TOKAD'ın "Seyyid Kutub" seminerinden notlar

TOKAD Niksar Temsilciliğinde 20. yüzyılda İslam coğrafyasındaki İslami uyanış sürecinin en önemli aktörlerinden Şehid Seyyid Kutub’un hayatının, düşüncelerinin, mücadelesinin ve örnekliğinin anlatıldığı bir seminer düzenlendi.

05-04-2012


Semineri sunan İlyas Çetin, konuşmasının başlangıcında; Seyyid Kutub’un akademisyen, yazar, bürokrat ya da siyasetçi olarak çok önemli dünyevi imkânlar içerisinde olabilecekken, inandığı değerler uğrunda darağacını göze alabilmiş olmasının, dünyevileşmenin sınır tanımadığı günümüz Müslümanları için üzerinde önemle durulması gereken bir tanıklık olduğunu vurguladı.

Çetin, konuşmasının devamında Malik bin Nebi’nin İslam coğrafyasındaki sömürgeciliği emperyalist tutumlardan ziyade Müslümanların ümmet zindeliğini yitirmeleri ve sömürüye müsait bir yapıda olmaları ile açıklamasının önemli bir tespit olduğunu belirtti. Bu durumla ilgili olarak Cemaleddin Afgani’nin üzerinde ısrarla durduğu; “1) İstibdata karşı olunmalıdır, 2) Kur’an ve sahih sünnete dönülmelidir, 3) Yeniden içtihat yapılmalıdır, 4) İslam dini bidat ve hurafelerden arındırılmalıdır, 5) Sömürgecilerle mücadele edilmelidir” yaklaşımının son dönem İslami uyanış önderlerinin olduğu gibi; Seyyid Kutub’un da her türlü zulme, istibdata ve sömürüye karşı mücadelesini özetleyebilecek temel argümanlar olduğunu söyledi.

İslam coğrafyasını etkileyen pek çok problem hakkında İslami bir bakış açısı ile kendine has sistematik bir düşünce sistemi inşa edebilmiş olması, düşünce sistemindeki pek çok yaklaşımın Müslüman düşünür ve entelektüelleri tarafından yoğun biçimde kullanılmış olması, düşüncelerinin ve eserlerinin İslam dünyasının pek çok yerinde faaliyet gösteren yapılanmalara esin kaynağı olması ve Türkiyeli Müslümanların sağcı, devletçi, milliyetçi ve mukaddesatçı kirlerden arınarak bağımsız bir İslami kimliğe yönelmelerinde çok önemli bir etkiye sahip olması nedeniyle Kutub’un düşüncelerinin ve mücadelesinin bilinmesinin önemli olduğunu ifade eden Çetin, daha sonra kısaca Seyyid Kutub’un hayat hikayesini özetledi.

İslami kimliğin netleşmesinde Seyyid Kutub’un önemli katkıları olmuştur

Daha sonra çeşitli düşünür ve yazarlarca Kutub’un düşünsel aşamalarının farklı şekillerde değerlendirildiğini belirten Çetin, genel olarak düşünsel gelişiminin seküler bir zihinle eserlerini verdiği milliyetçi-dindar kimliğe sahip olduğu, 1940’lı yıllardan sonra İslami kimliğe yöneldiği ve 1960 sonrası olgunluk dönemi olmak üzere üç aşamada incelenebileceğini belirterek bu aşamalarla ilgili olarak şunları söyledi: “1. dönemde Dikenler, Köyden Bir Çocuk ve Sihirli Şehir gibi edebi eserler verdi. Taha Hüseyin ve özellikle batılılaşmanın savunucularından Abbas Mahmud el-Akkad gibi yazarlar bu dönemdeki düşünceleri üzerinde etkili oldu. 2. dönemde ise Mevdudi ve Nebhani’nin düşüncelerinden etkilendi ve Müslüman Kardeşler teşkilatı ile birlikte hareket etti. Bu dönemde kaleme aldığı Kur’an’da Edebi Tasvir, Kur’an’da Kıyamet Sahneleri, İslam-Kapitalizm Çarpışması ve İslam’da Sosyal Adalet gibi eserleri; onun artık hayatı ve olayları İslami bir perspektifle değerlendirdiğinin göstergesiydi. 3. dönemde ise hayatı boyunca sürdürdüğü Kur’an, hadis, fıkıh, kelam, tarih ve toplum değerlendirmeleri üzerine yaptığı araştırmalarını geliştirdi ve Kur’an merkezli bir anlayışa ulaştı.

Bu anlayış çerçevesinde kaleme aldığı “Yoldaki İşaretler” kitabı ile dünyadaki tüm İslami hareketler için çok ciddi bir açılım sağladı. Bu dönemde ulaşmış olduğu ‘Kur’an’ın asıl kaynak ve temel belirleyici olduğu, itikadi kabullerin zanna dayanmaması gerektiği, İslami mücadele yönteminin tevhidi ilkelere ve Kur’ani esaslara aykırı olamayacağı, yaşadığımız güncel sorunlarla ilgili “sahife fıkhı” olarak nitelendirdiği geleneksel yaklaşımların çözüm üretemeyeceği, bunun için “hareket fıkhı” adı altında yeni içtihatlar yapmanın gerekliliği, egemen cahili anlayış ve düzenlere karşı tevhidin canlı tanıkları olacak ümmetin asırlardır tarihin dışında kaldığı, ümmeti ve ümmet bilincini yeniden yeşertmek için öncü bir cemaatin zorunlu olduğu’ gibi tespitleri dönemi için oldukça ileri bir düşünsel gelişimi ifade ediyordu. O, Fizilal’il-Kur’an’ın son üç cüzünü bu anlayış çerçevesinde yazdı, ilk on bir cüzü yeniden gözden geçirdi.  Ancak onun bu yaklaşımları onu tanımadan reddedenlerce de,  tanımadan sevenlerce de anlaşılamadı.”

Konuşmasının devamında Kutub’un düşünce sisteminin üzerine bina edildiği akide, cahiliye, tevhid-şirk, uluhiyet-ubudiyet, cihad, Öncü Kur’an Nesli gibi temel kavramlar hakkında açıklamalarda bulunan Çetin, daha sonra Türkiye’deki Müslümanlar üzerindeki etkisinden bahsederek şu tespitlerde bulundu: “Türkiye’de ilk defa İslam’da Sosyal Adalet kitabı o dönemde Türkiye’de güçlenen sosyalist etkiyi kırmak amacıyla Diyanet Teşkilatı tarafından pragmatik hesaplarla tercüme edildi. Ancak Hilal Dergisindeki yazılar ve şahadeti hakkındaki haberlerle Kutub, Türkiyeli Müslümanlarca tanınmaya başlandı. Daha sonra Diriliş, Tohum, Düşünce, Şura, İslami Hareket, Tevhid ve Hicret dergilerinde O’nun düşünceleri ile ilgili yazılar kaleme alındı. Onun düşünceleri ve eserleri Türkiye’deki tevhidi uyanış sürecine çok önemli katkılar sağladı. Eserleri okunuyor, düşünceleri tartışılıyor ve Türkiyeli Müslümanlar bağımsız bir İslami kimliğe yöneliyorlardı. Onun düşünceleri Türkiyeli Müslümanların Kur’an’a yönelmelerinde ve Kur’an ile aralarında oluşan mesafenin azaltılmasında ve giderilmesinde çok ciddi katkılar sağladı.”

