Afetler, �lahi �radeden Ba��ms�z Telakkiler ve �hmaller
Ramazan Yaz�i�ek: �Her imtihan gibi depremlerin de, tasavvurdan taakkul ve tezekk�re var�ncaya dek, hakikat ekseninde de�erlendirilecek y�nleri vard�r. Ve her yeni g�n�n; ya�anan her musibet ve imtihan�n yeni okuma ve tan�mlamaya; h�lasa f�khedilmeye; tecdit bilinciyle de�erlendirilmeye ihtiyac� vard�r.�

-‘Tevekkül’ ve ‘Tedbir’ Ekseninde �slâmî Bak��-
Ramazan YAZÇ�ÇEK
Özet: Ya�anan afetlerin nas�l bir tasavvur dünyas�ndan hareketle ele al�nd���na de�inilen yaz�da, seküler okuma ile muharref mant���n ifsat edicili�ine dikkat çekilmi�tir. Yaz�da, �lahi iradeden ba��ms�z telakkilerin yanl��l��� gibi, yap�lan ihmallerin dindarl�k hamasetiyle izah�n�n da yanl��l��� vurgulanm��t�r.
Afetlerin bir cezaland�rmadan öte ders al�nmas� gereken imtihan oldu�u tespitiyle yaz�, ‘tevekkül’ ve ‘tedbir’ ekseninde �slâmî bak���n beyan�yla son bulmu�tur.
Anahtar Kavramlar: �lahi takdir, imtihan, ceza, ölçü-tart�, tevekkül, tedbir.
Giri�
Bencilli�in, zulüm ve sömürünün yayg�nla�t��� modern dünyay� dünyevile�me ve bireyselle�me gibi iki büyük tehlike kas�p kavurmaktad�r. Bu iki fitnenin panzehri, yakînî ahiret inanc�n�n ikamesi ve ümmet bilincinin ihyas�d�r.
Dünyevile�me, ahiret yokmu� gibi ya�aman�n di�er ad�d�r. Dünyevile�me zilletinden kurtulman�n önemli bir imkân�, ‘ölüm’ üzerine tefekkür etmektir. Modern insan ölümden kaç�yor, ölüm gerçe�iyle yüzle�mek istemiyor. Ölüm duygusuyla bar���k olmayan insan, asl�nda kendisinden; insan olma gerçe�inden yüz çeviriyor demektir. Ölüm üzerine tefekkür, içe (enfüs) dönük bir yolculuktur. Ölüm fikriyle bar���k olma, huzurlu bir ömre, sa�lam ve sa�l�kl� bir gelecek muhayyilesine sahip olman�n da imkân�d�r. Anlam krizi ya�ayan modern insan, hiççi (nihilist) psikoza esaretle insanî fazilete geri dönmenin yol ayr�m�ndad�r.
Dünyevile�me, felsefî zeminde hangi teoriyle izah edilirse edilsin, özü itibariyle Tanr�y� d��ar�da b�rakma, hayat�n d���na almad�r. Sekülarizm de denilen dünyevile�menin kodlar�n� Yunan-Bat� akl�nda aramak gerekirse de, asl�nda hastal���n kökeni çok daha eskilere, �blis’e kadar uzan�r. Bu tespiti modern dönemden bakarak yapmak önemlidir. Keza �eytan�n Âdem’e, “Ebedîlik a�ac� ve sonu gelmez bir saltanat” vadinde bulunmas� ve “Yarat�l�� maddesi üzerinden üstünlük” taslamas�, dünyevile�me, bireyselle�me gibi kavmiyetçili�in de kodlar�n� kendinde bar�nd�r�r.(1) �fsada davetkâr söylemlere, dün oldu�u gibi bugün de hemen her hadisede rastlanmaktad�r. Evvelemirde bütün kötülükler heva-hevesin �lah edinilmesinden sudûr eder. Dünyevile�me de özünde, hevan�n �lah edilmesine dayal� bir sapma olup ölümü, ahireti unutmaya kuluçka vazifesi görür. Dolay�s�yla, dünyac�la�an insan�n amentüsü, ahirete yakînen inanmak olmal�d�r.
Deprem, sel, ç��, kas�rga ve korona gibi afetler toplumsal hayat�n ak���n� de�i�tirme boyutunda ya�anmaktad�r. Büyük felâketler kar��s�nda, refah ve teknoloji sayesinde her �eye muktedir oldu�unu dü�ünen toplum ve devletler dahi acziyet içinde kalmaktad�r. Ya�am� �lahi iradeden/ Kadir-i Mutlak olan Allah Teâlâ’ya imandan yoksun bir perspektifle ele alan yakla��mlar, insan�, anlams�zl�k, çaresizlik, hiçlik psikolojisine esaretle endi�e ve korkuya sevk etmektedir. Di�er yandan, hakikat ekseninden uzak, muharref mant�kla malul okumalar da yap�lmaktad�r.
Yarat�l�� Hakikati ve �mtihan
�nsano�lunun yarat�l���yla birlikte ba�layan imtihan�, k�yametin kopu�una dek devam edecektir. �mtihan�n özü, yarat�l���n gerekçesi olan Allah’a kulluktur.(2) Her birey ve toplum kendi zaman�n�n imtihan�na tabi tutulmu� ve tutulmaya devam etmektedir. Bu süreçte tak�n�lan tav�r, ebedî mutlulu�a/huzura götüren do�ru yol (S�rât-� müstakîm) olabildi�i gibi, azap üstüne azab� da getirebilir. Bu aç�dan, geçmi� kavimlerin imtihan ve helâk sebeplerini günümüz gerçekli�inden bakarak okumak son derece önemlidir.(3) Kur’ân’da, geçmi� toplumlar�n haberleri, ibret al�nmas� için bildirilmi�tir.(4) Kur’ân’da, birey ve toplumlar�n imtihanlar�na dair çokça örnekler vard�r. Bunlar, malla, canla s�nanma, itham ve suçlamalara maruz kalma; zorluklara kar�� sabretme �eklinde ya�anm��t�r. De�i�ik afetlere maruz kalma �eklinde ya�anan imtihanlar,(5) mümin, mü�rik ayr�m� olmaks�z�n herkesi ku�atacak �ekilde tekrarlanmaktad�r.
“O ki, hanginizin daha güzel davranaca��n� s�namak için ölümü ve hayat� yaratm��t�r. O, mutlak galiptir, çok ba���lay�c�d�r.”(6)
“Andolsun ki, mallar�n�z ve canlar�n�z konusunda imtihana çekileceksiniz… E�er sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yap�lacak) i�lerin en de�erlisidir.”(7)
Kâinatta hiç bir �ey gereksiz ve ba��bo� yarat�lmam��t�r. Bütün mahlûkat insan�n emrine musahhar k�l�nm��ken, insan ise Allah’a kullukla mükelleftir.
“Düzenli seyreden güne�i ve ay� size faydal� k�ld�; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.”(8)
Göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan Allah, diriltir ve öldürür. O, her �eye gücü yetendir; yere gireni ve ondan ç�kan�, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Allah, her nerede olunursa olunsun her �eyden haberdard�r.(9) Bizler, hayat� ve ölümü, yarat�lan her �eyi bu zeminde anlamland�rma ve öylece k�ymetlendirme sorumlulu�una sahibiz. “Hayat, ancak bu dünya hayat�ndan ibarettir.”(10) gafletinde olanlara gelince, ya�an�lan hiçbir hadise onlar� kendilerine getirmez. Onlar, gaflet perdesi aralanmad�kça imtihandan geçirilmekte olduklar�n� kabullenmez; müsta�nilik dehlizlerinde debelenip dururlar. Ne zaman ki hesap günü gelir çatar, herkes kendi gerçe�ini eksiksiz söyleyen kitab�yla kar��la��r; i�te o gün suçlular, “Vay halimize!” derler.(11)
Toplumsal De�i�imle Kavimlerin Helâki Münasebeti
Türkiye yeni bir deprem felâketiyle kar�� kar��yad�r. Deprem, ‘Allah’�n intikam� m�d�r?’, depremler, s�radan bir ‘do�a olay� m�?’, ‘�lahi bir ikaz m�?’, ‘toplumlara isabet eden Allah'�n bir azab� m�d�r?’ Konu, �u âna kadar teknik, sosyal vs. yönleriyle çokça tart���ld�. Ancak ya�ananlara, öncelikle ‘Allah’a kulluk; yarat�l�� hakikati’ cihetiyle bak�lmas� gerekti�i kanaatindeyim. Bu durumda konu, Müslüman muhayyilede nas�l bir kar��l�k bulmal�d�r?
Kur’ân’da helâk/sosyal çökü� olgusu, farkl� kültür ve medeniyetlere sahip toplumlar�n kendi ifsadî tercihlerinin sonucunda kar�� kar��ya kald�klar� bir ceza olarak de�erlendirilmi�tir. Helâk, insanlar�n hür iradeleri ile i�ledikleri günahlar�n kaç�n�lmaz bir sonucu olarak görülmü�tür. Bir toplumda itikadî, amelî ve ahlakî sapma, yozla�ma ve bozulmalar varsa bu durumun o toplumu ad�m ad�m çözülme, çökü� ve yok olu�a sürükleyece�i ifade edilmi�tir.(12) Bizler, geçmi� kavimlerin ilahi gazaba u�ramas�n�, helâk edilmesini, sebepleriyle birlikte ancak vahiy ile ö�reniyoruz.(13)
Bugün farkl� inançlardan insanlar�n maruz kald��� afetleri adeta helâk anlam�nda, ‘Allah’�n intikam�’ diye de�erlendirmek do�ru de�ildir. Konuya, ‘�lahi ikaz deprem’ veya ‘Allah’�n intikam�/gazab�’ tan�mlar� üzerinden bak�lmas�, öncelikle anlay�� problemini mahfuzdur. Keza Allah öç almaya muhtaç de�ildir. Helâk olmay�/cezaland�r�lmay� hak etme anlam�nda günümüz toplumlar�n�n durumu gayb mahallindedir ve bu yönde bir yarg�da bulunulamaz. Dolay�s�yla bu anlay��, dinden yana delilden yoksundur; �slâmî bir de�eri yoktur ve tekzip edilmesi gerekir. ‘�lahi ikaz deprem’ ifadesi ise salt negatif anlam yüklenmesi durumunda yine izaha muhtaçt�r. Bizler zaten her ân her �eyle ‘�lahi ikaza’ muhatab�z. Ancak bu uyar�lar, negatif ceza yüklü olabilece�i gibi pozitif rahmet/mükâfat potansiyeline de sahiptirler. Konunun bu fasit daireye hapsedilmeden de�erlendirilmesi gerekir.
Kur’ân’da bir sureye isim ve konu olan deprem, nefislerin mustarip olmas�, büyük bir sars�nt�ya duçar olma anlam�nda herkes için bir imtihan olarak yer almaktad�r. Deprem, “�iddetli bir �ekilde sars�lmak”, “Yeryüzünün kendine has bir sars�nt�ya u�ramas�” (zilzâl) diye tasvir edilmektedir.(14) Bu tasvir, Kur’ân’dan habersiz oldu�u halde depremi ya�ayanlar�n yapt��� ortak tasvir olarak da manidard�r. �lgili ayetlerin ard�ndan, yarat�lan hiç bir �eyin; yer, gökler ve içindekilerin ba��bo� olmad���ndan ve kendi lisanlar�yla ‘o gün’ �ahitlik edeceklerinden, insan�n, “Ne oluyor?” diye �a�k�nl���ndan bahsedilmektedir. Ve yine o gün için insan, zerre kadar hayr�n ve zerre kadar �errin kar��l�ks�z kalmayaca�� bilgisiyle uyar�lmaktad�r. Surede, ya�anan her �eyin bir sebebe dayand���, buradan ibret al�nmas� ve imtihan olarak de�erlendirmesi gerekti�i son derece çarp�c� tasvirlerle anlat�lmaktad�r. Günün sonunda kal�c� ve anlaml� olan�n, iman üzere; hay�r ve �er nam�na yap�lanlar oldu�u bildirilmektedir.
Ya�anan her hadisede oldu�u gibi deprem de kulluk bilinciyle kar��lanmal�d�r. Vaktin bir imtihan� olarak bilinmesi gereken deprem ayeti, Allah’a tevekkül vesilesi k�l�nmal�d�r. Ne isyana dönü�türülmeli ve ne de �slâm ahlâk�yla örtü�meyen uçuk-kaç�k anlamlar yüklenmelidir. Her imtihan gibi deprem de yeniden kendine gelme, Allah’� tekrarla anma; ömrü, takvayla kazan�ma çevirme çabas� içinde de�erlendirilmelidir. Deprem ayetinin en can al�c� noktas�, insanî s�n�rlar�m�z� tereddüde mahal b�rakmayacak �ekilde hat�rlat�c� olmas�d�r.
Mahlûkata tefekkürden mahrum bir yavanl�kla bakanlar, �lahi kudreti ‘do�a yasalar�’ olarak addeder ve/veya ölçü tart�y� tam tutmamakla Allah’a isyan ederler. �slâm inanc�nda hiçbir �ey yoktur ki, ‘�lahi iradeden ba��ms�z’ de�erlendirilebilsin. Ancak ‘�lahi iradeyle aç�klama’ söylemi, �ayet �slâmî/insanî sorumluluklar� erteleyen bir bahaneye dönü�üyorsa, ku�kusuz bunun da �slâm’la alakas� yoktur. Meseleleri ‘�lahi iradeyle aç�klama’ bölünmü� bir bilinçle de�il, bütüncül bir �slâm okumas�yla yap�lmal�d�r. Afetler, insanlar�n istemesiyle olu�mad��� gibi insanlar�n dilemesiyle de sonlanmazlar. Ya�anan her imtihan, müminlerin iman�n�, münkirlerinse küfrünü ziyadele�tirir. Bu gerçekten hareketle �unu ö�reniyoruz: Hiç bir afet, mutlak manada bir ikram/rahmet olmad��� gibi, ceza/azap da de�ildir.
Tabiat Bilimlerini Tebcil Etme/ Ululama
‘Tabiat bilimlerini tebcil etme’, ya�ananlar� ‘do�a olay�’ diye aç�klama, �lahi iradeden ba��ms�z ‘nokta koyucu dü�ünme’ biçimi, günümüz insan�n�n temel zaaf�d�r. Bu bak��, tevhid aç�s�ndan sorunlu oldu�u gibi ‘bilim’ denilen disiplin aç�s�ndan da yanl��t�r. Keza iman, bilimin de�il inanc�n konusudur. Bilim ise, nesnel dolay�m�nda her ân yenilenmektedir. Bilim bize tedbiri telkin ederken iman, varl�k-bilgi bütünlü�ünde tedbiri de içeren hakikati emreder.
Malumunuz Sekülarizm, amelde, itikatta bilinçte bozulma; dünyevile�me yönünde de�i�im, hayat�n her alan�nda dinsel dü�ünmeyi devre d��� b�rakma, dinî sembolleri anlams�zla�t�rma ve dini ancak vicdanî tahayyül olarak konumland�rmad�r. Her �eye matematiksel bak��� öngören Sekülarizm, hiç bir i�inde Allah’� hesaba katmaz. Oysa e�yan�n i�leyi�inde, f�trat kodlar�yla sebepleri de yaratan Allah’t�r. Sadece sebepleri konu�up Müsebbibi unutmak, Allah’� unutmakt�r. Bu okuma, varl�k-bilgi (ontik-episteme) bütünselli�inde sorunludur ve insan� yanl�� sonuçlara götürür. Olmas� gereken, Sünnetullah’� anlamaya çal��mak, s�n�rl� olan� s�n�rs�z olan Allah’�n emir ve yasaklar�yla birlikte de�erlendirmek; meselelere, Allah’�n bak dedi�i yerden bakmakt�r.
Dine ve dindarlara nefret yüklü sorunlu seküler bak��, Japonya depremini, ‘ba�c�y� dövme’ kabilinde emsal gösterir. Oysa ed-din olan �slâm, ifsad�; ölçü-tart�da hileyi, küfürde ileri gitmek olarak mahkûm eder. Do�ru bir de�erlendirmeyle ders ç�kart�lmas� gereken depremler, ideolojik okumalar�n arac�na dönü�türüldü. Ancak Allah’�n hesab� Allah’� yok sayanlar� fena çarpt�. ‘�öyle sa�lam, böyle sa�lam; �u �iddetteki zelzelede bile y�k�lmayan evler’ vurgusunu harlayan ak�l kutsay�c�lar�, 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisi kar��s�nda �a�k�na u�rad�lar. Sa�lam denilen evler, ummad�klar� bir �ekilde zeminiyle birlikte sürüklenip çerçöp y���n�na döndü. Depremin akabinde binalar yürütüldü, yang�nlar ç�kt�, nükleer tehdit ya�and�… Dalgalara set olsun diye yap�lan duvarlar�n sa�laml���, setleri a�an dalgalar�n geri çekilmesini engelleyince, birçok insan�n ölümü de o �ekilde gerçekle�ti.
H�rç�n dalgalar�n Rabbi olan Allah’�n karalar�n da Rabbi oldu�u unutulmamal�d�r. H�rç�n dalgalara kap�l�p batmaktan kurtulunca Allah’� tekrardan yok saymak ve “Bu sonuç zaten elimizin, akl�m�z�n eme�iydi, hak edi�imizdi” putçu söylemi, Allah’tan müsta�ni olmakt�r.(15) Oysa Allah diledi�i takdirde insan� ve sahip oldu�unu zannettiklerini karalarda da yere bat�r�verir. Geçmi� kavimlerin helâk sebepleri bu aç�dan dü�ünülmeli; insan� müsta�ni k�lacak bir gücünün olmad��� itiraf edilmelidir.
Yarat�lm��lar aras�nda hiçbir �ey yoktur ki varl���/hayatiyeti bir tak�m sebepler çerçevesinde devam etmemi� olsun. Sünnetullah’� anlamaya/tefekkür etmeye çal��mak yani varl���n i�leyi� yasas�n� bilmek gerekir. Sorun, Allah’�n e�yaya yükledi�i f�trat kodlar�n� (sebepleri) bizatihi müsebbip kabul ederek yarat�c� gibi mutlak addetmektir. Asl�nda bu, yarat�lm�� olan e�yay� ve sebepleri ait olmad��� yere koymak (zulüm), yerinden etmektir. �irk de zaten budur. Nas�l ki �sa (as) kendine ra�men �lahla�t�r�l�p put haline getirildiyse, sebepler de birileri taraf�ndan putla�t�r�labiliyor. Oysa sebepler de kendi lisan-� halleriyle ancak yaratan�n� zikreden ayetlerdir. Bu cürümle kendisine kutsall�k atfedilen, yüceltilerek merkeze konulan asl�nda insan�n akl� yani kendisidir! Bugün modern bilimin nokta koyucu edas�yla serdetti�i ço�u �ey, bir odada bulunan atomlara k�yasla toz zerreci�inin oran� gibidir. Nitekim Allah her ân yaratma halindedir ve e�yaya yükledi�i i�leyi� sebeplerini her ân yeniden yaratma ve yaratt��� sebepleri de de�i�tirme irade ve kudretine sahiptir.(16) Ate�i yakma istidad�nda yaratan Allah, “Ey ate�! �brahim için serinlik ve esenlik ol!"(17) emriyle ate�e verdi�i yakma özelli�ini diledi�inde de�i�tirir. Farkl� bir örnekte, “Sava�ta onlar� siz öldürmediniz, onlar� Allah öldürdü; (oku) att���nda da sen atmad�n, Allah att�”(18) buyururken, sebepleri in�a edenin de Zât-� Zülcelâl oldu�unu bildirir.
Tevhid inanc�ndan uzak de�erlendirmeler, münhas�ran seküler okumaya mahkûmdur. Her olay gibi depreme de Kur’ânî bir tefekkürle bakmal�, ibret al�p ders ç�karmal�y�z. Musa (as)’�n fark�ndal���yla, “Ey Rabbim! Bana lütfedece�in her türlü hayra muhtac�m!”(19) diye niyazda bulunmal�y�z. Ne hazindir ki, depremin ard�ndan ya�ad���m�z toplumsal ahlakî ve imanî çöküntülerden bahsedilmezken herkes i�in teknik ve araçsal boyutuna kilitlenmi�tir.
Seküler dil köksüzdür lakin etkilidir. Sadece sebepleri konu�up müsebbibi unutan anlay��; Allah’� hesap d��� b�rakan dü�üncelere fidelik vazifesi görür. Bu �ekilde bir okuma eksiktir ve insan� yanl�� sonuçlara götürür. Olmas� gereken, Sünnetullah’� anlamaya çal��mak; olan�, Allah’�n takdiriyle birlikte de�erlendirerek dersler ç�kartmakt�r.
�hmaller, Ölçü ve Tart�da Hile
Deprem gerçe�ini anlamaya çal���rken, Kur’ân’�n, “Ölçü ve tart�y� tam yap�n” emri üzerinde mutlaka durulmal�d�r. �uayb (as)’�n Medyen’e uyar�s� asl�nda her peygamberin kavmine uyar�s�d�r. Yap�lan uyar�, “Allah'a kulluk edin!” emri ve “Ku�at�c� bir günün azab�ndan korkutma” ikaz�yla birlikte zikredilmektedir.
“Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan ba�ka tanr� yoktur. Ölçüyü ve tart�y� eksik yapmay�n. Zira ben sizi hay�r (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için ku�at�c� bir günün azab�ndan korkuyorum.”(20)
Ayetteki emir, bulgurun, mercime�in, so�an�n vs. tart�lmas�ndaki hassasiyete münhas�r de�ildir ku�kusuz. Bu uyar�, hayat�n içinde yer alan her bir i� için dikkate al�nmal�d�r. Beton kalitesinde C 25 kullan�lmas� gereken yerde C 20 kullanmak, ölçüyü ve tart�y� eksik yapmakt�r. Zemin etüdünde, statik konusunda gerekeni yapmamak Allah’�n emrine muhalif olup ölçüyü ve tart�y� eksik yapmakt�r. Bu örnekleri ço�altabiliriz… Herkes mükellef oldu�u �eyin ölçü ve tart�s�n� dü�ünmelidir! Bir denge üzere yarat�lan kâinat�n i�leyi�ine dönük ifsat edici her müdahale, ölçü ve tart�da eksik yapmad�r. Âlemler üzerinde hiç bir �ey ba��bo� olmad��� gibi gereksiz ve de ölçüsüz de�ildir. Nitekim Rabbimiz, “Biz, her �eyi bir ölçüye göre yaratt�k.”(21) “Gö�ü Allah yükseltti ve mizan� (dengeyi) O koydu.”(22) diye buyurmaktad�r. Mizan, dü�üncede/tav�rda istikâmettir. Dengeyi bozucu ihmaller, fesada sebeptir. Adalete (denge/mizan) muhalif davrananlar, ak�llar�n� kullanmayan; ‘akletme’ sorumlulu�unu yerine getirmeyenlerdir.
“O (Allah), ak�llar�n� kullanmayanlar� murdar (inkârc�) k�lar.”(23)
“Ve: �ayet kulak vermi� veya akl�m�z� kullanm�� olsayd�k, (�imdi) �u alevli cehennemin mahkûmlar� aras�nda olmazd�k!”(24)
Kur’ân, insan�, �srarla akl�n� kullan�p dü�ünmeye sevk eder. ”Akl�n�z� kullanm�yor musunuz?”, “Bunlar� dü�ünemiyor musunuz?”, “Dü�ünüp hakikati anlayas�n�z...”(25)
Tevekkül gibi tedbir de zorunlu ibadettir. Bütün sebep ve tedbirlerin üzerinde nihaî takdirin Allah’a ait oldu�u inanc�, sorumlulu�u ihmale, kâinat�n i�leyi� yasalar�n� inkâra cevaz vermez. �hmalkârl�k, sebeplerin manas�z yere yarat�ld��� fikrini do�uraca�� için reddedilmi�tir. Tevekkül akleden kalbîn, tedbir ise cehdeden bedenin ibadetidir. “Korunma tedbirlerinizi al�n”(26) diye emreden Rabbimiz, kulun tevhid ve tesbihini, “Hastaland���m zaman bana �ifa veren O’dur.”(27) diye in�aî haberle bildirmektedir. Rasûlullah (sav)’�n, “Ey Allah’�n kullar�! Tedavi olunuz! Muhakkak ki Cenab-� Hak, hem hastal���, hem de devay� yaratm��t�r.”(28) buyurmas� ise, tedavi ve tedbire kay�ts�z kal�namayaca��n�n beyand�r.
Tedbir ve tevekkül bilinci, Yûsuf Suresi’nde bütüncül olarak verilmi�tir. Hz. Yakub o�ullar�na, “Ey o�ullar�m! (�ehre) hepiniz bir tek kap�dan girmeyiniz, ayr� ayr� kap�lardan giriniz. Gerçi ben Allah'�n takdir etti�i bir �eyi sizden savamam. Hüküm yaln�z Allah'�nd�r. Ben yaln�z O'na dayand�m. Tevekkül sahipleri de ona güvenip dayans�n!”(29) söylerken, ‘Tedbirinizi al�n ve fakat Allah’�n takdirini de unutmay�n!’ telkininde bulunuyordu.
Ya�anan ifsat sadece binalar�n beton vs. kalitesinden ibaret de�ildir ku�kusuz. Bozulma, çevrenin korunmas�ndan fikrî kirliliklere var�ncaya dek hemen her alanda yayg�nd�r. Emperyal güçler taraf�ndan defalarca tekrarlanan nükleer denemeler, çevreye zarar veren kimyasal at�klar, dengeyi bozucu unsurlar olarak varl�k âlemine müdahaledir. Dünyan�n dört bir yan�nda sürekli felâketler ya�anmaktad�r. Bugün ifsat, GDO’lu g�dalardan ilaç sektörüne var�ncaya dek birçok alanda sürmektedir. Kur’ân’�n tan�m� ile bu, neslin ve ekinin ifsad�d�r. Allah’�n yaratt��� denge ve ölçünün d���na ç�k�ld�kça; varl���n yarat�l�� f�trat�na müdahale olundukça, yarat�lan her �ey, bir biçimde tepki verecektir. �er'î ayetlere müdahale gibi kevnî ayetlere müdahale de küfürde ileri gitmektir. Kur’ân ayetleri üzerinde tahrif ne ise, neslin ve ekinin ifsad� da ayn�d�r. Bu yönde müdahale, f�trata müdahale olup Allah’�n yaratmadaki yasas�ndan ho�nut olmamakt�r.
Yap� elemanlar� ve teknolojileri konusunda bunca ilerlemenin neticesinde ya�anan sonuç, e�yayla kurulan münasebet mant���n�n sorunlu oldu�unu gösteriyor. Sa�l�k, konut, �ehirle�me vb. konularda üretilen her bir ürün, yap�lan her bir ara�t�rma insan haysiyet ve onuru dü�ünülmeden geli�tiriliyorsa, burada cevap bulmas� gereken temel soru atlan�yor demektir. Kendi refah�n�n devam�n�, ba�ka toplumlara barbar sald�rganl�kla temine çal��an; açgözlülü�ü hümanizm teraneleriyle perdeleyen modern dünya, ileri teknolojisini gelecek ku�aklara hangi ahlâkî temeller üzerinde izah edecektir? Ya�anan her felâket bize bir kez daha, milletlerin paras�zl�ktan, imkâns�zl�ktan de�il, ahlâks�zl�ktan çökece�i gerçe�ini gösteriyor. Afet sonras�nda ya�anan fedakârl�k/payla��m çabas�, merhamet gözya�lar�ysa umudumuzu besliyor. Bu gerçek, her durumda yitik halkay�; anlam ve hakikatin temini mesuliyetini hat�rlat�yor.
Çok de�il on-on be� y�l öncesinin teknolojisi ile üç ayda yap�lan bir çal��ma günümüz teknolojisi ile sadece on-on be� dakikada yap�labiliyor. Ba� döndürücü h�zda bir geli�me! Merak ediyorum: On be� dakikadan arta kalan üç ay nas�l de�erlendiriliyor? Teknolojinin sa�lad��� bunca imkân daha çok kan, gözya�� i�gal ve katliamlara sebeple mucitlerin barbarla�mas�n� sa�l�yorsa �ayet, geli�me, ilerleme denilen ölüm makinalar� daha sofistike i�liyor demektir.
Burada Müslüman muhayyile, de�i�imi ve yönünü do�ru okumal�d�r.(30) Anlamaya çal��mak, giri�ilen ifsad� affetmek de�ildir! Ya�anan ifsad�n fark�nda olup müdahale etmek ve müfsitlerin yapt�klar�na mukabil Musa (as)’n�n diliyle �öyle demek gerekir: “Ey Rabbim! Dileseydin onlar� da beni de daha önce helâk ederdin. �çimizden birtak�m beyinsizlerin i�ledi�i (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu i�, senin imtihan�ndan ba�ka bir �ey de�ildir. Onunla diledi�ini sapt�r�rs�n, diledi�ini de do�ru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi ba���la ve bize ac�! Sen ba���layanlar�n en iyisisin!”(31)
Ölçü ve tart�y� eksik tutmak bir ifsat ameliyesidir. Allah’� unutup ya�ananlar� salt sebeplere indirgeme ve o sebepleri de bizatihi yaratan �lah gibi kabul etmek ise, daha büyük bir ifsatt�r. Çünkü Allah’� unutmak, ölçü-tart�y� do�ru tutmama ifsad�n�n da sebebidir.
Afetlere Dair �slâmî Bak��
Kâinatta her �ey bir nizama tabi olup yarad�l�� (f�trat) yasas� üzeredir. F�trî zemindeki ahenk, dü�üncedeki istikâmet ve tutarl�l���n imkân ve sebebidir. Kevnî ayetler, tabiattaki yerle�ik olan hâkim yasalard�r. Âlemler, en küçük organizmadan galaksilere ve nihâyet evrenin tamam�na var�ncaya dek, Rabbimizin birer ayeti olup tam bir düzen içinde hareket etmektedir. Allah (cc)’�n “Âlemlerin Rabbi” olmas�, durumu tan�mlay�c� veciz bir ifadedir.
�slâm dü�üncesinde tabiat, kölele�tirilip egemenli�e al�nacak; kendisine i�kence edilerek s�rlar� ö�renilecek, i�galle fethedilecek varl�k olarak görülmez. Allah, tabiat� kevnî boyun e�dirmeyle insan�n emrine vermi�tir. Münzel okuman�n mesuliyetiyle de tabiat, insana emanet edilmi�tir. �slâm inanc�nda tabiat, kendisiyle sava��lmas� gereken kar�� bir güç olarak de�il, insan ile ayn� yasaya tâbi olan birbirinin mü�fik yard�mc�lar� olarak görülür.
�slâm inanc�nda hiçbir �ey yoktur ki, ‘�lahi iradeden ba��ms�z’ de�erlendirilebilsin. Meseleleri, ‘�lahi iradeyle aç�klama’ya gelince, �ayet bu söylem, insanî sorumluluklar� erteleyen/örten bir bahaneye dönü�üyorsa, ku�kusuz bunun da �slâm’la alakas� yoktur. Ancak meseleler, bölünmü� bir bilinçten ziyade bütüncül bir Kur’ân okumas�yla de�erlendirildi�inde gerçek çözüme var�l�r. Seküler bak���n, dinî ilimler dünyevî ilimler ayr�ml� fasit okumas�, her meseleyi sorunlu okumaya dönü�mü�tür. Oysa �slâm bütüncül okumay� emreder. Din ile hayat�n ba��n� do�ru kurmay� emreden �slâm, sorumluluklar�n, din i�leri-dünya i�leri diye cüzlere/parçalara ay�r�lmas�n� kabul etmez. Nitekim din ile siyaset ayr�m� dahi bu bozuk anlay���n neticesidir. Dinî-dünyevî ayr�m yakla��m�, sebepleri, yarat�c�dan ayr� dü�ünmeye sevk etmi�tir. �slâm, be�erî sorumluluklar�n yerine getirilmesini ertelenemez bir kulluk vazifesi olarak görürken, hiç bir �eyin meydana gelmesini de �lahi iradeye ra�men mümkün görmez.
Kur’ân’da ortaya konulan “El-hayâtü’t-dünyâ” tasavvuru, “Ed-darul-âhire”den kopuk de�ildir. Birçok alandaki yanl�� tasavvur, modern bak���n sonucudur ve bölünmü� bilince i�aret eder. Bunun da �slâm’la alakas� yoktur. Burada, ‘do�al afetler!’ ifadesi dahi aktüelde, adeta kendili�inden olu�an/kendinde müessir manas�nda kullan�lmaktad�r. �slâm itikad�nda Allah’tan ba��ms�z, s�radan bir ‘do�a olay�’ diye bir �ey yoktur. Her bir i� Allah’�n iradesi/takdiri dâhilindedir. Ancak alt� çizilmesi gereken bir nokta, ‘Allah’�n bilmesi’ demek, kullar�n sorumlulu�unun, suçunun ortadan kalkmas� demek de�ildir. El-Âlim olan ‘Allah’�n bilmesi’, ‘mesul olmas�’ demek de de�ildir. Allah’�n bilmesi rahmetiyledir ve hayr�n tâ kendisidir. “�üphesiz ki Allah, Vâsi’dir (rahmeti ve kudreti geni�tir), Alîm’dir.” “Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.”(32) Rabbimiz hiç kimseye zulmedici, haks�zl�kla helâk edici de de�ildir.(33) Be�erin sorumsuzlu�unu �lahi iradeye fatura etmesi; insan�n sorumlulu�unu (kulluk) yerine getirmemesi; yanl���n� (günah), ‘�lahi takdir’ diye perdelemesi, dini do�ru anlamamakt�r ve de �slâm’a göre bo� fasit bir anlay��t�r.
Rabbimizin depremle neyi murat etti�ini bilmiyoruz. Durum sadece yer sars�nt�s� gibi gözükmesiyle birlikte çok farkl� sonuçlar� beraberinde getirmektedir. Her hayat; vefat veya canl�, bir ba�ka hayata/hayatlara maya olmaktad�r… Olay� salt sars�nt�dan ibaret görmek, kendi merkezinden “Âlemleri ke�fettim!” demek kadar abestir. Asl�nda bu tespit, ya�anan her olay için dü�ünülmelidir. Allah’�n afetle neyi murad etti�i tefekkür edilmelidir. Depremle harita üzerinde de�i�ikli�e var�ncaya dek co�rafî farkl�la�malar olmaktad�r. Ak�l almaz oranda göçlerle nüfus yap�s�, ekonomik dengeler, sosyal doku de�i�imi, kültürlerin transferi ve daha ba�ka de�i�imler ya�anmaktad�r. Depremi ya�ayanlar ac� ve �st�rap içindeyken, �ahitler ise körelen ibret alma ve merhamet duygular�yla yeniden canlanma f�rsat� bulmaktad�r.
Afet neticesinde psiko-sosyal aç�dan de�erlendirmeye konu çok önemli durumlar ortaya ç�kmaktad�r. Onlarca evi apartman� olan zengin birisi, bir ânda, barakams� bar�na��n sahibine g�ptayla bakacak duruma geliveriyor... Mal-mülk sahibi oldu�unu dü�ünen biri, evine giremez bir vaziyette, hasretle uzaktan seyrediyor. Derme-çatma barakams� ya�am�, g�ptayla seyredip, ideal s���nak olarak görebilme duygusu ya��yor ayn� insan. Mülkün sahibinin gerçekte Allah m�, yoksa kendisi mi oldu�unun fark�na var�yor asl�nda. ‘Melik’ olmayan�n ‘Malik’ oldu�u iddias�n�n gerçekte ne kadar da bo� oldu�unu dü�ünüyor... Hülasa bunlar, teorinin öngörüleri de�il, deprem gerçe�iyle bizatihi ya�ayanlar�n tecrübeleridir.(34)
Yaln�zca Allah’� Tevhid Etmek
Afet an�nda insanlar, ölümün so�uk yüzünü yakinen ya�arlar. Bu gerçek, insan�n f�trat zeminine dönüp yakla�t��� ând�r. Bu �artlarda insan, Allah’a ko�tu�u ortaklar�n hiçbir �eye yaramad���n�; o âna kadar güç ve kuvvet atfettiklerinin de çaresiz ve yard�ma muhtaç oldu�unu görür ve tekrarla Allah’a yönelir. Kur’ân’da buna dair çokça misal vard�r. Tarihçiler, Fil Vakas� neticesinde Kâbe’yi Rabbinin korumas� ve Ebrehe’nin ordusunun helâk olmas�n�n akabinde, mü�riklerin birkaç y�l putlara tapmaks�z�n Allah’a yöneldiklerini bildirirler. Bütün bunlar, ölüm gerçe�iyle kar��la�an insan�n, sadece Rabbine yöneldi�ine dairdir. Bu durum süreklilik arz etti�i takdirde imtihan kazan�lm��, zaafl� inançlara dönüldü�ünde ise kaybedilmi� demektir.
Her tarafta ve sadece Allah’�n an�ld��� ve yüceltilerek tevhid edildi�i bir ortam... Mal-mülk, makam, ev, araba, e�ya anlams�zla��r o ân. Afet dönemleri insanlar�n f�trat zeminine dönüp yakla�t��� ânlard�r. Dünyal�k hiçbir �eyin i�e yaramad���, enkazdan iniltilerin geldi�i ânlar, verenin de alan�n da Allah oldu�u tespihi etrafta tekrarla duyulur... ��te o ân, insan�n f�trat üzere oldu�u ând�r. Kur’ân’daki k�yamet sahnesi ya�an�r adeta.
”Yerküre kendine has sars�nt�s�yla salland���” ”Toprak a��rl�klar�n� d��ar� ç�kard���” ”Ve insan "Ne oluyor buna!" dedi�i vakit”(35) �lgili ayetlerinin ard�ndan verilmek istenen mesaj geliyor akl�m�za: ”Kim zerre miktar� hay�r yapm��sa onu görür.” ”Kim de zerre miktar� �er i�lemi�se onu görür.”(36)
Peygamberimiz (as), ya�mur, f�rt�na gibi bir tak�m olaylar kar��s�nda tedirginlik duyar ve ard�ndan, “Geçmi� kavimlerin de böylesi vak�alarla helâk edildiklerini; onlar� helâk eden Allah’�n kendilerini de helâk etmeye muktedir oldu�unu” hat�rlat�rd�. Nitekim rahmet yüklü bulutlar helâk sebebi de olabilir! Rasûlullah (s)’�n ya�anan afetler kar��s�nda Allah’a s���nmas�, imtihan�n nirengi noktas�d�r. Bu vesileyle ölümü hat�rlama, müsta�ni olmama; Allah’� tevhid ve tenzih etme uyar�s� yap�lmaktad�r.
“Onlar, her y�l bir veya iki kez (çe�itli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar m�? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret al�yorlar.”(37) Zulmedenlere eri�mekle kalmayacak fitneden sak�nmak, beyinsizlerin yüzünden helâk olmaktan Allah’a s���nmak, Müslüman�n duyarl�l�k alan�d�r.
Ya�ad���m�z her ibretlik imtihan, “Dünyaya sar�lman�n, dü�mekte olan uçaktaki yolcunun koltu�una s�k� s�k�ya sar�lmas� gibi” beyhude bir çaba oldu�unu gösterir. Evi-bark� y�k�lan; dünyada sahip oldu�u her �eyi toprak alt�nda kalanlar�n durumu, “Bir varm�� bir yokmu�…” masal tekerlemesini hat�rlat�r insana. Ya�anan imtihanlar, ya�am� bir yolcu gibi görenlerin ve evini s�rt�nda ta��yanlar�n gerçek zenginler oldu�unu bir kez daha hat�rlat�r... Allah için ya�anmam�� hayat, bo�a geçirilmi� bir hayatt�r. Anlaml� olan, �slâmî bak���n öngördü�ü bu zemindeki tefekkürdür.
Ölüm Gerçe�i ve �mtihan
Bu tür felâketlerde iki kavram öne ç�k�yor: Ölüm ve imtihan… Ölüm ve imtihan gerçe�i nas�l bir anlam yüküne sahip, nas�l bir derinlik kazan�yor böyle zamanlarda? Ya�anan her felâket, insanî s�n�rlar�m�z� bize hat�rlat�yor. Keza insan, ‘sorumlu’, ‘s�n�rl�’; ‘malum’ ve ‘mesul’ bir varl�kt�r.
Depremle insan, geride kalanlar�n, vefat edenlerden ölüme daha uzak/emniyette olmad��� gerçe�ini bizatihi ya�ar. Bütün yarat�lm��lar�n fânili�i hiç ku�kusuz insano�lu için de geçerlidir. Tüm beklentilerini dünya ya�am�na ba�layan insan için ölüm, bir felâkettir. Ahiret inanc�ndan uzak olan insan�n ölüm üzerine dü�ünmesi; kendisine ölümden bahsedilmesi, ölümden beter korku sebebidir. Hiç ölmeyecekmi� gibi ya�ayan ve s�n�rs�z hazza talip olan insan�n durumu, yemek için bala dalan, sonra da ç�kamay�p ölen kar�ncaya benzer.
�slâmî muhayyilede ölüm yok olu� de�il, en büyük rahmet ve lütuf hanesine geçi�in kap�s�d�r. Ölüm, ebedî hayat için dirili�tir bir anlamda. Ölüm gerçe�inin nas�l bir anlam yüküne sahip oldu�unu, yan� ba��n�zdaki birini kaybedince daha iyi anlars�n�z. O ân, ölüm ile ya�am aras�ndaki karma��k duyguyu; kelimelerin kifayetsizli�ini ya�ars�n�z. Ve ö�renirsiniz neticede, “Ya�amak, ölmektir günü geldi�inde!”
“O ki, hanginizin daha güzel davranaca��n� s�namak için ölümü ve hayat� yaratm��t�r. O, mutlak galiptir, çok ba���lay�c�d�r.”(38)
“Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'�n iznine ba�l� olmas�n. (Ölüm), belli bir süreye göre yaz�lm��t�r.”(39)
Uza��m�zda sand���m�z hele kendimize hiç yak��t�rmad���m�z gerçek, ölüm gerçe�idir. Yak�nl���yla s�cak, etkisiyle so�uk yüzünü gösteren ölüm, körelmi� kalplerin harekete geçmesi için ça�r�d�r insano�luna. Ölümü unutan insan, Allah’� hesaba katmadan ya�amaya ba�lam�� demektir. Ölümü unutmak, Allah’� unutmakt�r.
Ölüm, ölüm bilincine sahip olanlar� hayattan koparmaz. Mümin de ölüm korkusuyla ya�amaz. Mümin’in korkusu, psikolojik olarak ölmekten de�il, ebedî hayata, hesap gününe haz�r olup-olmama sebebiyledir. Korku ve umut… Bunu ki�ide sa�layan inanç tevhid akidesidir. Ki�inin tek ba��na kald��� zamanki hali, onun gerçek halidir. Ölümün f�trî zeminde dü�ünülece�i ân, ki�ili�in dolay�s�yla ki�i ahlâk�n�n gerçek boyutuna ���k tutar. Bu ân, ölüm üzerine tefekkür aç�s�ndan son derece de�erlidir. �nsan, tek ba��na oldu�u zaman ve mekânlarda nas�l davran�yorsa hakikatte ‘o’dur. Ahiret-tevhid ili�kisinin can al�c� noktas� da buras�d�r. �nsanlar�n görmedi�ini, duymad���n� Allah görür, duyar ve bilir! ��te bu, kimli�in gerçek zamanl� ya�and��� ând�r ve ölüm hakikatini sahici bir zeminde tefekkür etmenin bulunmaz imkân�d�r.
�nsan, ölümle ya�am�n� kaybeder ancak hayat�n� kaybetmez. Dünya ya�am�n�n sona ermesi ebedî hayat�n sona ermesi demek de�ildir. Bu aç�dan ölüm, be�erin, ebedî hayata aç�lan anlam kap�s�d�r. “Her canl� ölümü tadacakt�r.”(40) Hiçbir insan�n istisna edilmedi�i bir hakikat yüzümüze hayk�r�l�yor. Ey insanlar! Aran�zdan peygamberlerin de istisna edilmedi�i her canl� ölümü tadacakt�r! Varolu�un kendisi kadar önemli bir gerçe�in alt� çiziliyor burada. �lahi adalete i�aret eden bir ba�ka ayet içimizi ferahlat�yor:
“K�yamet günü yapt�klar�n�z�n kar��l��� size tastamam verilecektir… Bu dünya hayat� ise aldatma meta�ndan ba�ka bir �ey de�ildir.”(41) Ayetin telkin etti�i mesaj, kayg�yla beraber umudumuzu besliyor.
“Nerede olursan�z olun ölüm size ula��r; sarp ve sa�lam kalelerde olsan�z bile!"(42)
"Biz, topra��n onlardan neleri eksiltti�ini kesinlikle bilmekteyiz. Yan�m�zda o bilgileri koruyan bir kitap vard�r.”(43)
“Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!”(44)
Ölüm, hiçlik, yok olu� de�ildir. Ölümün s�rr�, var olman�n s�rr�yla ayn�d�r. Ölümü, gerçekte hayat� anlayanlar anlayabilir. Ölüm yokmu� gibi ya�amak, Allah’� unutmakt�r. Allah’� unutmak, anlams�zla�mak; yeniden dirilmeyi, hesab�, ceza ve mükâfat� dü�ünmeden ya�ama gafletidir. Öte kayg�s� olanlar için as�l önemli olan ne zaman ölündü�ü de�il, hangi hâl üzere ölündü�üdür. Ölümün bizi nerede bekledi�i belli olmad���na göre, bizim ölümü her yerde beklememiz gerekir. Ölümü beklemek, ölüm sonras� için haz�rl�kl� olmay� gerektirir.
Peygamberimizin (as), “Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hat�rlay�n�z.”(45) emri, kalpleri harekete geçiren bir uyar�d�r. “Bize nasihat et ey Allah’�n Rasûlü” diyen Hz. Ömer’e hitaben Peygamberimiz (as): “Nasihat olarak ölüm sana yeter, ey Ömer!” diye cevap veriyordu. Hz. Ömer’in, unutmak istemedi�i bu ifadeyi, evrak mühürledi�i yüzü�ünün üstüne yazd��� rivayet olunur. E�er ki bir insan ölümden ibret ve nasihat alm�yorsa; bil ki, ba�ka hiç bir �eyden ibret ve nasihat almaz.(46)
Sonuç
Tevhid, Kur’ân’�n ana mesaj�; bütün meseleleri do�ru anlaman�n mihveridir. Tevhid, e�yay� ait oldu�u yere koyma, �irk ise e�yay� yerinden etme yani Allah’� hakk�yla takdir etmemedir. Meselelere sa�lam bir inanç ekseninde bakma, afetlerin do�ru okunmas� için de geçerlidir. Zira kullu�u Allah’a has k�lman�n ertelendi�i her i� fasittir. Bu kayg�y� erteleyecek hiçbir çaba �er’ân hüsn-i kabul görmez. Ya�an�lan her mesele akidevî olmayabilir ancak hiçbir mesele yoktur ki, akideyle münasebeti kopar�larak ele al�nabilsin.
Her imtihan gibi depremlerin de, tasavvurdan taakkul ve tezekküre var�ncaya dek, hakikat ekseninde de�erlendirilecek yönleri vard�r. Ve her yeni günün; ya�anan her musibet ve imtihan�n yeni okuma ve tan�mlamaya; hülasa f�khedilmeye; tecdit bilinciyle de�erlendirilmeye ihtiyac� vard�r.
Deprem gerçe�inden hareketle, ya�anan hiç bir afet, özü itibariyle ikram/rahmet olmad��� gibi azap, cezaland�rma da de�ildir. Allah’�n kevnî ayetleriyle farkl� imtihanlar� ya�ayan insan, depremi de bir imtihan olarak ya�ar. ‘Tevekkül’ ve ‘Tedbir’ ekseninde anlay�� fark�, ya�anan� ikram/rahmet k�labilece�i gibi ceza ve azaba da dönü�türebilir. Ya�ad���m�z imtihanlar� biz belirlemiyoruz ancak imtihan kar��s�ndaki tavr�m�z bizim kullu�umuzdur.
Teolojisini hurafeden, ideolojisini sekülarizmden alan iki cehenneme davetkâr söylemler ku�atmas�nda insan, anlam ve hakikat aray���ndad�r. Seküler okuma ile muharref mant���n ifsat edicili�ine mukabil �slâmî bak��, afetlerin, �lahi iradeden ba��ms�z telakkisi gibi ölçü ve tart�n�n ihmalini de reddeder. �slâmî bak��, insan� bir kez daha anlam ve hakikate davet eder.
Kaynak
Ramazan Yazçiçek, “Afetler, �lahi �radeden Ba��ms�z Telakkiler ve �hmaller -‘Tevekkül’ ve ‘Tedbir’ Ekseninde �slâmî Bak��-”, Umran, �stanbul Mart 2023, say�: 343, s. 27-36.
Dipnotlar
1 Bk. Tâ-Hâ, 20/120-121; A’râf, 7/12; Sâd, 38/75-76.
2 “Ben, cinleri ve insanlar� ancak bana kulluk etsinler diye yaratt�m.” (Zâriyât, 51/56).
3 �leri okumalar için bk. Ramazan Yazçiçek, “Ekinin ve Neslin �fsad� Ba�lam�nda Ekolojik Dengede Bozulma ve Kültürel Yozla�ma” �LKAV, panel, Ankara 6 Nisan 2008.
4 Yûsuf, 12/3; Tâ-Hâ, 20/99, 128; A’râf,7/101; Zâriyat, 51/52-53; Fât�r, 35/42-43; Bakara, 2/118; Âl-i �mrân, 3/137-140; Kasas, 28/83.
5 Bk. Enfâl, 8/28; Kehf, 18/7; En’âm, 6/53; Tegâbün, 64/15; Bakara, 2/155; A'râf, 7/ 94-95; Âl-i �mrân, 3/179, 186.
6 Mülk, 67/2; Bk. Ankebût, 29/2.
7 Âl-i �mrân, 3/186.
8 �brahim, 14/33.
9 Hadîd, 57/2-4.
10 Bk. En’âm, 6/29.
11 Bk. Casiye, 45/29; Kehf, 18/49.
12 Bk. https://doi.org/10.5281/zenodo.4399131 (Eri�im: 20.02.2023).
13 Bk. Nisâ, 4/93; Enfâl, 8/16; Fetih, 48/6; Nahl, 16/106; Bakara, 2/57-61, 88-92; A‘râf, 7/152; Tâ-Hâ, 20/80-90 (�lyas Üzüm, “Gazap”, TDV �slâm Ansiklopedisi, (I-XLIV), �stanbul, 1996, cilt: 13, s. 434-435).
14 Bk. Ahzâb, 33/11; Zilzâl, 99/1-5.
15 “Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulundu�unuz, o gemiler de içindekileri tatl� bir rüzgârla al�p götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden ne�elendikleri zaman, o gemiye �iddetli bir f�rt�na gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre ku�at�ld�klar�n� anlarlar da dini yaln�z Allah’a halis k�larak: «Andolsun e�er bizi bundan kurtar�rsan mutlaka �ükredenlerden olaca��z» diye Allah’a yalvar�rlar.” (Yûnus, 10/22).
16 Rahmân, 55/29.
17 Enbiyâ, 21/69; Bk. Hûd, 11/44.
18 Enfâl, 8/17.
19 Kasas, 28/24.
20 Hûd, 11/84.
21 Kamer, 54/49.
22 Rahmân, 55/7.
23 Yûnus, 10/100; “�üphesiz Allah kat�nda hayvanlar�n en kötüsü, dü�ünmeyen sa��rlar ve dilsizlerdir.” (Enfâl, 8/22).
24 Mülk, 67/10.
25 Bakara, 2/44, 76, 242; Bk. Hûd, 11/51; Kasas, 28/60; Yûsuf, 12/109; Mü’min, 40/67.
26 Nisâ, 4/102; Bk. Nisâ, 4/71.
27 �u’arâ, 26/80.
28 Ebu Dâvûd; Tirmizi; �bn-i Mace; (Hadislerle �slâm, Heyet, (I-VII), D�B, �stanbul, 2017, cilt: 1, s. 671).
29 Yûsuf, 12/67.
30 Bk. Ramazan Yazçiçek, “De�i�im Gerçe�i ve �slâmî Bak��”, Soru�turma: Koronavirüs ve �nsan�n Anlam Aray���, Haksöz, 2020, say�: 349-350, s. 9-12.
31 A’râf, 7/155.
32 Bakara, 2/115; Mülk, 67/14.
33 Bk. Kehf, 18/49; Bk. Hûd, 11/117.
34 Ramazan Yazçiçek, “Van Depremi, �lâhî �radeden Ba��ms�z Telakkiler ve �hmaller”, röportaj: Fatih Bütün, Nida, 2012, say�: 151, s. 41-50.
35 Zilzâl, 99/1-4.
36 Zilzâl, 99/7-8; Bk. Casiye, 45/15; A’râf, 7/8; Bakara, 2/81.
37 Tevbe, 9/126.
38 Mülk, 67/2.
39 Âl-i �mrân, 3/145.
40 Âl-i �mrân, 3/185.
41 Âl-i �mrân, 3/185.
42 Nisâ, 4/78.
43 Kaf, 50/4.
44 Hicr, 15/99.
45 Tirmizî.
46 Bk. Ramazan Yazçiçek, “Ölüm Üzerine Tefekkür”, Nida, 2022, say�: 211, s. 4-12.