Rasûlullah’ın sünneti ve Erdoğan

Nasıl denir; Rasulullah’ın sireti/sünneti ordaysa Erdoğan’ın ortaya koymuş olduğu siyasi ameller de buradadır. Başta da ifade etmeye çalıştığım gibi, söylenen söz amel ile karşılık bulmalı ki bir kadri kıymeti olsun…

08-11-2016


Söz ve amel birlikteliği insanın söylemlerindeki samimiyeti belirlemenin en önemli kıstaslarındandır belki de… Söylenen sözlerin muhataplar nezdinde tesir bırakabilmesi ve samimiyeti ancak söz sahibinin şahsında amelin o sözü desteklemesiyle mümkündür. Sahabe olan Said bin Âmir’in Hz. Ömer’e dediği gibi “Sözlerin en hayırlısı amelin doğruladığı sözdür.”  Söylenen sözlerin hem kullar hem de Allahu Teâlâ katında bir kıymet bulabilmesi için onun amel ile desteklenmesi zarurettendir.  Söz ile amel tutarlılığının önemini Allah Saf Suresi’ndeki şu kavliyle beyan etmiştir:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” 

Müslümanlar olarak sarf ettiğimiz her sözden sorumluyuz. “Hiç bir melek bulunmasın ki insanoğlunun sarf ettiklerini kayda almasın.”(Kaf 18) Yine aynı şekilde söylenen/sarf edilen söz eğer ki amel ile karşılık bulmazsa bu, kişiye günah olarak yetecektir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın el-Cezire'ye verdiği demeç sırasında sarf ettiği bir cümleyi değerlendirmeye almak istiyorum. Erdoğan’ın el-Cezire televizyonuna yaptığı konuşmada “Hazreti Muhammed'in ve O’onun sünnetinin kendisinin yol haritası olduğunu, bu sünneti yaşamaya çalıştıkça hatalardan uzaklaştığını söylüyordu.”(http://www.ntv.com.tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-el-cezireye-konustu,yZ550n8DzkCVHbF2cBfdTA)

Nasıl denir; Rasulullah’ın sireti/sünneti ordaysa Erdoğan’ın ortaya koymuş olduğu siyasi ameller de buradadır. Başta da ifade etmeye çalıştığım gibi, söylenen söz amel ile karşılık bulmalı ki bir kadri kıymeti olsun…  Günümüze kadar sıhhatli rivayetler yoluyla bize ulaşan Rasulullah’ın hayatı/sünneti aslında Erdoğan’ın bu söylemindeki samimiyeti ortaya koyacaktır bir nevi… Hani ne demiştik; sözlerin en hayırlısı ve Allah nezdinde geçerliliği olan söz, amelin doğruladığıdır. Yani kısacası söz ispat ister. Buyurun Erdoğan’ın ortaya koymuş olduğu ameller Rasulullah’ın sünnetinde karşılık buluyor mu birlikte bakalım? Gerçekten izlediği yol Rasulullah’ın yolu mu birlikte değerlendirelim?

- Bir tarafta Allah’ın düşmanlarını asla dost olarak kabul etmemiş, Allah’a, Rasulü’ne düşmanlık besleyenleri kendisine düşman bellemiş ve onların memnuniyeti için İslam’dan asla ödün vermemiş bir Peygamber, diğer tarafta ise Allah’ın düşmanlarını dost belleyen, onların memnuniyeti için İslam’dan ve değerlerinden fazlasıyla ödün veren bir yönetici…

- Bir tarafta “Allah’ın yardımı ne zamandır?” diyecek kadar şiddetli eziyet ve işkencelere maruz kalmış olmasına rağmen, yardımı sadece ama sadece Allah’a hasreden bir Peygamber, diğer tarafta ise süper güç devletlere el açan, onlardan yardım bekleyen ve her türlü anlaşmayı gerçekleştiren bir yönetici…

- Bir tarafta “Zalimlere meylederseniz size ateş dokunur” ayeti kerimesi gereği, zalimlerin dimdik karşısında, mazlumların ise yanı başında duran bir Peygamber, diğer tarafta ise zalimlerle işbirliği yaparak Müslüman kanı akıtılmasına yarım kelime dahi olsa katkı sağlayan ve mazlumların yakarışlarına kulak tıkayan bir yönetici…

- Bir tarafta Allah’ın dinini boğazlanmak pahasına da olsa ikame etmek için gönderildim diyerek Allah’ın dinini hayata hâkim kılmayı amaçlayan ve hâkimiyeti sadece Allah’a hasreden bir Peygamber, diğer tarafta ise laikliğin propagandasını yapan, hükmetme yetkisini Allah’tan alıp beşeri sisteme veren ve bunu savunan bir yönetici…

- Bir tarafta “Allah’ın hükümleriyle aralarında hükmet” ayetine muhatap olup insanlar arasında Allah’ın razı olacağı hükümlerle hükmeden, başka bir hükme asla tevessül etmeyen bir Peygamber, diğer tarafta ise demokrasinin acı meyvelerinden özgürlük ve çağdaşlık safsataları altında Allah’ın hükümlerini hayattan kovan bir yönetici…

- Bir tarafta Müslümanın namusuna uzanan elden hesap sormak için orduları seferber eden bir peygamber, diğer tarafta ise söz konusu Müslümanların değerleri olduğu vakit reel politik bahanesi ardına sığınarak uzaktan uzağa sadece kıytırık ve bilindik açıklamalarla yetinen bir yönetici…

- Bir tarafta “kim bir Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmeden sabahlarsa bizden değildir diyen ve Müslüman kardeşinin derdini kendi derdinden ayırmayan bir Peygamber, diğer tarafta ise Keşmir’i, Doğu Türkistan’ı, Irak’ı, Filistin’i ve hemen yanı başımızdaki Suriye’yi görmezden gelen, yükselen imdat feryatlarına icabet etmeyen bir yönetici…

- Bir tarafta çekmiş olduğu onca eziyete rağmen kâfirlerle işbirliğini reddeden bir peygamber, diğer tarafta ise kâfirlerin şer masalarına oturmuş Müslümanların değerleri üzerine pazarlık yapan bir yönetici…

Erdoğan ve onun gibi yöneticilere sorarım:

Rasulullah’ın hayatının hangi safhasında ve sünnetinde Allah’ın mülkünde Allah’ın sözünü kovan sistem olan laikliğe ve demokrasiye rastlayabilirsiniz? 

 Söyler misiniz Rasulullah hayatının neresinde Allah’ın düşmanlarını dost edinmiştir? 

Nerede ve ne zaman bir beldemizin işgaline göz yummuştur? Yine kurtarılmayı bekleyen feryat sahiplerine sırtını dönmüştür?

Kella!! Rasulullah’ın hayatının hiçbir yerinde bunlara rastlayamazsınız. 

Ama siz ey yöneticiler. Sen ey Erdoğan!

Siz de kâfirlerin tezgâhlarına karşı kıyam edip Müslümanların yanı başında saf tutabildiniz mi? Hayır. Bilakis siz; Suriye’de beton yığınların altından yükselen feryatlara kulak tıkadınız. Mescidi Aksa’nın semalarını kapsayan “içinizde hiç adam gibi adam yok mu?” nidalarına tepkisiz kaldınız. Sair beldelerimizde zulme uğrayan Müslüman kardeşlerimize yardım eli uzatmak yerine zulmü reva gören kanlı elleri tutarak Müslümanlara ihanet ettiniz. Şühedanın kanları üzerinden ucuz pazarlıklar yaparak Gasıp Yahudi varlığı İsrail ile anlaştınız ve Allah’ın düşmanlarını dost bellediniz.

Rasulullah’ın fiilleri ordaysa Erdoğan’ın ortaya koyduğu amelleri de burada. İnsaflı bakan kim diyebilir ki Erdoğan’ın yol haritası Rasulullah’ın sünneti ile aynıdır. Bunu söyleyebilmek için insaf fakiri olmak lazım. Bu arada siz kıymetli okurlar arasında bana Rasulullah’ın müşriklerle yapmış olduğu Hudeybiye anlaşmasını hatırlatmak isteyenleriniz olacaktır. Hemen ifade edeyim başından sonuna kadar vahyin kontrolünde gerçekleşmiş olan, taviz namına bünyesinde zerre miktarını dahi barındırmayan bilakis izzet dolu Hudeybiye Anlaşması, İslam’dan ödün vererek siyaset yapanların ileriye sunacakları delil olmaktan beridir. Tavizkarların Hudeybiye anlaşmasını siyasi amellerine delil olarak göstermeleri Hudeybiye’ye, anlaşmanın sahibi Rasulullah’a ve Müslümanlara iftiradır. 

Ezcümle olarak derim ki, Erdoğan ve onun gibi yöneticilerin gittiği yol Rasulullah’ın yolu değildir. Bilakis onların revan oldukları yol Allah’ın düşmanlarını memnun eden yoldur. Biz Rasulullah’ın kutlu metodundan fersah fersah uzak bir yol izleyen, kâfirlerin yörüngesinde hareket eden yöneticiler istemiyoruz. Bilakis Rasulullah’ın yolunu takip ederek Müslümanların gözyaşlarını dindirecek, kardeşlerinin canını Batılılardan daha muazzez belleyerek ordularını kardeşleri için hareket ettirecek ve satvetiyle düşmana korku salacak Raşid Halifeler istiyoruz. Çünkü Raşidi Hilafet Rasulullah’ın miras bıraktığı yönetim ve müjdelediği hakikattir.

Vesselam

Abdullah İMAMOĞLU/Köklü Değişim

Etiketler : #Rasûlullah’ın   #sünneti   #ve   #Erdoğan   
YORUMLAR
  • HUSEYİN ŞAŞMAZ   09-11-2016 00:07

    SENİN MÜSLÜMANLIĞINI ALLAH DAHA IYI BİLİR, fakat, senin zahirin bizi ilgilendirir ! Türkiye’deki yöneticiler ve parti liderleri laikliğe, demokrasiye, cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlılıklarını sözleriyle ve fiilleriyle sürekli göstermektedirler. Başka bir ifade ile onlar bu halleriyle küfre bağlılıklarını göstermiş olurlar. Buna rağmen bazı Müslümanlar hâlâ bunları savunurlar ve şöyle derler: “Bunların kalplerinde iman vardır ve niyetleri iyidir. ” Bunlara cevap ve örnek olması açısmdan Resulullah (S.A. V.) amcası Abbas’a karşı olan tutumunu gösterebiliriz. Resulullah (S.A.V.) Bedir savaşında Müslümanlara şöyle seslendi: “Haşim oğullarından ve başkalarından bazılarının zorla savaşa getirildiği ve bizimle savaşmak istemediklerini öğrendim. Kim Haşim oğullarından biriyle karşılaşırsa onu öldürmesin, kim Ebu El Buhturi bin Hişam veya Abbas bin Abdulmuttalible karşılaşırsa onları öldürmesin, bunlar zorla savaş meydanına getirildi ” Abbas ve diğer sayılan kişiler esir alındı. Mekke Devleti fidyeyle esirleri kurtarmak için Resulullah (S.A.V.)’le görüşmeler başlatınca, Resulullah (S.A.V.)’in amcası Abbas’tan ve diğer akrabaları için yüz altın Okıyya isteyince Abbas Resulullah (S.A. V.)’a “savaştan önce Müslüman idim ”deyince Resulullah (S.A.V.) ona şöyle dedi: “Senin müslümanlığını Allah daha iyi bilir, eğer dediğin gibi isen Allah seni ödüllendirir. Fakat, senin zahirin (görünüşün) bizi ilgilendirir. ” Halbuki Resulullah (S.A.V.) Abbas’ın savaşa zorla getirildiğini bildiği gibi onun müslümanlığını da biliyor olmalıdır. Fakat, Resulullah (S.A.V.) zahire göre hareket etmiştir. Ayrıca, bu uzun rivayetin siyakında Abbas “bende para yok" deyince Resulullah (S.A.V.) “Sen ve hanımın Ummul Fadl filan yerde sakladınız” Abbas bunu duyunca şöyle dedi “Senin Allah ’ın resulü olduğunu biliyorum, sen bunu Allah tan öğrendin. Çünkü ben ve hanımımla beraber paralarımızı saklarken bizden başka bir kişi yok idi. ” Abbas pazarlık yaparak 20 altın Okıyya ödeyerek kurtuldu. (Buhari ve İbni îshak) Buna dayanarak zorla olsa bile lâikliğe, demokrasiye cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlılıklarını gösterenlere körü körüne savunucularına şöyle deriz: Bunların müslümanlığını Allah daha iyi bilir. Onların zahiri ise bizi ilgilendirir. Nasıl Abbas kâfir esir olarak muamele gördüyse Türkiye’deki yöneticiler, parti liderleri ve benzer liderler Müslümanlar tarafından aynı muameleye tabi tutulurlar. Küfür ilkelerine bağlılıklarından vazgeçmezlerse, pişmanlık göstermezlerse ve İslama tam bağlılıklarını göstermezlerse içleri ne olursa olsun zahiren kâfir muamelesi görürler. Bu nedenle, onları desteklemek veya savunmak büyük haramdır. Ayrıca Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Biz zahire göre hüküm veririz. Allah gizli olan hususların işini üstlenir. ”

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN