21-12-2007 19:48

Candan, Canandan Vazgeçebilmek

Allah’a sadakat yeminidir Kurban! Sevdiğinden vazgeçmek, inadına sözünde durmaktır!

Candan, Canandan Vazgeçebilmek

Fatma Gülbahar Mağat / Haksöz Haber

Allah’a yakınlaşmaktır Kurban!

İki nefis. Kendilerini yaratıcılarına yaklaştıracak, Onun beğenisini kazanacak ve samimiyetlerini gösterecek tavırlar için yaparlar hazırlıklarını. Biri tüm içtenliği, samimiyeti ve iman dolu hassasiyetiyle sunarken hediyesini, diğeri nefsinin esiri olarak, içtenlikten ve gayretten uzak arz eder adağını. Ademin iki oğlu: Habil ve Kabil.

Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: “Seni mutlaka öldüreceğim.” (Öbürü de): “Allah ancak korkup sakınanlardan kabul eder.” (5/27)

Allah’a sadakat yeminidir Kurban!

Sevdiğinden vazgeçmek, inadına sözünde durmaktır!

Geçmiş yaşına rağmen, Allah’tan ümit kesmeyerek bir evlat isteyen, verdiği takdirde kendisine adayacağını beyan eden bir kadın. Bir anne! İmanın, teslimiyetin ve ahde vefanın yegane örneklerinden bir misal.

Rabbine adamak için erkek evladı daha layık görmesine rağmen, kız olmasıyla sözünden caymayıp, inandığı yolda sebat eden bir iman.

Hani İmran’ın karısı: “Rabbim, karnımda olanı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen” demişti. (Âl-i:35 İmrân)

‘Fakat onu doğurduğunda-Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki:”Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım.”/ ‘Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi…’ (Âl-i İmrân: 36-37)

Candan, canandan vazgeçmektir Kurban!

Ve İsmail!.. Adayışın en büyük sembolü. İbrahim’in (a.s) imtihanı ve sevgili oğlunu, ciğer paresini, Rabbi için kurban edişinin haykırışı.

Önce kendi canıyla imtihan edilip teslimiyet başarısı gösteren Hz. İbrahim, ardından özlemini duyduğu, hasretiyle yandığı, yokluğunda ezikliğini, varlığında mutluluğunu yaşadığı evladını Rabbine adamakla ulaşmıştır kemale. O Rabbinden memnun, Rabbi ondan memnun ve razı olarak kazanmıştır imtihanını.

Yardımlaşma, aç ve fakir olanı doyurmadır Kurban!

Rab ile akitleşme,

Cennet karşılığı mukavele imzalamaktır!

İnsanı insan kılan tüm özelliklerine, sıfatlarına, isteklerine ve beklentilerine karşılık imzalanan bir garanti belgesidir Kurban!

Kirden arınmak, günahtan sakınmaktır!

Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. Beyt-i Atik’i tavaf etsinler. (22-29)

Eti, kemiği, kanı değil, Rabbe takvayı ulaştırmaktır Kurban!

Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak Ona sizden takva ulaşır…(22/37)

***

Onun dinini yüceltmek için yaratıldık. Halife olarak dağların kaldıramayacağı sorumluluğa biz talip olduk. Karşılığında ne istedi bizden?

Tek şey!

Kendisine ibadet etmek!

Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım. (51/56)

Sınırları Kura-ı Kerim ve peygamberin örnek hayatıyla belirlenmiş tek şart: İbadet etmek!

Bize düşense, olabildiğince içini doldurmak ve pek çok maddeyle sıralayabileceğimiz eylemleri (namaz, oruç, kurban, yalan söylememe, gıybet etmeme, itaat, güvenilir olma, haksızlık etmeme, zulme rıza göstermeme, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, sorumluluk, sabretme vs) hayata geçirmek ve yaratılış gayemizi unutmamak olmalıdır.

Ancak zaman öyle ilerlemiş ki modern hayat(!), gözlerin boyanmasına, fikir ve düşüncelerin değişmesine, ahlak ve görgü kurallarının yıkılmasına, İsmaillerin manasının ve adanılacak merkezin yönünün yitirilmesine neden olmuştur.

Korunacaklar ve kurban olunacaklar yer değiştirmiş ve birbirine karıştırılmıştır. Nefsin ve şeytanların kıskacında, atalarımızın imtihanları ve başarıları unutulmuştur.

Her nevi İsmaillerimizi Allah’a adayacakken, bizler kendimizi zalim yönetimlere kurban eder olmuşuz.

Uğrunda savaşlar yapılan başörtümüzü, “başka ne yapabilirdim, mecbur(d)um” gibi nedenlerle, yeterince iman etmemekle, maddi menfaatler veya mevkiler uğruna Devlete kurban etmişiz.

Allah’ın dediği olur düsturunu unutarak, bize yapmamızı emrettiği namazdan, beşer istemediği için vazgeçer yahut tehir eder olmuş ve namazımızı kurban etmişiz rejime! Allah’ın istemesini değil, onların izin vermesini bekler olmuşuz namaz kılabilmek için.

Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl…(11/114)

Namusumuzu korumamız, haramdan sakınmamız gerekirken, meydanlarda aleni fuhuş yapılır olmuş. Minicik yaşlarda kendilerine sevgili bulma çabasına giren yavrular, ihmal, umursamazlık ve modernlik adına peşkeş çekilir, kurban edilir olmuş koflaşmış zihniyetlere.

Daha çok kazanmak, mal üstüne mal eklemek için kurban etmişiz dürüstlüğü, doğruluğu. Hırsın gözümüzü bürümesine, nefsin yüreğimizi karartmasına izin verir olmuşuz.

Allah’ı memnun etmek yerine, patronlarımızı, yöneticilerimizi memnun etmenin, gözlerine girmenin derdine düşüp, ‘Biz yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz’(1/4) şiarını kurban etmişiz menfaatler adına…

Her gün pek çok yerde insanlar katledilirken, küfrün tek millet olduğunu unutup, bayramın sadece bize olduğu gafletine düşmüşüz.

Rabbimiz aileyi, akrabaları ve komşuları düşünmeyi, haklarını korumayı beklerken bizden, inadına yalnızlık kervanına takılıp kalmışız.

Bir araya gelmenin, hasret gidermenin, ihtiyaçları gidermenin vesilelerinden olan bayramları tatile dönüştürmüşüz. Kendi bayramlarımızı unutup, başkalarının bayramlarını kutlamayı marifet sayar olmuşuz.

Kendi hatalarımızı, yanlışlıklarımızı görmeyip, başkasınınkini inadına gözlerin içine sokmaya başlamışız…

Yakınlaşmamız, kendimizi beğendirmemiz ve sadakat göstermemiz gereken Rabbimizin öfkesine maruz kalmadan, ayetlerinde sözünü ettiği o günde mahcuplardan olmadan imtihanımızı başarıyla verenlerden oluruz inşallah.

Selam ve dua ile.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !