22-01-2008 09:32

’Fir’avunluk’ önünde eğilmemek, ’Millet-i İslam’ın şiarıdır!

Uzaktan, ’Yaşasın Gazze direnişimiz..’ diyebiliriz, haklı olarak.. Ama, bu gibi sloganlar Gazze’lilerin dertlerine derman olur mu?

’Fir’avunluk’ önünde eğilmemek, ’Millet-i İslam’ın şiarıdır!

Selahaddin Eş Çakırgil

*Gazze’de teslim mi olacağız? :

Gazze’de şehre, günde ancak 10 saat kadar elektrik verebilen tek santral de, gerekli olan yakıt ikmali için siyonist İsrail rejimi yol vermediğinden kapanınca, yaşanan tam bir trajedi.. Şimdi, hastahaneler bile elektriksiz.. Yüzbinler karanlıkta.. Dünya susuyor.. Siyonist İsrail rejimi, hergün saldırılarını sürdürüyor ve bu, onun savunma hakkı olarak görülüyor.. Filistinlilerin vazifesini de  yine o emperyalist dünya belirliyor: ’Taraflar durumu gerginleştirecek tepkilerden kaçınmalı!’

Uzaktan, ’Yaşasın Gazze direnişimiz..’ diyebiliriz, haklı olarak.. Ama, bu gibi sloganlar Gazze’lilerin dertlerine derman olur mu? -İslamî hedeflerle ortaya çıkan- HAMAS’ı seçen bir halkın, kendi iradesini ve hukukunu savunmak uğrunda nasıl bir bedel ödemek şuûrunda olduğunun işaretlerini vermesi yine de ilginç..

Filistin Özerk Yönetimi’nin -kağıd üzerinde de olsa- Devlet Başkanı konumunda olan  ve laik bir çizgide olması hasebiyle bütün emperyalist-laik güç odaklarının himayesini üzerinde toplayan Mahmûd Abbas ise, bu noktaya gelinceye kadar Ehud Olmert’le tam bir işbirliği içinde hareket edip, bütün ambargoları uygulamış ve ’Filistin halkına yapılacak hizmetler için…’ diye verilen yüzmilyonlarca, hattâ milyarlarca dolarlık uluslararası yardımlardan, HAMAS elindeki Gazze Şeridi’ne zırnık vermemişken.. Aynı Abbâs şimdi, ’Gazze halkının koruyucu melekliği’ne soyunuyor ve İsrail’e, bu engellemeleri kaldırması çağrısında bulunuyor ve daha da ileri giderek, İsrail rejimine uluslararası baskı yapılması için, Güvenlik Konseyi’ne başvurabileceği ihtarında bulunuyor.. Bu yolla, Gazze halkının, HAMAS’ı desteklemekten uzaklaşabileceği düşünülüyor.. Yani, Mahmûd Abbâs’la karşı taraf olan Amerika ve İsral rejimleri arasında bir ’danışıklı-döğüş’ bile olabilir.

HAMAS’ın seçim kazanmasından sonra ona hemen kucak açan ve amma, emperyalist dünyanın baskıları üzerine geri çekilmek zorunda kalan Abdullah Gül ve Tayyîb Erdoğan’ın Gazze’de yaşanan bu insanlık trajedisine seyirci kalmaması gerekiyor; hem de âcilen.. Unutulmasın ki, şu anda Gazze’ye kimse el uzatamıyor ve bütün dünya suskun..

*Laik şirretliğin global saldırısı:

Müslüman halkımızın inançlarına karşı savaş açtıkları bilinen kemalist /laik çevreler, coğrafî planda iç ve dış gibi bir değerlendirmeye yer bırakmıyacak şekilde, dünya çapında bir global dayanışma ile, içten ve dıştan, topyekûn bir savaş taktiğiyle, İslam ve müslümanlar karşısındaki şirretlik ve ahlâksızlıklarını sürdürüyorlar.. Böyle olunca da, Hollanda’da, Danimarka’da, İsveç’te, Avusturya’da vs. Coğrafyalarda sergilenen ’Selman Rüşdî saldırganlığı’ kendi ülkemizde de fütursuzca tekrarlanıyor..

Ancak, içerden yapılan bu ahlâksızca saldırılara, müslüman halkımızın, dışarıdan yapılan saldırılarda olduğu gibi bir hassasiyet ve tepki vermediği gözleniyor ve bunu anlamak gerçekten zor..

’Vicdan bile duymaz, sesi çıkmazsa bir âah’ı, /Sessiz kölelerdir çıkaran, binbir ’ilah’ı..’

Son olarak. ’m. vekilliği’ sıfatı da taşıyan bir ’müennes-yaratık’, milletin inanç ve ahlâk anlayışına karşı en ahlâksız laflarla saldırdı.. İnancının gereğine göre örtünen, analarımıza, bacı, eş veya kızlarımıza en alçakça şekilde dil uzatıyor, ’Örtünmek ahlâksızlıktır, açılın, özgürleşin.’  diyor. Baykal, öylesine âdi yaratıkları tekrar tekrar, bir de ’m. vekili’ seçtirip onunla yanyana durmaktan şeref duyuyorsa, söyleyecek söz bulamıyorum.. Ya da, onu susturmalıdır..

’Ağzı fren tutmayan’ bu âdi yaratığa, müstehak olduğu daha münasib bir kelimeyi kullansam, kendisini mevcud hukuk düzenine savunduracaktır.. Ayrıca, o yaratık, ’namuslu, ahlâklı insanları ısırdı..’ diye, biz de o âdi yaratığın seviyesine düşecek değiliz ve sadece hıncımızı, o gibi âdi yaratıkların nefislerine zarar vererek değil; onların sapıklıklarının yolunu kesmek mücadelemize daha bir kararlı şekilde yürüyerek çıkarmalıyız.. Aynı sözü, halkımız nezdindeki itibarı binde bir bile olmayan, ve milletimizin inancının gereği olan örtüyü, ’rahibe kıyafeti ve siyasal maksadlı bir kara bayrak ve de, Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir simgesidir. Kadın, türbanla toplumdaki yerini alamaz…’ diye bildiriler yayınlayan, ’marksist, maocu, kemalist, laik, ulusalcı’ vs.’ havasındaki kişiye de tekrarlayabiliriz..

*Evet, ’sabrın da bir sınırı var’:

Bir çok tavır ve çalışmalarını beğenmesek bile, karşıtlarımızın en azından bir kanunî sınır kabul etmelerini bekleriz.. Ve siyasî partiler, halkın bütününün değil, sadece kendilerine oyverenlerin kanunî sınırlar içindeki temsilcileri sayılırlar.. Bu durum, DTP için de böyledir. Bu parti ise, kendisini, bütün kürd halkının temsilcisi gibi göstermeye kalkışıyor ve işte bu, kabullenilemez.. Nasıl ki, AK Parti, halkın yüzde 47’sini, CHP yüzde 18’ini, MHP, yüzde 14’ünü temsil ediyorsa; DTP de, oyunu aldıüğı kesimleri temsil ediyor, o kadar..

Böyleyken, Meclis Grup Başkanlarından Selahattin Demirtaş’ın, -sadece Güneydoğu’daki kürd halkını kasdederek- ’Yapılan baskılar karşısında halkımızın sabrının da bir sınırı var..’ diye meydan okuma havasına kalkışması komikliğin ötesinde, tehlikelidir de.. Siz, kendinizi nasıl, milyonlarca kürd insanımızın temsilcisi sayabilirsiniz? Aynı kürd halkından, sizden daha fazla oy alanlar; objektif ölçülerle kimin temsilcisidir, pekiy?

Laik rejim, bütün müslüman halkımıza yeni ve ağır-kanlı bedeller ödettirmek istiyor.. Biz müslümanların ayrımız-gayrımız yok; bu kanlı ve şeytanî oyuna gelmiyeceğiz, gelmemeliyiz..

Bu vesileyle, dün Muhammed M. Yüksel’in gönderdiği ve merhûm Âşık Veysel’in, ’Allah birdir, Peygamber Hakk’  başlıklı nefis şiirinden bir kaç mısrayı buraya da almak istiyorum:

’Allah birdir, Peygamber Hak,/ Rabb-ul’ Âlemîn’dir, mutlak../ Senlik-benlik nedir, bırak,/ Söyleyim geldi sırası..’  ’Kürd'ü, Türk'ü ve Çerkes'i,/ Hep Âdem'in oğlu-kızı../Beraberce şehid- gâzi..’  ’Yanlış var mı ve neresi?/ Kuran'a bak, İncil'e bak;/ Dört Kitab’ın dördü de Hak;/ Hakir görüp ırk ayırmak,/ Hakikatte yüz karası..’ (…) ’Cümle canlı, hep topraktan,/ Var olmuşuz, emir Hakk’tan,/ Rahmet dile sen Allah'tan,/ Tükenmez rahmet deryası..’  ’Veysel sapma, sağa sola,/ Sen, Allah'tan birlik dile../ İkilikten gelir belâ,/Dâva, insanlık dâvası..’

Çocukluğunda kaybettiği görme duyusunun mazlumiyeti içinde, kalb gözünü daha bir açmış bir kimse olan Âşık Veysel’i, onun bu ruh derinliğini paylaşmamız ümidiyle, rahmetle anıyorum..

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !