenin sonu�lar�na uygun bir hayat ya�arsa, kalben mutmain olur. ��nk� bu y�nelmenin olmad��� her durum, kulun Allah ile irtibat�n�n zarar g�rmesi veya kopmas� anlam�na gelecektir. Hatta bu irtibat �ylesine �nemlidir ki, Kur'an'�n beyan�na g�re, Yarat�c�, bu 'y�neli�'i sadece insanlardan de�il, 'b�t�n varl�klar'dan istemi�tir. Nitekim Nur:4. ayette ��yle buyurulmaktad�r: "g�rmedin mi ki g�klerde ve yerde olanlar ve dizi dizi u�makta olan ku�lar, ger�ekten Allah'� tesbih etmektedirler. Hepsi kendi salatlar�n� (salatehu) ve tesbihlerini hi� ��phesiz bilmi�tir�"
�kincisi, bu 'y�nelme'nin '�ekil' �art� ile ilgilidir. Bizler, ge�mi� �mmetlerin hangi �ekil �artlar�n� yerine getirerek namazlar�n� k�ld�klar�n� bilemiyoruz. Bildi�imiz �ey, onlar�n da Allah'a y�nelerek 'salat' ibadetini yerine getirdikleridir. Fakat Kur'an'�n inzal olu�undan sonra, "namazlar�n vakitlerinin tayin edildi�ini" (Nisa:103; Hud:114; �sra:78; Nur:58), r�ku, s�cud, k�raat gibi farzlar�n�n Kur'an ayetleriyle sabit oldu�unu (Bakara:125; Tevbe:112; Hicr:98; Hacc:26; �uara:217,218,219, vd.) biliyoruz. Ayr�ca Hz. Peygamberin 'salat' ibadetini icra edi� �eklini de sahih s�nnetten biliyoruz. Buradan �u sonu� ��kar ki, 'namaz' olarak bildi�imiz 'salat' ibadeti, bir '�zel y�neli�'tir. �ekil �artlar� vard�r ve bunlara riayet edilmelidir. Aksi taktirde, bu y�neli�in beklenen sonucu has�l etmesi m�mk�n olmayacakt�r. Nitekim Enfal Suresi 35. ayeti, bunun a��k kan�t�d�r.
Fakat �ekil �art�n�n �tesinde bir de 'i�erik' �art� vard�r ki, bu daha da �nemlidir. ��nk� 'salat' ibadetinden as�l beklenen, kulun Allah'�n istedi�i do�rultuda ya�amas�d�r. E�er ki�i �ekil �artlar�n� yerine getirdi�i halde, kendisinden beklenen di�er sorumluluklar� yerine getirmiyorsa, orada bir 'riya' (veya 'm�naf�kl�k') yahut da 'ihmal' durumu vard�r. Yani ki�i ya inanmad��� halde namaz k�l�yordur (veya k�l�yor gibi yap�yordur) yahut da namaz k�lmakla kendisinden beklenen �eylerden gafildir. Nitekim Maun Suresi ilk duruma i�aret etmektedir. Burada "vay o namaz k�lanlar�n (musallin) haline" denilerek, namaz�n �ekil �artlar�n� getiren baz�lar� k�nanmaktad�r. ��nk� bu ki�iler, namazlar�ndan (salatihim) gafildir; ikiy�zl�l�k yap�p, yetim mal� yemektedirler. O halde, namaz k�lan�n (yani Allah'a y�nelmi� birinin) yerilen bu eylemleri yapmamas� gerekmektedir. Ayn� vurgu, Hud:87 ayetinde de vard�r. Burada kavmi, �uayb (a.s.)'a hitaben ��yle demektedir: "Senin namaz�n m� (salatuke), babalar�m�z�n tapt��� �eylerden, yahut mallar�m�z �zerinde diledi�imizi yapmaktan vazge�memizi emrediyor?..." G�r�ld��� gibi, bu ayet, salat (y�nelme) eyleminden beklenen sonucu gayet net ifade etmektedir. ��nk� e�er �uayb (a.s) b�t�n varl���yla Allah'a 'y�nelmi�se', o zaman elbette ki kavminin tapt��� putlar� reddedecek ve o 'put d�zeni'nin do�al sonucu olarak has�l olan 'ekonomik adaletsizli�e' de kar�� ��kacakt�r. ��te bu ayette ge�en 'salat' ifadesini b�yle alg�lamak gerekir. Yoksa kavmi, Hz. �uayb'� �eklen namaz k�larken g�rd��� i�in bu s�z� s�ylemi� de�ildir. Burada, Hz. �uayb'�n 'k�ld��� namaz'�n i�levi ile ilgili bir husus vard�r ve ayet de buna i�aret etmektedir. M�ddessir Suresi 43. ayette de yak�c� ate�e girecek olan su�lular�n: "biz namaz k�lanlardan (musallin) de�ildik" itiraf�ndan bulunduklar� bildirilmekte ve d�nya hayat�nda 'yoksula yedirmedikleri', 'bo� �eylere dald�klar�' ve 'ceza g�n�n� yalanlad�klar�' beyan edilmektedir. �u halde, 'musalli' olmak demek, ayn� zamanda di�er ibadi veya ahlaki sorumluluklar� da yerine getirmek demektir. Ankebut:45'te bu durum a��k�a ifade edilmi�tir. Buna g�re namaz, ki�iyi "hayas�zl�klardan (fah�a) ve k�t�l�klerden (m�nker) al�koyar." E�er yap�lan eylem ('y�neli�'), bu i�levini icra etmiyorsa, bir de�eri yoktur. �zetle namaz, bir 'ya�am bi�imi'nin kopmaz bir par�as�d�r. O ya�am bi�iminin bilinen ad� �slam'd�r ve namaz da bu ya�am bi�iminin en �nemli r�kunlar�ndan/ilkelerinden biridir. Nitekim En'am suresinin 162. ayeti bu ger�e�i en a��k �ekilde ifade etmektedir: "De ki: benim namaz�m (salat), ibadetlerim (n�suk), hayat�m (mahya) ve �l�m�m (memat) Alemlerin Rabbi olan Allah i�indir."
Ayr�ca, m�'min kulun Rabbine i�ten y�neli�in ifadesi olan 'salat', sonu�lar�n� ancak onu 'gere�ince' yerine getiren ki�ide g�sterir. Bu nedenle namaz�n 'k�l�nmas�', 'dosdo�ru' k�l�nmas� anlam�ndad�r. Nitekim namaz k�lman�n �v�ld��� veya onu te�vik eden her yerde 'akim'us-salat' terkibi kullan�l�r ki, bu ayetlerde sadece '�ekil' �artlar�n�n de�il, b�t�n ba�lant�l� ameli sonu�lar�n�n da kast edildi�i a��kt�r (Bakara:3,43,83,110,177,277; Nisa:77,102,142,162; Maide:6,16,55; En'am: 72; A'raf:170; Tevbe:5,11,18,71; Yunus:87; Hud:114; Ra'd:22; �brahim:31,37,40; �sra:78; Taha:14; Enbiya:73; Hacc:35,31,78; Nur:37, 56; Ankebut:45; Rum:31; Lokman:4,17; Ahzab:33; Fat�r:18,29; �ura:38; M�cadele:13; M�zzemmil:20; Beyyine:5). Burada namaz ibadeti ile di�er ibadetler aras�ndaki ili�kinin de vurgulanmas� gerekmektedir. Her ne kadar, Kur'an:"namazlar�n� k�larlar ve kendilerine verdi�imiz r�z�ktan verirler" (Hacc:35); "namaz� k�l�n ve O'ndan korkup-sak�n�n" (En'am:72; "sab�r ve namazla yard�m isteyin" (Bakara:45,153) gibi ayetlerde, namazla birlikte, ba�ka bir sorumlulu�u da zikretmi�se de, t�pk� "iman edip salih amel i�leyenler" ifadesinde oldu�u gibi "namaz k�lan ve zekat verenler" terkibini daha s�kl�kla kullan�r ki, bu �nemlidir (Bakara: 110, 177; Maide:12,55; Tevbe:5,11,18,71; Meryem:31,55; Hacc:41,78; Nur:56; Lokman:4; Ahzab:33; M�cadele:13; M�zzemmil:20). Buradan, ibadetlerin �slami ya�am bi�iminde birbiriyle ba�lant�l� olduklar� sonucu ��kar�labilece�i gibi, namaz ve zekat ibadetlerinin '�nemi'ne dair de bir neticeye ula��labilir. Nitekim her iki ibadet de, �slam'�n temel �iarlar�n�n ba��nda s�ralanm��lard�r. Ancak namaz�n farkl� bir boyutu daha vard�r ki o da �udur: di�er ibadetler, y�l�n veya �mr�n belirli zamanlar�nda eda edilirlerken, namaz her g�n yap�lan bir ibadettir. Dua, niyaz, �vg� ve isti�far boyutlar� itibar�yla da, bilincin s�rekli canl� tutulmas�n� sa�lay�c� bir �zelli�i vard�r.
Namaz�n 'dosdo�ru' k�l�nmas�n�n bir di�er �art� da, onun vakitlerinde (Nisa:103), aksat�lmadan, d�zenli olarak (Mearic:23) ve hu�u i�inde ifa edilmesi (M�'minun:2,9) gereklidir. M�'min mazeret halleri hari�, namaz�nda daim olan ki�idir. Bug�n �slam d�nyas�n�n farkl� b�lgelerinde g�r�len ve sadece Cuma ve Bayram g�nlerinde namaz k�lma prati�i, �slam'�n de�il, gelene�in �retti�i bi�imlerdir ve Kur'an'�n tarif etti�i dosdo�ru namaz k�lma eylemine kar��l�k gelmemektedir.
'Sa-le-ve' k�k�nden t�reyen 'salavat' kelimesi ise, asl�nda 'salat'�n (yani 'y�nelme' eyleminin) �o�ul ifadesidir (M�'minun:9); ancak ifa edilen namaz�n say�ca �oklu�u manas�na da kullan�l�r. Bu manada, Allah'�n (Bakara:157), Resul�'n�n (Tevbe:99), Meleklerin (Ahzab:56) ve kullar�n 'salat'� (veya 'salavat'�) vard�r. Hatta Kur'an, ilk d�nem H�ristiyanlar�n�n ibadet ettikleri mekanlar anlam�nda 'kiliseler' i�in dahi 'salavat' kelimesini kullanm��t�r (Hacc:40). Denilmi�tir ki, Allah'�n salavat�, m�minleri tezkiye etmesi; Peygamberin salavat�, m�minlere dua etmesi; meleklerin salavat�, t�pk� insanlar�nki gibi dua ve isti�far anlam�ndad�r. Bunlar, 'salavat'�n anlam�n�, tek bir noktaya hasredici yakla��mlard�r ve eksiktir. Halbuki, Allah'�n salavat'�, kuluna y�nelmesi, onu 'g�r�p kollamas�', ba���lamas�, tezkiye etmesi vb; Peygamberin salavat�, ondan kendilerine y�nelmesini isteyenlerin davetine icabet edip, onlar�n yapt�klar�na onay vermesi, onlara destek olmas�, onlar�n salih ki�iler olduklar�na �ahitlik etmesi, onlar�n ba���lanmalar�n� dilemesi, vb; Meleklerin salavat'�, y�neldikleri ki�inin s�z ve eylemlerini tasdik etmeleri, ona destek olmalar�, onun i�in ma�firet dilemeleri vb; kulun salavat� da, Allah'a y�neliyorsa, dua, isti�far, �vg�, niyaz; ba�ka bir �eye y�neliyorsa, o �eyin zati �zellikleriyle ba�lant�l� bir y�neli� eylemidir (�rne�in: tasle'n-nar, ate�e y�nelip, girme manas�ndad�r). Hal b�yle olunca Ahzab Suresi 56. ayetinde emir sigas�yla gelen: "ey iman edenler! Siz de ona (peygambere) salat edin ve tam bir teslimiyetle ona teslim olun" ifadesinin manas�, gelenekte oldu�u gibi, "dil ile salavat getirmek"ten �ok farkl� olmaktad�r. Yani bu ayet, Hz. Peygamberin isminin an�ld��� her yerde, m�minlerden "salat-u selam getirmelerini ve ba�ka bir �ey yapmamalar�n�" istememekte, bilakis (hitab�n do�rudan ve ilk muhataplar�n�n sahabe oldu�u da d���n�ld���nde) m�minlerden Peygamber'e (yani O'nun davetine) y�nelmelerini, O'na destek olmalar�n�, O'nunla birlikte cihad etmelerini vb. istemektedir. Ayetin Hz. Peygamberden sonra gelen m�minlerden istedi�i de ayn� �eydir. Bu m�minler de, Hz. Peygamberin getirdi�i mesaja/vahye y�nelecekler; ona destek olacaklar, onun u�runda cihad edeceklerdir. ��te m�minlerin as�l 'salavat'� budur. Elbette ki Hz. Peygamberin ad� an�ld��� zaman, onu g�yaben de olsa selamlamak ve onun i�in dua etmek de g�zel bir davran��t�r. Fakat bu, tabir-i caizse, gelenekte oldu�u gibi, 'kuru kuruya' bir selamlama ve dua olmamal�d�r. As�l 'salavat', O'nun Kur'an'� ahlak edinmi�li�ini �rnek almakt�r. Buradan hareketle, namazlarda okunan Tahiyyat ve Salli-Barik'lerdeki 'salli' ve 'salavat' ifadelerini do�ru anlamak da m�mk�n olabilecektir. Bir �vg� ifadesi olan, 'tahiyyat'taki 'salavatu lillah' ifadesi, ihlasl� b�t�n y�neli�lerin Allah'a oldu�unu ifade eder. "Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed" ifadesinde ise, Allah'tan Muhammed (AS)'a ve onun �mmetine y�nelip, her manada onlar� desteklemesi, ba���lamas� vb. niyaz�nda bulunulur (ve tabii ki bu niyaz�n kabul� i�in gerekli olan di�er m�kellefiyetlerin yerine getirilece�i s�z� verilmi� olur). Yoksa 'salli-barik'ler, asla sadece dil ile ve kolay yoldan sevap kazanma kasd�yla s�ylenilen c�mleler de�ildirler.
Namaz�n/salat'�n 'anlam'�n� yakalaman�n bir di�er (ve �nemli) yolu da r�k�nlerinin k�nh�ne vak�f olmakt�r. 'Tekbir' ile ba�lay�p 'selamlama' ile biten bu ibadette, kulun, kul olu�unun b�t�n ve�heleri en net �ekilde g�r�l�r. Kul, "Allahu Ekber" diyerek "en b�y�k" olan�n huzurunda durur ('K�yam'). Bu kulun bir nevi 'sayg� duru�u'dur. Ak�l ve kalp, tam bir teslimiyetle Rabbine y�nelir. Ard�ndan kul, bir tesbihat, �vg�, y�celtme ve bir tasdik beyan� olan Subhaneke duas�n� okur. Bu duadan sonra, musalli, namaz�n her rekat�nda okunan Fatiha Suresi'ne ge�er. Burada kul, �nce Rabbini �ver; O'nun kullar�na �ok ac�yan, merhametli bir ilah oldu�unu tasdik eder ve Rahman ve Rahim s�fat�yla hayat� ve �l�m� yaratan�n, Ceza G�n�'nde b�t�n insanlardan soraca��n�n bilincinde oldu�unu ikrar eder. Ve bu ikrar�n�, kendisiyle ayn� inanc� payla�anlarla birlikte, ilahi mesaj�n en merkezi kavramlar�ndan biriyle izhar eder: "yaln�z sana ibadet ederiz." Evet, bu ikrar, ayn� zamanda, ba�ka mabudlar�n, ilahlar�n, �nderlerin ve efendilerin reddidir. �krar�n devam�nda gelen: "yaln�z Senden yard�m isteriz" c�mlesi de, musalli'nin, 'isteme'nin 'boyun e�mek', '�st otorite kabul etmek', yani Rab edinmekle ba�lant�l� oldu�unun bilincinde olu�una delalet eder. Ve kul, ard�ndan, "istenecek �eylerin en de�erlisini" ister: "Bizi do�ru yola ilet." ��te bu, musalli'nin namaz i�inde Rabbinden ilk iste�idir. Kul, en de�erli �eyi, en �nce istemektedir. ��nk� bilmektedir ki, "bu yol" her �eyin anlam�n� buldu�u yoldur; ancak o yola girenler hedefe ve 'nimet'e ula�abilirler. O yoldan uzak duranlar ise ya sap�t�rlar ya da gazaba u�rarlar. Hidayet duas� ile biten niyazdan sonra, kul, dilerse hakikat beyan eden (uzun-k�sa) pasajlar� okur, dilerse vahyin dua i�erikli pasajlar�ndan okuyarak niyaz�na devam eder. Sonra b�t�n r�k�nler aras�nda s�yleyece�i 'tekbir' kelimesini getirerek, R�ku'ya gider. R�ku, Rabbin (yani 'efendi'nin) �n�nde sayg� ve itaat ifade eden muazzam bir eylemdir. Ve kul bu itaatini: "azametli Rabbimi tesbih ederim" s�zleriyle g�sterir. R�ku'dan kalkarken de, Rabbinin kendisini g�r�p-g�zetledi�inin bilincinde olarak: "Allah, kendisini �veni i�itir" diyerek do�rulur. R�ku'nun ard�ndan, sayg� ve itaatin zirvesi olan 'Secde' eylemi gelir. Kulun aln�, secde halinde yerdedir; burada gayet g�zel bir kinaye vard�r ki o da �udur: kulun ba�� en a�a�� noktada iken, kendisi manen en y�ksek mertebededir! ��te tam bu halde iken, kul, "y�ce Rabbini tesbih eder." Ger�ekten de, secde halindeki kul i�in, Rabbi 'en y�ce' mertebededir. Sonra, bu zirve halinden ayr�lan kul, ikrar, �vg�, tesbihat, y�celtme ve tasdik i�eren eylemlerini (K�raat, R�ku ve S�cud) bir kez daha ('te'yiden') tekrar eder. Sonra oturur. Oturu� sayg� i�inde ger�ekle�ir ve kul, Tahiyyat duas� ile bu h�rmetini g�sterir. Tahiyyat, namaz�n r�k�nleri aras�nda de�ildir; fakat g�zel anlamlarla y�kl� olmas� nedeniyle m�minlerin tekrarlad�klar� bir duad�r. Kul, burada �nce Rabbini �ver, sonra O'nun Resul�'n� selamlar, Allah'�n rahmet ve bereketinin onun �zerine olmas�n� diler; ard�ndan Allah'�n salih kullar�n� da selamlar ve nihayet Tevhid'e �ahitlik eder. Muhammed (AS)'in Allah'�n �nce kulu, sonra Resul� oldu�unu ikrar eden musalli, iki rekatl� namazlarda tahiyyat'tan sonra, dilerse �nce sa�a sonra sola selam vererek, dilerse de 'Salli-Barik' ve 'Rabbena' dualar�n� okuyarak namaz�n� bitirir. Bu dualarda da kul, Rabbine yakar��ta bulunur ve O'ndan, t�pk� Hz. �brahim'e ve aline yapt��� gibi, Hz. Muhammed'e ve aline (�mmetine) 'y�nelip', yard�m etmesini, onlar� ba���lamas�n�, bereketlendirmesini ister. Sonra 'Rabbena' dualar�yla, O'ndan kendisine "d�nyada ve ahirette iyilik ve g�zellik vermesini, Ahirette'de ate�in azab�ndan korumas�n�" diler. Yetinmez; kendisinin, anne-babas�n�n ve b�t�n m�minlerin, Hesap G�n�'nde ma�firet edilmesini niyaz eder. Nihayet sa��na ve soluna (Kiramen Katibin'i ve di�er salih kullar� d���nerek) selam verir ve namazdan ��kar.
G�r�ld��� gibi, namaz, bir kulun Rabbine kar�� "en m�kemmel �ekilde" y�neli�inin ifadesidir. Bir ilaha, bir mabuda, bir efendiye ba�l�l�k bundan daha kusursuz bir �ekilde yap�lamaz. Ve bir kulun, niyazlar�, yakar��lar� ve dualar� da bundan daha samimi bir eda ile dile getirilemez. ��te bu nedenledir ki, namaz� 'gere�i gibi', 'dosdo�ru' k�lanlar, y�nelmenin en asli manas�yla Allah'a y�neliyor ve kulluklar�n� da hakk�yla yerine getiriyorlar demektir.
Salat, �ylesine kapsaml� bir 'eylem'dir ki, m�'minin Rabbine 'tek ba��na' y�neli�ini ifade etti�i gibi, �mmet'in Rablerine topluca y�neli�lerini de kar��lar. Bu y�neli�lerin en bilinenleri, Cuma ve Bayram Namazlar�'d�r. Her iki namaz da, m�minlerin ba��ms�z siyasi varl�klar�n�n ifadesi olarak ve kendi aralar�ndaki meselelerini tart���p, Allah'a ba�l�l�klar�n� bildirdikleri ibadetlerdir. Bundan ba�ka, m�minlerin, '�zel' anlarda icra ettikleri 'y�neli�'ler de vard�r ki, K�suf ve Husuf namazlar�, Cenaze Namaz�, ��k�r Namaz�, Teravih Namaz� ve Nafile namazlar bunlar aras�ndad�r. Bu b�yledir, ��nk� m�'minin her i�inde, her an�nda Allah'a y�nelmesinden daha do�al bir �ey olamaz. M�'minler toplulu�unun 'diri' bir toplum olu�unun nedeni de zaten budur.
Kaynak: �ktibas Dergisi / Haziran 2007
-
M.ENES G�LAL 12-12-2008 12:39
K�M YAZMI�SA ELLER�NE SA�LIK �OK G�ZEL OLMU� ONUN SAYES�NDE NAMAZA BA�LADIM.