Züleyha KOCAMAN

09 Şubat 2007

ÇOCUKLARIMIZI İYİ YETİŞTİRMEK

ÇOCUKLARIMIZI İYİ YETİŞTİRMEK

 

 

Mutsuz ve sorunlarla dolu bir ailede en çok acı çeken şüphesiz ki çocuklardır. Aileler kendilerini mutlu ya da mutsuz olmaya şartlandırdıklarında, ilk olarak çocuklarını düşünmelidirler. Onlar mutlu bir ailede mutluluğu, mutsuz bir ailede ise mutsuzluğu öğrenir. Mutsuz bir ailede yetişen çocuk, hayatı boyunca mutsuz olacağına inanır ve gelişiminin büyük bir bölümünü gerek aileyle, gerekse arkadaşlarıyla sorunlar ve sıkıntılar yaşayarak geçirir. Hem ilişkilerinde, hem de derslerinde başarısız olur. Artık kendisinin sorunlu bir insan olduğuna çevresiyle beraber inanır. Buna karşılık mutlu ailede yaşayan ve yetişen çocuğun kendine güveni olur. Özgüvenli, girişken, üretken olur. Biiznillah gelişimini sağlıklı, sorunsuz olarak tamamlar.

Çocuğumuzun eğitimi ile mutlaka birebir ilgilenmeliyiz. Çocuğumuzu (ana okulu, Kur’an Kursu veya ilk öğretim) okula kaydedip gerekli ihtiyaçlarını aldıktan sonra sorumluluğumuzun kalmadığını zannederiz. Oysa ki sorumluluğumuz daha yeni başlamaktadır. Şüphesiz ki okula kaydetmek, ihtiyaçlarını almak da bir ilgidir. Ama okulu ile, öğretmenleri ile ve arkadaşlarıyla hatta arkadaşlarının aileleriyle iyi ilişkiler kurmak zorundayız. Okulu ve öğretmenleriyle devamlı irtibat halinde olmalıyız. Öğretmenine, çocuğunuzun başarısı, sorunları ve davranışlarıyla ilgili sorular sorarak ilgimizi göstermeliyiz. Böylece, öğretmenin, öğrencisini daha iyi tanımasına ve anlamasına yardımcı oluruz. Ayrıca çocuklarımızın derslerindeki başarısını yükseltmeye, sorunlarını çözmeye katkıda bulunmuş oluruz.

Çocuklarımızın arkadaş çevresinin onun şekillenmesinde son derece belirleyici olduğunu bilmemiz gerekir. Çocuk ailesinin yanı sıra arkadaşlarından etkilenerek davranışlarını belirler. İyi arkadaş olumlu, kötü arkadaş olumsuz gelişmelere yol açar. Bu nedenle çocuğumuzun arkadaşlarının aileleriyle tanışıp, kimlerle arkadaşlık yaptığına, arkadaşlarının nasıl bir davranış tarzı ile yetiştiğine, ailenin ahlak yapısının bizim inançlarımız doğrultusunda olup olmadığına, çocuğumuza kötü örnek teşkil edebilecek tarzda bir aile olmamasına dikkat etmeliyiz.

Şunu unutmamalıyız ki, hiç kimse bizim çocuğumuzu bizden daha iyi eğitemez. Çocuklarımızı aile sıcaklığında, İslam ahlakına sahip, bilgili, yetişkin birer birey olarak yetiştirmek bizlerin elindedir. Okullara teslim edip çocuğumuzla ilgili sorumluluğumuzu üzerimizden attığımızı düşünmek son derece yanlıştır. Okulun bugünkü eğitim sistemi ve mantalitesiyle çocuklarımız üzerinde yaptığı olumsuz etkileri takip edip bunları gidermek için çocuğu doğrularla tanıştırmaya çalışmalıyız. Okullar en iyimser şekliyle, çocuğumuza ancak okuma-yazma, coğrafya, matematik gibi bilgiler veren kurumlar olabilir zaten. Bunun ötesinde çocuğun eğitiminin ve dünya görüşünün şekillenmesinin bizlerin eliyle olması gerekir.

Şunu da hiçbir zaman unutmamalıyız ki, çocuk sevgiyle büyür. Çocuğumuza sevgimizi hissettirmenin yolu, ilk olarak bunu bedel dili ile ifade etmekten geçer. Eğer sevgimizi beden dili ile gösterirsek, çocuk kendisini bütün içtenliğimizle sevdiğimizi hissedecektir. Mesela sıcak bir kucaklama beden dili ile sevgiyi ifade etmenin bir yoludur. Bununla birlikte ona olan sevgimizi sözel olarak da ifade etmeliyiz. Beden dili tek başına bir şey ifade etmediği gibi, sevgimizi sadece sözel olarak söylemek de hiçbir şey ifade etmez, beden dili ve sözel ifade ayrılmaz bir parçadır.

Çocuğumuza bazı sorumluluklar vermeliyiz. Sorumluluk bilinci, çocuğumuzun gelişiminde büyük rol oynar. Olgunlaşmayı, sorumluluk almayı ve sorumluluklarını yerine getirmeyi öğretir. Çocuğumuza sorumluluk vererek, onu hayata hazırlarız. Sorumluluk alma bilinci oluşmayan bir çocuk, hayatında büyük sıkıntılarla karşılaşır, üretken olamaz. Bu sebeple çocuğumuza ilk önce kendi sorumluluklarını öğretmeli ve uygulatmalıyız. Örneğin odasını toplamak, yatağını düzeltmek, elbiselerini düzenli çıkarıp yerleştirmek gibi. Bu tür temel sorumluluklarını yerine getirmiyorsa, ebeveynler olarak müdahale etmeliyiz. Tabii ki bu müdahale, kızıp bağırarak, onun kalbini kırarak olmamalıdır. Çocuklarımızı bir yetişkin gibi karşımıza alıp konuşmayı denemeliyiz.

Eğer çocuğumuz sorumluluklarını hala yerine getirmiyorsa, bunun zararlarını onlara yaşatmalıyız. Çocuğumuz odasını toparlamaz, yatağını düzeltmezse, anne veya abla asla onun odasını toparlamamalıdır. Bu durumda bırakın dağınık dursun. Çocuğunuz bu dağınıklıktan bıkıp ya da arkadaşlarının odasını dağınık görmesinden utanıp odasını toplamayı öğrenebilir. Çocuğumuza sorumluluk vermekle, ona aile içinde bir görevi, misyonu olduğunu da göstermiş oluruz.