Selçuk KOÇ

21 Mart 2023

BİR RAMAZANI DAHA KARŞILARKEN!

Rabbimizin varlık alemini yarattığı günden bugüne ayların sayısı 12’dir. Bu aylar arasında bizatihi kendinden kaynaklı olarak birsinin diğerinden bir üstünlüğü yoktur. Fakat bu aylar içerisinde, yaşanmış bazı olaylar sebebiyle bazı ayların diğer aylara nazaran farklı bir özelliği vardır. Örneğin Arap toplumunda bu aylar arasında bulunan 4 ay “haram aylar” olarak bilinmekte ve bu aylarda kılıçlar (silahlar) bırakılır, herkes birbirine saldırmadan ticaretlerini ve yolculuklarını yaparlardı. Bu aylarda herkes kendisini emniyet ve güven içerisinde hissederdi. Rabbimiz insanlığın faydasına olan bu uygulamayı devam ettirmiştir. Hatta bu aylara riayet etmemenin büyük bir günah olduğunu da bildirmiştir: “(Haram ayları) ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. Allah'ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O'nun haram kıldığını helâl kılmak için (haram ayını) bir yıl helâl sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. (Böylece) onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.”(Tevbe, 37)

Konumuzla alakalı olarak da Ramazan ayı diğer aylara nazaran çok daha değerli ve kıymetli bir aydır. Elbette ki bu kıymet bizatihi Ramazan ayının kendisinden kaynaklı değil, bu ayda âlemlerin Rabbi olan Allah’ın vahyinin, son bir defa insanlık âlemine inmeye başlamasından dolayıdır. Halkımız arasında da bu mübarek ay, “ayların sultanı”, “on bir ayın sultanı” gibi isimlerle adlandırılır. Çünkü diğer aylarda yaşanmamış büyük bir olay bu ayda yaşanmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, vahyinin son bölümünü insanlık âlemine bu ayda indirmiştir. Nitekim Rabbimiz Ramazan ayından bahsederken şöyle buyurmaktadır. “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlığı doğru yola ileten, hak ile bâtılı birbirinden ayıran Kur'an bu ayda indirilmiştir.” (Bakara, 185) Evet okuduğumuz ayette dikkat çekilen nokta; insanlığı doğru yola ileten ve hak ile bâtılı birbirinden ayıran, kitabın bu ayda indirilmesi olduğunu görüyoruz. Öyleyse Ramazan ayı, doğruya ulaşma ayı ve hak ile bâtılın ayırt edildiği aydır da diyebiliriz. Bu ayda inen vahyin muhatabı insanlık âlemidir ve insanoğlundan da istenen doğruyu bulmak, hak ile bâtılın farkında olmasıdır.

Dolayısıyla Ramazan ayı bütün insanlık ve bütün zamanlar için farkındalık ayıdır da diyebiliriz. Çünkü bu ayda inen vahiy, insanlığı içinde bulunmuş olduğu durumdan farklı kılmak istemektedir. Tabii ki bu amaca ulaşmak için de insanlığın bu mübarek Ramazan ayının farkında olması, kendisi için elzem bir durum arz ediyor. Ama maalesef insanlar olarak bu mübarek aya defalarca ulaşmamıza rağmen, bu ayda bizden istenen sorumlulukların farkında değiliz.

Ramazan ayı, Kur’an ayıdır ve kurtuluş ayıdır. Ramazan ayı insanlığa en büyük haberi getiren mübarek bir aydır. Ramazan ayı, aynı zamanda insanlığı içinde bulunmuş olduğu gafletten uyarma ve uyandırma ayıdır. Ramazan, dünyevileşen, dünya merkezli yaşayan insanlığa asıl hayat olan ahiret hayatının yol işaretlerini gösteren aydır. Ramazan ayı aynı zamanda, hayatın muhasebesini ve hesabını hatırlatan muhterem bir misafirdir. Her yıl bir defa, insanlığa misafir olarak gelir. İnsanlığı ziyaret eder ve insanlığa, vahyin nurunun aydınlığını getirir. Vahiyden ve vahyin nurundan uzak kalmış veya bırakılmış insanlık, maalesef vahiyden uzak ve gafil kaldığı durumunu devam ettiriyor. Senede bir defa şahit olduğumuz Ramazan ayı, bizlere hayatın sonuna yaklaştığımızı dolayısıyla ölüme adım adım gittiğimizi hatırlatıyor. Oysa insanlar ellerindeki bu büyük imkânı ve zamanı bilinçsiz ve şuursuzca tüketiyor. Kendisine yapılan hatırlatmaları duymak bile istemiyor.

Maalesef yaşadığımız toplum, maddiyatçı, menfaatçi, dünyaperest bir toplum haline gelmiş veya getirilmiştir. Toplumun ağzındaki dil bunu söylemese de hâl dili maalesef bunun böyle olduğunu bize haykırırcasına gösteriyor. Onun içindir ki zihni, gönlü ve yaşantısı dünya sevgisi ile ve ona bağımlılıkla hemhal olmuş bu toplum, Ramazan ayının getirmiş olduğu vahye kulak veremiyor. Girmiş olduğu bu karanlık girdap içinde vahyin nurunu bir türlü göremiyor veya görmek istemiyor. Çünkü Rabbimizin de, kitabında bildirdiği üzere; “Sizler dünya hayatını çok seviyorsunuz, oysa ki ahiret hayatı daha hayırlıdır.” (Â’la, 16-17)Evet maalesef insanlık yönünü, yüzünü, kıblesini dünya olarak belirlemiş. Bizler insanlık olarak bir şekilde ilerleyen bu gidişattan, bu gafletten uyanmak ve kurtulmak zorundayız. Ramazan ayı bunun için büyük bir imkan ve fırsattır. Eğer bizler senede bir defa şahit olduğumuz bu mübarek ayda vahiyle ilişkimizi istenilen düzeyde sağlarsak o zaman içinde bulunmuş olduğumuz durumun farkında olacağız ve kıblemizi, yönümüzü yeniden inşa edeceğiz. İşte o zaman Ramazan ayına şahit olmamız bizim için hem bir anlam ifade edecek hem de bir farkındalık oluşturacaktır. Elbette ki bunu yapabilirsek o zaman hayatımızın rotasını, kıblesini doğru bir şekilde tayin etmiş olacağız. Dolayısıyla Rabbimizden bize bir misafir olarak gelen Ramazan ayını gereği gibi karşılamış ve getirdiği mesajı da almış ve anlamış olacağız.

Ramazan ayı 12 ayın imamıdır. Çünkü bu ayda inmeye başlayan vahiy, hayatın tamamını inşa ve ıslah etmek için gelmiştir. Onun içindir ki bu aydaki mesajları alarak ve diğer ayların da tamamını kuşatan hayatımıza yön vermek ve ona göre yaşamak zorundayız. İşte o zaman doğru yola ulaşmış ve hak ile bâtılı birbirinden ayırmış olacağız. İbretle izlediğimiz bir tablo karşımızda durmaktadır: Müslüman olduğunu iddia eden toplumumuzda, hak ile bâtılı birbirinden ayıran Ramazan ayını, ne yazık ki hak ile bâtılı birbirine karıştırarak karşılıyoruz. Gerçekten bu durum Müslümanım diyen bir toplum için içler acısı ve acınılacak bir durumdur. Oysaki defalarca şahit olduğumuz halde, Kur’an’ın hak ile bâtılı birbirinden ayıran mesajını anlamadık, anlayamadık. Çünkü vahyin mesajına kulak vermedik veya veremedik. Kur’an’ın anlamından ve mânasından yoksun bir şekilde, sadece lafızlarıyla ilişki kurduk. Her ramazan ayında defalarca hatimler, mukabeleler yaptık ama bir türlü Kur’an’ın mesajına, anlamına inemedik.

Çünkü bizler Kur’an’ı, anlamadan yüzünden okuyarak sevap kazanma kitabı olarak gördük. Onu, ölülerimize okuyup sevaplarını hediye etme aracı olarak kabul ettik. Yine onu hastalarımıza okuyup, üfledik. Ve maalesef yine Kur’an’ı, muska kitabı haline getirdik. Oysa merhum şair Mehmet Akif’in şu dizeleri bize halkın bu konudaki anlayışını çok güzel anlatmaktadır. Merhum şair şöyle diyor: “Lafzı muhkem anlaşılan Kur’an’ın,

Kaydında değil hiçbirimiz mananın,

Ya açar bakarız Nazm-ı celil’in yaprağına

Ya da üfler geçeriz bir ölünün toprağına,

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”

Evet, şu an yaşadığımız toplumdaki bu acı durum, yıllar öncesinde benzer şekilde aynıymış. Hatta ve hatta bu yanlış, yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Örnek verecek olursak, Fudayl bin lyaz der ki: “Allah Kur’an’ı amel edilsin diye indirdi oysa insanlar Kur’an’ın okunmasını amel edindiler.” Evet, asırlar önce yaşamış olan bir âlim, Müslümanlardaki bu içler acısı duruma dikkatleri çekmiştir. Ne yazık ki asırlar öncesinde ortaya çıkan bu yanlış anlayış, asırlar sonrasında da etkisini daha da artırarak hâlâ devam etmektedir. Maalesef toplumumuz, geçmişten almış olduğu geleneksel uygulamaları sorgulamadan taklit etmeyi çok seviyor. Ve dolayısıyla bu yanlış anlayıştan bir türlü kurtulamıyor. Oysa insanların Rablerinden gelen mesaja kulak vermeleri gerekirdi.

Nitekim Rabbimiz, Kerim kitabı Kur’an’ı, hayatta olan, diri olan insanları uyarmak için indiğini bizlere bildiriyor. Ve Rabbimiz, bu hakikati özellikle insanların ölüler için okumuş olduğu Yasin sûresinde bildirmektedir. Bu da gerçekten bizler için trajikomik bir durumdur. Sanki Allah’ın açık bir emrini, mesajını çiğniyormuş gibi hareket ediyoruz. Peygamberimiz Muhammed (s.a.s.) Kur’an-ı Kerim’i yerin altındaki ölüler için değil, yerin üstündeki diriler için okudu. Biz peygamberi çok sevdiğini söyleyen ümmeti ise maalesef Peygamberimizin sünnetine dahi uymuyoruz. Oysaki peygamberimiz her durumda ve her konuda bizim için örnek alınması gereken önder bir şahsiyettir.

Rabbimiz yine Kerim kitabında buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Sizi size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah’a ve resûlünün çağrısına kulak verin.” Evet, ayette de apaçık bir şekilde bildirildiği gibi Kur’an, insanlara hayat veren bir kitaptır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim, hayatının iki yönüne vurgu yapar. Bunlar; biri maddî hayat bir diğeri de manevî hayattır. İnsanoğlu fiziki hayatını devam ettirmek için havaya, suya, gıdaya ihtiyaç duyar. Manevî hayatı yaşamak için ise, vahye, yani Kur’an’a ihtiyacı vardır. Bugün toplum olarak huzursuz ve mutsuz bir hayat yaşıyorsak bunun tek ve gerçek sebebi Allah’ın ve Resûlünün çağrısı olan Kur’an’a kulak vermediğimizdendir. Ve bugün bir taraftan şikayetçi olduğumuz ve toplumun tamamını saran manevî hastalıklardan kurtulmanın acısını yaşarken ne yazık ki diğer taraftan da bu manevî hastalıklardan kurtulmanın yolu olan Kur’an’a kulak vermemekte inat ediyoruz.

Bundan birkaç ay önce büyük bir deprem yaşadık. Geçen sene Ramazan ayına şahit olan binlerce insan bu Ramazan ayına ulaşmadan ayrılmış oldular bu dünyadan. Belki bizler de bu Ramazan’a şahit olacağız ama bir sonraki Ramazan’a şahit olamayabiliriz. Öyleyse bu büyük fırsat ve imkândan mutlaka kazançlı çıkmanın yollarını aramalıyız. Ramazan ayında, vahyin sesine kulak vermeli ve gidişatımıza yeniden vahyin ışığında çeki düzen vermeliyiz. Yoksa aynı sıkıntılar içerisinde hayatımızı tüketerek anlamsız ve amaçsız bir şekilde yaşantımızı devam ettirir kendimize eziyet etmiş oluruz. Oysa akıllı insan Rabbinin kendisine indirmiş olduğu mesajlara kulak veren ve ahiret hayatı için hazırlık yapandır. Nitekim bir hadis rivayetinde Allah Resûlü; “akıllı insanın, ölümü hatırlayıp ve ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan insan olduğunu” bildirmektedir.

Ahiretini mahvederek dünyasını imar eden bir insan elbette ki ahmak bir insandır. Çünkü dünya hayatı eninde sonunda son bulacak fakat ahiret hayatı, ebedî olarak sürekli devam edecektir. İşte bunun içindir ki akıllı insan, yatırımını, gayretini, çabasını geçici dünya hayatına yönelik değil, kalıcı ahiret hayatına yönelik yapmalıdır.

Ramazan ayında, Kur’an’ı anlayarak okumalı, ayetleri, mesajları üzerinde uzun uzun düşünmeli ve bu mesajları hayatımızda uygulamanın yollarını aramalı ve bu konuda gayret göstermeliyiz. Bol bol tefekkür ve istiğfar etmeli, Allah’ın zikri olan Kur’an ile meşgul olmalıyız. Oruç ibadetimize ve bu ibadetin maksadı olan nefsi terbiye ederek azalarımızı yanlışlardan, kötülüklerden uzak tutma bilinci içerisinde hareket etmeliyiz. Bu ayda zihnimizi, gönlümüzü, azalarımızı salih ameller ve takva ile inşa ve ıslah etmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Kısaca Ramazan ayında bizleri Allah’ın rızasına ulaştıracak ibadetleri titizlikle yerine getirme gayreti içerisinde olmalıyız.

Maalesef o kadar dünyevileşti ki, Ramazan ayı da bundan nasibini aldı. Artık içinde yaşadığımız toplumda Ramazan ayı geldiğinde Ramazan pideleri, Ramazan şerbetleri, çeşit çeşit yemek tarifleri, lüks iftar menüleri, Ramazan çadırları ve buralarda yapılan eğlenceler Ramazan algılarımıza hakim oldu. Ramazan ayındaki ibadet ve kulluk ruhu kayboldu ve bunun yerine maalesef yemek ikramları, eğlence programları hakim oldu. Kur’an’ı anlamadan sadece yüzünden okuyarak yapılan hatimler, mukabeleler bunun tuzu biberi oldu. Anlaşılmak için inmiş bir kitabı, anlamadan okuma yarışına girdik. Dinin en önemli emirlerinden bir tanesi olan beş vakit namazını kılmayanlar, sünnet olup olmadığı tartışılan teravih namazını kılmak için camileri dolduruyorlar. Elbette ki burada teravih namazını kılanları yadırgamıyoruz. Yalnızca, nafile ibadetin farz ibadetinin önüne geçirildiği bu yozlaşmış anlayışı yadırgıyoruz. Bu durum, bizlerin, doğru bir kulluk anlayışından ne kadar uzak olduğumuzun göstergesidir.

Arzumuz, Rabbimizin mesajına dikkat kesilip Resûlullah’ın (s.a.s.) örnekliğinde Ramazan ayını ve bu aydaki mesajları doğru anlamak ve doğru yaşamaya çalışmaktır. İşte o zaman kulluğumuz da doğru olur, hayatın içerisindeki yaşantımız ve mücadelemiz de doğru olacaktır. Bu gerçekleşince Rabbimizin yardımıyla toplumda vahyin gerçekleştirmek istediği ıslah ve inşa kendisini gösterecektir. Rabbim Ramazan ayı başta olmak üzere diğer bütün aylarda, vahyi merkeze koyarak Resûl’ün örnekliğinde güzel bir kulluk ve davet mücadelesi ortaya koyan kullarından olmayı bizlere nasip eylesin! Kur’an ayında, Kur’an’ın istediği yurdu inşa etmek ve bu yurtta yaşamak gayreti ve duası ile.