09-01-2023 00:56

Tefsir ve Usul�

Erc�mend �zkan: Kur��n tefsir edilirken imana tealluk eden hususlarda Kur��n��n d���na ��k�lmamal�, Kur��n d��� rivayetlere itibar olunmamal� ve Kur��n d��� �eyleri Kur��n��n tefsirinde kullanmamal�d�r� Amel� hususlarda ise aslolan yine kat�iyet ve buna ek olarak da zann� g�lib oldu�undan Kur��n��n ruhuna uygun rivayetler ile Kur��n��n a��klanmas� (tefsiri) m�mk�n ve caizdir.

Tefsir ve Usul�

Ercümend Özkan

Tefsir Arapçada as�l itibariyle aç�klama, yorumlama manas�na gelmektedir. Lügatlar “fesr” kelimesinden geldi�ini yaz�yorlar. Kökü ise f-s-r harfleridir. Kur’ân’da Furkân suresinin 25. âyetinde geçmektedir. Burada Allah, “Onlar�n sana (senin söylediklerini çürütmek için) getirdi�i her misâle kar�� mutlaka biz sana, (onlar�n ileri sürdüklerini çürütecek) gerçe�i, en güzel �ekilde aç�klayan misaller getiririz.” (Furkân 25/33) buyurmaktad�r. Meâlde ‘aç�klayan’ kelimesi ile ifade edilen kelimenin Arapçadaki kar��l��� “tefsirâ” olarak geçmektedir. Aç�klay�c�, aç�klayan, yorumlay�c� anlamlar�na gelen bu kelime hem herhangi bir konumun daha çok olarak anla��lmas�, hem de bir konunun veya bir kitab�n bütünüyle aç�klanmas� anlamlar�nda kullan�lagelmektedir. Hattâ daha öteye, tefsîr-yorum-aç�klama ‘rüyâlar’ için bile kullan�l�r olmu�tur; rüya yorumu, rüyâ tefsiri, rüya aç�klamas� gibi… Tabii konumuzun d���nda olmakla beraber burada �unu söylemeden de geçmek istemiyoruz ki rüyâ yorumlar�n�n hiçbir anlam� yoktur, rüya tefsirlerinin hiçbir usulü bulunmamaktad�r. Tekrar konumuza dönerek tefsir yorum üzerinde dü�üncelerimizi söylemeye devam edelim.

Konumuz ‘Kur’ân Tefsiri’ oldu�una ve yaln�zca bunun tefsirini kapsad���na göre Kur’ân tefsiri üzerinde durmaya bakal�m.

Kur’ân Tefsiri; Kur’ân aç�klamas� demek, malum oldu�u üzere Kur’ân âyetlerinin beherinin anlamlar�ndaki -varsa-anla��lmazl��a aç�kl�k getirmek, giderek de bu i�lemi tüm âyetlere, yani Kitab’�n tümüne te�mil etmenin ad�d�r. Bu tarifte �ayet anla��yorsak bunu baz alarak, ba�lang�ç noktas� kabul ederek ilerleyelim.

Kur’ân, Allah’�n elçisi Muhammed’e gönderdi�i vahiylerin toplam�ndan te�ekkül eden bir Kitab’�n ad� oldu�una ve bu ismi de Kur’ân’a göndericisi verdi�ine göre bu Kitab’� aç�klamak mutlaka ve öncelikle Allah’a ait bir keyfiyet olmal�d�r. Bunda bir tart��maya yer bulunmad��� aç�kt�r. Zira her söz veya i� öncelikle sahibince aç�klanmaya müstahakt�r. Bunda önceli�i söz veya i�in sahibinden ba�kas�na vermek bir �eyi ait oldu�u yerden ba�ka bir yere koymak oldu�undan zulümdür. Zulüm ise adlin tersidir ve gerçe�e uygun olmayand�r, ki sahibini sorumlu k�lar, hesab�n� veremez eder.

Birinci nokta, ilk esas olarak bu gerçe�i belirledikten sonra konumuza devamla bu Kitab’taki vahiylerin kendisine gönderildi�i kimse -Allah’�n elçisi- gündeme gelmektedir. Madem ki O, insanlara bunlar� bana Rabbim Allah söylüyor demektedir, bu takdirde anlamak için önce Onu dinlemek gerekmektedir. Onun sözlerine ya inan�lacakt�r, veya inan�lmayacakt�r. Biz sa�lamas�n� yaparak inananlar olarak Peygamberin bu Kitab’� ve içindekileri nas�l anlad���n�, insanlara nas�l anlatt���n� ikinci olarak gündeme getirmek zorunday�z.

Kur’ân âyetleri Mekke’de ba�layarak 23 kamerî y�l boyunca elçisi Muhammed’e Allah taraf�ndan ya�anan bir hayatla ilgili olarak gönderildi�ine göre; bu hayat�, gerçeklerini, günün geçerli kavramlar�n�, insanlar aras�ndaki ili�kileri, gelen âyetlerin de�indi�i olaylar�n niteli�ini, gönderilen âyetlerin içinde geçen kelimelerin o gün nas�l anla��ld���n� ve insanlar aras�nda hangi anlamlarda kullan�ld���n�, âyetlerin dü�ünce ve inanç bak�m�ndan aç�klad��� kabul veya reddetti�i dü�ünce ve inançlar�, yine tealluk etti�i ameller bak�m�ndan o günkü insanlar�n hangi amelleri ne �ekilde yapt���n�, nelere itibar etti�ini, iyi görmeseler bile nelerin ‘atalar�n� üzerinde yürür bulduklar�’ için kendilerini de yürür görmek dü�üncesi ile hareket ettiklerini; ticârî, iktisâdi, içtimâi, siyâsî, ailevî, ibâdî ve sâir hayat� kapsayan dü�ünce ve davran��lar�n� tan�man�n bu âyetlerin tümünü içeren Kitab’� anlamakta gerekli gereçler olduklar�n� kabul zorunlulu�u vard�r. Nitekim bir �ey anla��lmak için o �eyin cereyan etti�i ortam�n, �artlar�n, insan telakkilerinin mutlaka bilinmesini zarurî k�ld��� gibi bu �eye müteallik ikincisi, üçüncü vs. derecelerdeki �eylerin bilinmesini de gerekli k�lmaktad�r. E�ya (en genel anlam�yla) ancak gerçe�ine uygun olarak böyle tan�nabilir, ancak böyle tan�mlanabilir. Bu tür tan�md�r ki e�yay� gerçe�ine uygun olarak anlamay� mümkün k�lar. Kur’ân’da bir �ey oldu�undan yine ayn� yolu takib ederek tan�nabilir, tan�mlanabilir, istisnaî bir durumu söz konusu de�ildir tan�ma ve tan�mlama, anlam�n� bilme aç�s�ndan. Genel geçer tan�ma ve tan�mlama usulünün Kur’ân için de geçerli olmas�na engel hiçbir hâl söz konusu de�ildir.

Kur’ân-� önce Kur’ân aç�klamal�d�r? Zira yukar�da da söyledi�imiz gibi Kur’ân Allah’�n, elçisi Muhammed’e gönderdi�i vahiylerin olu�turdu�u ve ad�n� da Allah’�n koydu�u bir Kitab’t�r ki tamam� itibariyle Allah’�n sözlerinden olu�maktad�r. Öyle ise -ki öyledir- bu sözlerin aç�klamas� da ilk ve öncelikli olarak Allah’a ait olmal�d�r. Do�ru olan budur. Bu sebeble diyoruz ve kabul ediyoruz ki Kur’ân, öncelikle Kur’ân taraf�ndan aç�klanmal�d�r. Kur’ân-� anlamak için, aç�klanmas� için ilk olarak Kur’ân’a ba�vurulmal�d�r.

Bu esâs� kabul ettikten sonra bu Kitab’�n içeri�ine dikkatleri çevirmek gerekmektedir. Kur’ân de�inileri itibariyle ele al�nd���nda ‘iman’ ve ‘ameller’den bahseden bir Kitab’t�r. Bu iki esas husustan ilki yani imana tealluk edenlerinin ortak niteli�i ‘gaybî’ olu�lar�d�r. Gayba tealluk eden imânî konular bir di�er tabirle ‘itikâdî’ konularda gerçekten tek geçerli tefsir tek geçerli aç�klama-yorum ancak gayb�n sahibince yap�labilir. Zira gayb� yaln�zca O bilmektedir. “Gayb� ancak ben bilirim, ben” (6/59)* Ayr�ca gayb� bilme konusunda da kimseyi kendisine ortak etmedi�ini aç�kça belirtmektedir: “… Ve O, kendi hükmünde (gayb� yaln�zca kendi bilme hükmü de dâhil) kimseyi ortak etmez.”(18/26). �man�n sahih olmas� için, yani Allah kat�nda, hesab günü geçerli bir iman olmas� için mutlaka kesin delillere dayanmas�, gayba müteallik oldu�undan da gayb�n sahibince bildirilenlerden ibaret bulunmas� zorunlulu�u vard�r. Zira kime, nelere, nas�l ve ne kadar inan�laca�� ile imânî-itikâdî konularda elimizdeki tek �üphesiz delil kayna�� Kur’ân’d�r. Ayr�ca Allah, kendisine nas�l inan�laca�� ile ilgili olarak bilinmesini buyurdu�u gibi bilinmeyi, inan�lmay� istemektedir teslim olacak kullar�ndan. Kullar�n�n kuruntular�n�n (zannlar�n�n) gerçekten hiçbir �eyin ifadesi bulunmad���n� da belirtmektedir : “Onlar�n ço�u zandan ba�ka bir �eye uymuyorlar. Zan ise gerçekten hiçbir �ey kazand�rmaz.”(10/36)**

�man�n kapsam�na giren, Allah, Allah’�n birli�i (tekli�i, orta�� bulunmay���), vas�flar� (s�fatlar�) Muhammed’in Allah’�n elçisi olu�u, Allah’�n Ona vahyedi�i, öldükten sonra diriltilip hesaba çekilme, Din (hesab) gününün varl���, daha önce de Peygamberler gönderilmi� olmas�, Kitablar gönderilmi� bulunmas�, Meleklerin ve Cinlerin varl���, Cennet ve Cehennemin varl���, r�zk� yaln�zca Allah’�n üzerine alm�� bulunmas�, gayb� yaln�zca Allah’�n bilmesi ve benzeri itikad�n (iman�n) kapsam�na giren Kur’ân’da Allah’�n belirledi�i ve aç�klad��� �eylerin tümü yaln�zca Allah’a ait oldu�unda �üphe bulunmayan Kur’ân’�n belirlemesi ile itikad�n kapsam�na girebilen �eylerdir ki bu konuda Kur’ân d���nda herhangi bir �ey birinci olarak vahiy olmad���ndan, ikinci olarak da kat’î delil (hüccet) bulunmad���ndan kabul göremez, görmeyecektir. Zira aksi, itikad�n zanna dayand�r�lmas� olacakt�r ki böyle olmas� kabul edilmeyece�inin aç�klanmas� ile reddedilmektedir.

Tefsir, yani aç�klama aç�s�ndan konumuza üzerinde durursak iman(itikad)a tealluk eden hususlarda yaln�zca Allah hangi hususlarda ne kadar aç�klama yapm��sa -ki bunlar�n tümü Kur’ân’dad�r- ancak o kadar�na inanmak, itikad�n� yaln�zca onlardan ve orada aç�klanan kadar�ndan olu�turmak, ne azaltma ne de ço�altma yapmadan bunu gerçekle�tirmek zorundad�r müslüman. Bu demektir ki itikâdî konularda Kur’ân’�n tefsiri esas bak�m�ndan yaln�zca yine Kur’ân’a aittir. �tikadla ilgili Kur’ân âyetlerinin te�ekkül etti�i kelimelerin anlamlar�na bu âyetlerin çizdi�i çerçeveyi a�madan lügat, o günkü insanlar�n bu kelimeleri nas�l anlad��� ve ifadenin tealluk etti�i hususun çerçevesinin d���na ta��lmadan anlam verilebilir. Usûl bak�m�ndan kesin ifadeler, zannî ifadelerle aç�klanamaz. Zira zan, kesinli�e aç�kl�k getiremez. Çünkü zan gerçekten bir �ey kazand�rmaz. Gerçe�e ula�mak isteyenlerin de kendilerini gerçekten uzakla�t�r�c� yol tutmas� yara�maz.

Yukar�da anlatmaya çal��t���m�z gibi yaln�zca Kur’ân’�n belirledi�i ve benimsememizi belirtti�i hususlarda haddi a�mamak için dikkatli olmak zorunday�z. Bizi itikâdî aç�dan yaln�zca Kur’ân ve Kur’ân’�n kendini tefsiri ba�lar. Bunun d���na ç�k�lmas� haddin a��lmas� demek olur. Ki bundan men edilmi�izdir. Biz Müslümanlar kime, neye ve ne miktar inan�laca��n� Kur’ân’dan almak zorunday�z ki gayb�n sahibinin bizler için yeterli gördü�ü kadar� bu kitabta bulunmaktad�r. Ne eksi�i ne de fazlas� olmadan bunlarla yetinmek zorunday�z. Bu itibarla ne Mehdî’ye, ne Deccal denilegelmi� muhayyile ürünü varl��a, ne kabir azab�na, ne Ali’nin vesâyetine, ne a�ere-i mübe��ere kavram�na, ne H�z�r’a, ne Mirâc’a (Kur’ân’da bildirilen �srâ olay� hariç) ve benzeri ço�alt�labilecek Kur’ân d��� �eylere inan�lmas� kesinlikle gerekmemekte, bilakis inan�lmas� halinde inanc�n zanna dayand�r�lm�� olmas� nedeniyle hesab� verilemeyecek zannî bir iman söz konusu olaca��ndan kaç�n�lmas� zaruri olan �eylerdendir. Sahih iman ancak Kur’ân’da belirtilen hususlara, yine Kur’ân’da belirtildi�i �ekliyle ve kadar�yla inanmakla mümkündür. Aksi, iman�n s�hhatini bozar. Bozuk iman da iman (emin olma) de�ildir ve kabul edilmez, Allah kat�nda.

Kur’ân tefsir edilirken imana tealluk eden hususlarda Kur’ân’�n d���na ç�k�lmamal�, Kur’ân d��� rivayetlere itibar olunmamal� ve Kur’ân d��� �eyleri Kur’ân’�n tefsirinde kullanmamal�d�r. Bizden önce gelip geçenlerde gördü�ümüz fâhi� tefsir yanl��lar�n�n, iman� ifsad eden yorumlar�n bu hususa dikkat edilmemesi yüzünden meydana geldi�i bilinmelidir.

Amelî hususlarda Kur’ân’�n tefsirinde ise aslolan yine kat’iyet ve buna ek olarak da zann� gâlib oldu�undan Kur’ân’�n ruhuna uygun rivayetler ile Kur’ân’�n aç�klanmas� (tefsiri) mümkün ve caizdir. Zira amellerin yanl��l��� tevbe etmek ve tekrar etmemekle düzeltilebilir iken itikad böyle de�ildir.

Amellerle ilgili âyetlerin anla��lmas�nda, birinci olarak yine Kur’ân-� Kur’ân’a ba�vurarak anlamaya çal��mak zarureti ba�ta gelmektedir. �kinci olarak, Resulullah’�n bize kadar gelmi� davran��lar�yla ilgili rivayetlerine bakmak, bu konuda Peygamberi gere�i gibi anlamak da Kur’an’daki amellerin anla��lmas�nda büyük rol oynamaktad�r. Zira Resulullah Kur’ân-� ahlâk edinmi�, yani itikad ve amellerinin, bir di�er tabirle dü�ünce ve davran��lar�n�n ölçüsü edinmi� ki�ili�i ile yine Kur’ân taraf�ndan biz Müslümanlar için “bir güzel örnek” olarak gösterilmektedir. Kur’ân-� ahlak edinenin Kur’ân’�n d���na ç�kmas�, Kur’ân’�n ruhuna ayk�r� davranmas� ve dü�ünmesi dü�ünülemeyece�inden Ondaki prati�e ihtiyac�m�z vard�r ve bu ihtiyaç Allah taraf�ndan Resulullah’a bakarak kar��lanmal�d�r. Bu yüzdendir ki bize O, bir güzel örnek olarak gösterilmi�tir. Resulullah’�n yapt���ndan emin oldu�umuz davran��lar biz müslümanlar� esas itibariyle ba�lar. Ne var ki bu ba�lama Ondan oldu�unu bildi�imiz davran��lar�n �slâm’la, Kur’ân’� anlamas� ve ya�am�na geçirmesiyle ilgili olmal�d�r. Bu ba�lamda deveye binmesi, entari giymesi, iklim gere�i ba��na sar�k sarmas�, yeme�ini eliyle yemesi gibi Kur’ân’la alakal� bulunmay�p ya�ad��� iklim, zaman ve mekân�n gere�i olarak yapt��� ve yapmak durumunda bulundu�u türden davran��lar�n Müslümanlar� ba�lamas� söz konusu de�ildir. Ama namaz� nas�l ikame etti ise bizlerin de öyle ikame etmesi zorunlulu�u vard�r. Nas�l setr-i avret etti ise öyle setr-i avret etmemiz zarureti vard�r. Kom�u hukukuna nas�l riayet etti ise öylece riayet etmemiz gere�i vard�r. Ama o yapmad� veya mümkün bulunmad���ndan yapamad� diye bizlerin de örne�in telefonla konu�mas�, uça�a binmesi, buzdolab�ndan su içmesi veya otomobil kullanmam�z sünnette fiilen bulunmuyor olmas�na ra�men kaç�nmam�z gereken �eyler olamaz. Kimilerinin ‘Kavunu nas�l yedi�i ile ilgili bir rivayete rastlamad��� gerekçesi ile belki kavun yeme konusunda sünnete ayk�r� hareket etmi� olurum mülahazas� ile kavun yemekten kaç�nmas�’ dü�üncesi kadar saçma ve �slâm’� anlamaktan uzak bir anlay��a aslâ itibar edilmemelidir. Böyle dü�ünenleri hatal� olarak görme yerine takval� görme temayüllerini de yanl��a hayranl�k olarak görüyoruz. Sakat bir kafa ürünü olarak de�erlendirdi�imiz bu tür dü�üncenin �slâm’� yaln�zca indirildi�i asra mahsus k�lmas� kaç�n�lmazd�r. Böylesi bir dü�ünce ise �slâm’� k�yamete kadar insanlar�n mü�killerini çözecek bir ana kitab (dü�ünce ve davran��lar�n kayna��n� olu�turacak kitab) özelli�ini yok edicidir. Böylesi Kur’ân dostlu�u, ba�ka türlü Kur’ân dü�manl���ndan daha tehlikelidir. Böylesi Peygamber sevgisi Ebu Leheblerin Peygamber dü�manl���ndan daha vahim ve daha tehlikelidir. Zira Ebu Leheb’in Peygamber dü�manl��� aç�k ve cephe alm�� fakat esass�z bir dü�manl�k iken, örneklendirdi�imiz peygamber dostlu�u örtülü bir dü�manl�k oldu�undan daha fazla zarar verici ve sapt�r�c�d�r.

Kur’ân tefsiri ile ilgili olarak sözü uzatmadan söylemek istediklerimizi yukar�da yazmaya çal��t�k. Elbette daha fazlas�n� yazmak da mümkündü. Lâkin biz öz üzerinde durmay� tercih ettik. Sözü uzatmakla söz daha da do�rula�maz.

�leriki say�lar�m�zda bugünlere kadar intikal etmi� tan�nm�� (me�hur) tefsir kitablar�ndaki fâhi� yanl��larla ilgili al�nt�lar yapacak ve ele�tirece�iz. Ki ne demek istedi�imiz daha rahat anla��ls�n ve müdellel olsun.

* 2/33, 11/123, 16/77, 18/26, 25/6, 27/65, 31/34, 34/48, 35/38, 49/18, 72/26 âyetlerine bak�n�z.

** 6/148, 10/36, 17/36, 49/12, 2/216, 31/34 âyetlerine bak�n�z.

(�ktibas, say� 156)

YORUMLAR
Hen�z Yorum Yok !