Seyyid Kutub’a yönelik eleştiriler üzerinde duran Çetin şunları söyledi: “Seyyid Kutub’un artık aşıldığını söyleyerek İslami kimliklerinden eski cahili anlayışlarına geri dönenlerin; "3. dünya ideologu" ya da "soğuk savaş dönemi İslamcısı" gibi ithamları ya da mezhepçi ve mukaddesatçı kesimlerin "reformistlik, mezhepsizlik, sapkınlık, sosyalistlik hatta kafirlik gibi" hezeyanları haddini bilmez yaklaşımlar olması nedeniyle üzerinde durulmayı dahi hak etmemektedir. Ancak samimi niyetlerle yapılan cahili toplumdan kaynaklanan sorunları görmezden geldiğine dair "reddiyecilik", düşüncelerinin Mısır şartlarında yaşamış olduğu zor şartlar ve işkenceler neticesinde keskinleştiği, dolayısıyla Türkiye şartlarına uymadığını söyleyen "yerellik" ve Müslüman olduğunu söyleyen insanlara yönelik “tekfircilik” eleştirisi üzerinde durulabilir. Onun düşünceleri ve yaşam mücadelesi bütüncül olarak incelendiğinde birinci eleştirinin gerçeği yansıtmadığı görülecektir. Kutub, o dönemde Mısır’daki pek çok hareketin sahiplendiği bazı meseleleri İhvan’ın da milli meseleler olarak sahiplenmesine karşı çıkıyordu. O’na göre toplumsal sorunlar akide temelinde çözüme kavuşabilirdi. Akidenin temel alınmadığı hiçbir toplumsal çözümleme sağlıklı sonuçlar doğuramazdı. "Cahiliye Toplumu", "Öncü Kur'an Nesli" ve "Akidevi Netlik" gibi temel tezleri ise İslam'ın evrensel mesajından beslenmektedir. Bu nedenle ona yönelik “yerellik” eleştirisi de haklı bir eleştiri değildir. İlginçtir, Türkiye şartlarına uymamakla eleştirilen Kutub, Mısır’da da düşüncelerini Hint alt kıtasından ithal ettiği, bu nedenle de Mısır şartlarına uymamakla eleştirilmiştir. “Tekfircilik” eleştirisi ise takipçisi olduğunu söyleyen selefi eğilimli bazı kişi ve grupların onun düşüncelerini yanlış yorumlamalarından kaynaklanmaktadır. Seyyid Kutub vahye dayanmayan toplumları "cahiliye toplumu" olarak nitelendirmektedir. O günümüzde Müslümanların cahili ulus toplumlar tarafından kuşatıldığını belirtirken bir durum tespiti yapıyordu. Ona göre vahyin egemen olmadığı ancak bireysel bazı ibadetlerin yapılabildiği toplumları "İslam Toplumu" olarak nitelendirmek doğru değildi. Oysa Müslüman olduğunu söyleyen fertleri tek tek tekfir etmek gibi bir anlayışı bulunmamaktadır.”

Son olarak onun çileli, meşakkatli, işkencelerle dolu bir hayat yaşamasına rağmen inancından asla taviz vermediğini, tağutlardan özür dilemektense darağacını tercih ettiğini, düşüncelerinde farklılaşmalar olmasına rağmen bunun çelişki ve tutarsızlık olarak değil devrimci bir gelişim ve zihinsel dönüşüm şeklinde olduğunu belirten Çetin, Türkiyeli Müslümanlar olarak her türlü cahili kirlilikten arınarak İslami bir kimlik ve inkılapçı bir anlayışa yönelmemizde çok büyük katkılarının olduğunu belirtti. Çetin, onu anlamanın ancak İslam davasının bir neferi olmakla ve günümüzdeki her türlü zulüm, haksızlık ve adaletsizliğe karşı tavır almakla mümkün olabileceğini vurgulayarak konuşmasını tamamladı.

Çetin’in konuşmasının ardından TOKAD tarafından hazırlanan Seyyid Kutub belgeseli ile Seyyid Kutub’un kendi sesinden mahkemedeki konuşmasının yer aldığı video gösterimi yapıldı ve program sona erdi.

(Haber: Zehra Uçma)

Etiketler : #TOKAD'ın   #Seyyid   #Kutub   #seminerinden   #notlar   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN