M. Durmuş: Ahlâkın yegane kaynağı İslam'dır

Venhar Kur'an Evi’nin 2014-2015 dönemi Cumartesi seminer çalışmaları başladı. Cumartesi günleri, akşam 19.30’da başlayacak sohbetlerin ilki, 1 Kasım Cumartesi akşamı yapıldı. İlk semineri Mehmed Durmuş sundu. Durmuş’un konusu KUR'AN AHLAKI idi.

03-11-2014


Mehmed Durmuş sözlerinin başında, konu olarak neden ‘Kur'an Ahlakı’nı seçtiğini ve Kur'an Ahlakı ile neyi kastettiğini açıkladı. Durmuş’un yaklaşımı şöyle idi:

KUR'AN AHLAKI

Öncelikle belirtmeliyim ki, ahlakın kaynağı kesin olarak Din yani İslam’dır. Zaten iki din vardır ve geçerli olan, hak olan İslam Dinidir. İslam’dan başka herhangi bir yerde, herhangi bir ideolojide, herhangi bir doktrinde ya da felsefe sisteminde, herhangi bir gelenekte, biz Müslümanlara gerekli olan ahlakı aramak beyhudedir ve batıl bir arayıştır. Ahlakın kaynağı hiç tartışmasız, İslam’dır. İslam’ın tartışmasız kaynağı ise Kur'an’dır.

Yaptığımız sunuma ‘Kur'an Ahlakı’ adını vermemizin sebebi şudur: Maalesef biz Müslümanlar Kur'an’ı mehcur bırakalı asırlar oldu. Asırlardır Kur'an’ın ya açıp bakıyoruz, nazm-ı celîline, ya da üfleyip geçiyoruz bir ölünün toprağına. (Akif). Tabi ki, çok hayırlı olduğuna inandığımız, son yıllardaki Kur'an’a dönüş çabalarını bundan müstesna tutuyoruz. Kur'an bize dinimizi öğretiyor, yani ahlakı öğretiyor. Din sadece akide, siyaset, hukuk ve bedenle yapılan ibadetlerden ibaret değildir. Din aynı zamanda ahlaktır.

Ahlakın akide ila doğrudan alakalı olduğuna inanmaktayım. Bunu, daha ilk inen mesajlarda hemencecik görebiliriz. İlk mesajlarda, yani ilk surede, insanın tuğyanından ve mustağnî tutumundan bahsedilmekte, tağutlaşmaya ve müstağni olmaya karşı mü'minlere hitaben kuvvetli bir uyarı yapılmaktadır. İstiğna ve tuğyan tam bir ahlaksızlıktır.

İnsan neden tağutlaşır ve müstağnileşir? İnsan kendini kendine yeterli görürse, kendini Allah'a ihtiyaçsız görürse, madden kendisinden dûn olan insanlara karşı da müstağni olması gayet doğaldır. Onları zihninde, kalbinde ezer geçer, ister ki madden zayıf insanlar kendisine kölelik etsinler, kendisine adeta bir ilah gibi tapsınlar.

Şöhret olmuş ‘sanatçı’ unvanlı kimselerin, hayran kitlelerine karşı tutumlarının özeti de budur; para babalarının, hükmettikleri insanlara karşı firavunvari tutumlarının özeti de budur. Devlet denilen aygıtı elinde bulunduran kimselerin, yönettikleri kimseleri koyun sürüsü/kullar olarak görmelerindeki tutumlarının özeti de budur.

İnsan tağutlaşır çünkü kendisini Allah’tan bağımsız ve müstağni görünce, haliyle oradaki boşluğu insan dolduracaktır! Yani ilah Allah değil, kendisidir elbette!

Hangi ahlakî bir davranış örneği verilirse, onun akideyle bağlantısını kurmak kaçınılmazdır. Dolayısıyla İslam'da ahlakı siyasetten, siyaseti akideden, ticareti namazdan v.d. ayırmak mümkün değildir. Hayat bir bütündür, Din de bir bütündür. Dini, ahlakı ayrı, ibadeti ayrı, siyaseti ayrı diye ayırmak ancak şirk dininin özelliğidir.

İnsan bedenine kıyasla ahlak, bedendeki kan gibidir. Beden, akideyi/Din’i temsil ediyorsa, kan da ahlakı temsil eder. Kansız vücut olmayacağı gibi, Ahlaksız Din de olmaz. ‘Ahlaksız’ namaz, ‘ahlaksız’ zekat sadece bir posadır.

Mehmed Durmuş, sunumunda Peygamberle ahlak ilişkisi üzerinde çokça durdu ve özetle şunları söyledi:

‘Kur'an Ahlakı’ derken, Rasulullah Muhammed (sav)in yaşadığı İslam ahlakını anlamalıyız elbette. Peygamber'in Kur'an’dan başka ahlakı yoktu. O, bugünün iletişim diliyle söyleyecek olursak, Kur'an’ı güncelledi. Kur'an’ın kelimelerini şöyle somut olarak hayata taşıdı, kelimeler adeta canlandı. Onları ete-kemiğe büründürdü.

Peygamber'in ahlakında Kur'an’ı buluyoruz ama başka ahlak öğretilerini bulmuyoruz. Belli zamanlarda, mistik geleneklerin ‘ahlakilik’ anlamında, Din’e takaddüm ettiğine dair bir ön kabul, halka belki benimsetilmiştir. Ama Kur'an talebeleri bilirler ki, ahlakın kaynağı Kur'an olabilir ancak; Rasulullah’ın onu sünnetleştirmiş biçimi olabilir ancak.

Kur'an bizden, nefislerimizi tezkiye etmemizi istemektedir. Şeytanın adımlarını takip etmezsek, nefsimizi tezkiye edersek, Allah'ın istediği ahlakı elde etmiş olacağız. Kur'an bizi şeytanın adımlarını takip etmekten şiddetle kaçındırmaktadır:

“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, fahşâ ve münkeri emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” (24/Nur, 21)

İslam ahlakı edilgen değil, etkendir. İslam, hayata müdahale eder, kötülüğü iyiliğe tebdil ve tahvil etmeyi emreder. Mü'minler marufu emredip, münkerden nehyetmekle yükümlüdürler.

Emir

Nehiy

Maruf

Münker

Âl-i İmran, 104, 110, 114

Adalet

İhsan

Akrabaya infak

Fahşâ

Münker

Bağy

Nahl, 90

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Öte yandan İslam, dünya-ahiret ilişkisinde olağanüstü/müthiş bir denge sağlamıştır. Dünyadan el etek çekmeyi öğütleyen mistik öğretiler İslam’da kesinlikle kabul görmez. Ama dünyayı adeta ilahlaştırmayı da kabul etmez. Dünya, bizim imtihan yerimizdir. Ahireti dünyada/dünya ile kazanacağız. Dünyadan nefret etmek yok, ama dünyayı ahirete tercih etmek de yok. Dünyayı, dünya yaşamını, dünyada bize çekici gelen değerleri ve yaşam biçimlerini ahirete tercih etmek, Allah'ın gazabını celbeder. Allah bizi adeta şöyle bir tercihle baş başa bırakır:

TERCİH FORMU

Babalar

Oğullar

Kardeşler

Eşler

Aşîret

Mallar

Ticaret

Güzel meskenler

 

 

Allah

Rasul

(Allah yolunda) Cihad

 

Tevbe, 24

İşte, Mü'min diye, sağ bölmedeki değerleri tercih edene denmektedir.

‘Kur'an Ahlakı’, hayatta her şeyi yerli yerine koymayı gerektirir. Ama tevhid esastır. Her şey tevhide göredir. İslam orta yolu, vasatlığı ve itidali emreder. İktisat kelimesi de, orta yola, aşırılıklardan kaçınmaya delalet eder.

Durmuş, konuşmasının son bölümünde, Kur'an’ın, müminlerden, günlük hayatlarında titizlikle uymalarını istediği davranış biçimlerine dair örneklere yer verdi ve şunları zikretti:

Kur'an, hayatımızda gerekli olan her hususta bizlere edep, ölçü, ahlak öğretmektedir. Konuşma adabından, anne-babaya hürmete, eşler arasında nezaketten, yeryüzünde nasıl yürümemiz gerektiğine varıncaya kadar bizlere nezaket, incelik ve ahlak öğretmektedir. Kur'an, bir insan olarak mü'min kişinin hayatında ve fertlerden oluşan toplum içinde ahlak anlamında asla boşluk bırakmamıştır.

Bugün yeryüzünde adeta tiksinme vesilesi olan sözde ahlak örnekleri görülebilmektedir. Hâlbuki Müslümanlar eğer bir İslam Ümmeti oluşturabilselerdi, ahlaklarıyla, örnek yaşamlarıyla dünya toplumlarını İslam’a cezp edebilirlerdi.

Bugün Müslümanları sıkıntıya sokan, ilişkilerini bitiren, bir türlü kardeş olamamalarının önündeki en büyük engeller, nefislerini Kur'an’la temizleyememiş olmalarıdır. Nefislerdeki bencillik, egoizm, kendini merkeze alan tağutlaşma eğilimi, bizleri kardeş olmaktan alıkoymaktadır. Dedi-kodu, laf taşıma, çekiştirme, şeffaflıktan uzak oluş, bu sorunlarımızı büyütmekte, tuz-biber olmaktadır.

Şunu iyi bilmeliyiz ki, peygamberi ve onun örnek ashabını, örnek Kur'an neslini şiirsel bir dille (retorik) anıp durmak, bize bir şey kazandırmayacaktır; ta ki, biz kendimizi de bizzat onları ‘onlar’ yapan yola adayıncaya kadar…

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Kur’an ahlakı, insanı hayatın dışına çıkartan değil, bilakis hayatın içine çeken, hayatta derkenar olma eğilimi taşıyanları da tutup, hayata katan bir ahlaktır. Kur'an ahlakı son derece açık, anlaşılır ve makuldür. Kur'an, adeta sekr hali yaşayan, kafaları dumanlı, kendinden geçmiş, afsunlu bir insan tipi istememektedir. Tıpkı Din’in bütününde olduğu gibi, ahlakında da, ayakları yere basan bir ahlak modeli önermektedir. Bu modelin, örnek alınası canlı örnekleri Peygamberler ve son Peygamber Muhammed (sav)’dir. Muhammed’i örnek almak, Kur'an ahlakını yaşamaktır. Muhammed’i (sav) örnek almak, Kur'an ahlakını güncellemek, İslam’ı hayata davet etmektir.

Mehmed Durmuş’un sunumu, sorular ve verilen cevaplarla devam etti.

Etiketler : #M.   #Durmuş:   #Ahlâkın   #yegane   #kaynağı   #İslam'dır   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN