Hüseyin Bülbül İslam hukukunda ülke kavramını anlattı

İktibas Dergisi Kayseri Temsilciliğinde her hafta düzenlenen pazar sohbetlerinde bu hafta Hüseyin BÜLBÜL idi.

16-11-2014


“İslam Hukukunda Ülke kavramı” konusunda Darul İslam ve Darul Harb kavramını da içeren konuşmasının tam metnini okumalarınıza sunuyoruz.

İSLAM HUKUKUNDA ÜLKE KAVRAMI

(Darul İslam Darul Harb)

DAR, kelimesinin en temel anlamı, etrafı duvarlarla çevrilmiş bir mekân anlamında EV demektir. Türkçeleşmiş olarak dilimizde kullandığımız DAİRE sözcüğü de buradan gelmektedir. Bir çizginin başladığı yere dönüp gelmesi “Deveran etme” anlamında ve geometrik bir şekil olan DAİRE de bu kökten türetilmiştir.

Kalkış noktası insanların yaşadığı konut anlamındaki DAR, toplumla birlikte genişleyerek bir aşiretin, kavim ve kabilenin yaşadığı yer anlamında DİYAR olmuş; kısaca insanların sınırlarını belirleyip yaşadıkları Yurt-yuva, köy, kasaba, şehir, bölge, ülke, dünya, Ahiret, cennet (Darus selam) ve cehennem (Darul bevar) anlamlarına varana denk kullanılmıştır. Ancak bizim üzerinde duracağımız ülke anlamına gelen DARUL İSLAM ve buna bağlı olarak isimlendirilen Darul Harb, Darur Ridde, Darus Sulh ve Darul küfür kavramları olacaktır.

Konumuzu ilgilendiren “Darul İslam ve Darul harb” ifadeleri bire bir Kur’an ve sünnette kullanılan tanımlar değildir. Bu tanımlar daha sonraları fetihlerle beraber gelişen olaylar karşısında, İslam âlimleri tarafından yapılan FIKHÎ bir tanımlama sonucu doğmuştur.

Bu konuyu ele alırken öncelikle bilinmesi gereken bazı ana konuların zikredilmesinin yerinde olacağına inanıyoruz.

Bir yerde darul harb den bahsedebilmek için, darul İslamın yer yüzünde mevcut olması gerekir. Darul İslam olmadan hiçbir ülkeyi darul harb olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Çünkü darul İslam yoksa darul harb de yoktur. Takdir edersiniz ki olmayan bir devletin herhangi devletle savaşı da barışı da olmaz.

İslamın doğuş yıllarına baktığımızda bunu anlamak daha kolay olacaktır:

Peygamberimiz vahye muhatap olduğu günden (M.610) Medine’ye hicret edene kadar (M. 622) 13 yıl içinde bulunduğu Mekke’yi asla darul harp görmemiştir. Hem şahsına, hem dinine, hem de Müslümanlara yönelik her türlü aşağılama, hakaret, saldırı ve öldürme eylemlerine muhatap olmasına rağmen; asla karşı saldırıya geçmemiş,  Müslümanların geçmesine de izin vermemiştir. Müşriklerin yapmış olduğu zulümler dayanılmaz hale gelince, Müslümanları Habeşistan’a göndermiş fakat kendisi bütün zorluklara rağmen bulunduğu yerde tebliğini sürdürmüştür. Akabe görüşmelerinin sonucunda Müslümanları Medine’ye yönlendirmiştir.  Mekke de tırmanan olaylar peygamberimizi (as) öldürmeye teşebbüse kadar gelince; (Enfal 8/30) Allah Teâlâ Peygamberimizin de hicretine izin vermişti. (İsra 17/80) Bu güne kadar peygamberimiz müşriklerin malına ve canına yönelik hiçbir hareket yapmamış ve yaptırmamıştı. En son hicret eden kendisi olduğu için, daha önce hicret eden Müslümanların mallarının, müşrikler tarafından nasıl talan edildiğini de görüyordu. Müşriklerden bir kısmının kıymetli malları peygamberimize koruması için emanet bırakılmıştı. Böyle bir durumda bile onların mallarına zarar gelmemesi için, Hz. Ali’ye teslim ederek sahiplerine verilmesini istemişti. Hicret ederken, ben de onların mallarını alıp götüreyim dememişti.

Şimdi Peygamberimizin bu uygulamasına bakarak, bizler için de alınması gereken dersler olması gerekmez mi? Allah’ın elçisine ve Müslümanlara yapılan bunca saldırıya rağmen o günün Mekke’si darul harb olarak görülmüyor, Müslümanlar kendilerine yapılan bunca zulüm ve haksızlığı, Allah için sineye çekerek sabredip katlanıyorlardı.

Fakat bugünün “Müslümanları” böyle bir durumda olmadıkları halde, yaşadıkları ülkeleri darul harb mantığı ile değerlendirerek; gayrimüslim şahısların mallarına zarar vermeyi, çalıp çarpmayı, bu ülkelerde faiz alıp vermeyi, elektrik -su çalmayı, kamu malına zarar vermeyi mücahitlik olarak görmelerini anlamak mümkün değildir.

İşin en başında yapılan yanlış, bu gün yaşadıkları ülkeleri darul harb statüsünde görmeleridir. Hal bu ki bu ülkeler, darul sulh konumundadır ve buralarda mal ve can emniyeti içinde yaşadıkları gibi, mülk sahibi de olmaktadırlar. Ayrıca filen Savaş hali olmadığı sürece, bu insanlarla insani ilişkilerimizi sürdürerek;  elimizden ve dilimizden emin olunması gerektiğini göstermemiz gerekmektedir. Bir Müslüman, dünyanın neresine giderse gitsin Müslüman kaldığı sürece, bu kimliğini ve kişiliğini koruyarak,  dininin gereğini yerine getirmek zorundadır.

Allah Teâlâ, helâl ve haramlar konusunda hükmünü açık -açık ortaya koymuştur. Şurada haram olanın burada helal olacağına dair hiçbir delil indirmemiştir. Sadece fili savaş durumunda inanmayanların mallarını ve canlarını helal kılmıştır. Bunun dışında bir Müslüman’ın gayri Müslim’in malına, canına ve namusuna el uzatması asla helâl değildir. Bu şahıslar, ister darul İslam’da bir zimmî olsun, ister fili harbin dışında bir harbî… Müslüman’ın asli görevi mal toplamak değil dinini tebliğ etmektir. Yaptığı ve yaşadığı ile insanların güvenini kazanarak, şahsının güvenilir,  dininin tercih edilir olmasını sağlamaktır. Şunu hiç unutmayalım ki, ucuz mücahitliğe ve keyfi Müslümanlığa İslam  asla pirim vermez!..

Bütün bunlara bakarak şunu görüyoruz ki, Allah’ın Resulü’nün içinde bulunduğu o günün Mekke’si bile darul İslam olmuyor. Aynı zamanda darul harb de olmuyor. Çünkü bir beldenin darul İslam olması için o beldede Allah’ın dininin hâkim olması gerekir. Hüküm Allah’ın olarak bilindiği gibi, hükmü uygulayanların da Müslümanların gücüne dayanarak İslamın hükümlerini uyguluyor olmaları gerekmektedir. Yabancı bir güce dayanarak yapılacak bir uygulama asla meşru kabul edilemez. İslam’ın üstünlüğüne inanmayanların eliyle yapılacak bir uygulama, ancak insanları İslam’dan uzaklaştırmak için yapılır ki, asla kabul edilemez bir durumdur. İslam, akidesi, ahlâkı, muamelatı ve hukukuyla bir bütündür. Bunların üstünlüğüne inanıp yaşamayanların eliyle yapılacak bir uygulama, İslam’ı sevdirmek için değil, belki insanları İslam’dan nefret ettirmek içindir. Bu nedenle Resulullah (as) o gün Müslümanların gücüne dayanarak Mekke’de İslam’ı hâkim kılacak durumda olmadığı için Mekke darul İslam değildi.

Aynı zamanda darul harb de değildi. Çünkü darul harbin olması için darul İslamın olması gerekir ki, onunla harbi olması söz konusu olabilsin. O zaman o günün Mekke’sini ve bu günün aynı statüde olan halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerini ne olarak kabul etmemiz gerekir?

Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımızdan da anlaşılacağı gibi, bir ülkenin hükmünü belirleyen ana unsur, o ülkeye hâkim olan hukuktur. Hâkim hukuk İslam ve insanlara bu hukuka göre hükmediliyor ise, o ülke veya DAR, darul İslam’dır. Laik ve demokratik bir hukukla hükmediliyor ise o ülke laik ve demokratik bir ülkedir. Yine sosyalist bir hukuk ile hükmediliyor ise orası da sosyalist bir ülkedir. Allah Teâlâ İslamın dışında kalan tüm sistemleri küfür olarak nitelendirdiği için (Ali İmran 3/19) diğer dünya görüşlerinin hâkim olduğu DAR ları DARUL KÜFÜR olarak nitelendirmektedir. Yani buralar küfrün hâkim olduğu ülkelerdir. O günün dünyası içinde Mekke de dâhil olmak üzere tüm dünya küfrün hâkimiyeti altında olduğundan Mekke de Darul küfür idi.

Yeryüzünde Darul İslam olduğunda ise,  tüm yeryüzü darul İslam ile olan münasebetlerine göre isimlendirilir. Ancak her Darul küfür, darul harb demek değildir. Takdir edersiniz ki İslam devleti tüm dünyaya savaş ilan edecek değildir. Komşu olanlardan ve olmayanlardan darul İslam ile aralarında antlaşma yapanlar karşılıklı mal ve can emniyetini sağlayarak insani münasebetlerini sürdürürler. Ancak bunlardan antlaşmalarını bozup saldırıya geçenler ile filen harbi durumda olunacağından, savaş süresince onların malları ve canları Müslümanlara helal olacaktır. Savaş bittiği zaman Aslolan sulh ve sükûnettir. Yeniden yapılan antlaşmalarla, ya da savaşılan ülkenin darul İslam’a dâhil edilmesiyle sonuçlanacaktır.

Peygamberimiz (as) Medine’ye gelince ilk yaptığı toplumsal uygulama, Medine ve civarında bulunan Müslüman, Yahudi ve müşrik kabilelerle 47 maddelik vatandaşlık antlaşması yapmış; devlet olarak herkesin statüsünü belirlemişti. Bu antlaşmada üstün hukuk İslam, İtaat mercii de Peygamberimizdi. Yurtlarından haksız yere çıkarılmaları sebebiyle Allah tarafından savaşa da izin verilmişti. (Hac 22/39) Bunların içinde Kureyş ten sonra, Medine de antlaşmalarını bozarak itaat merciine ilk baş kaldıran Beni Kaynuka Yahudileri olmuş; bunlarla da savaşmak zorunda kalmışlardı.

“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan adamlardır. Umulur ki küfre son verirler..Tevbe 9/12)

“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 9/29) hükmü gereğince davranmışlardı.

Darul İslam’a dâhil olanların durumlarını da şöyle değerlendirmek mümkündür: 1: İslam’ı kabul edip malını ve canını koruyanlar. Bunların mallarına da canlarına da dokunulmaz aynen Müslümanların tabi olduğu statüye tabidirler.

2: İslamın üstünlüğünü kabul edip dinlerini değiştirmeyenler. Bunlara hukukta zimmîler denir ki, bunlar Müslümanların üzerine zimmetlenmiş olan kimselerdir. Bunlar canlarının korunmasından dolayı cizye,  mallarının kullanımı kendilerine bırakıldığından dolayı da haraç vergisi öderler. Bunlar askerlik görevi de yapmazlar. Verdikleri verginin karşılığında malları ve canları İslam devleti tarafından korunur.

Darul İslamın dışında kalanları da şöyle sıralamak mümkündür:

1: Darul Küfür. İslamın hâkim olmadığı her yerin darul küfür olarak isimlendirilmesi hukuki bir durumdan dolayıdır. Yoksa her darul küfür olan Ülke, darul harb demek değildir. Bu devletler İslam devleti ile aralarındaki statüyü belirleyerek; karşılıklı mal ve can emniyetini temin edip, insani ilişkilerini sürdürürler.

2: Darul Harb. Bunu da iki kısımda mütalaa etmek gerekir.

a: Filen Harbi Olan. Hali hazırda İslam ülkesiyle savaş halinde olan ülke veya ülkelerdir. Bu durumda aralarında karşılıklı savaş hukuku hâkimdir. Darul harb de harbilerin savaş süresince Müslümanlara Malı ve canı helaldir. Bu anlayış sadece fili savaş durumu için geçerlidir. Hükmen harbi durumda olan bir ülke halkı için uygulanamaz.

b: Hükmen Harbi Olan. Mevcut durumda aralarında savaş olmamasına rağmen, darul İslam’a dâhil olmadığı için hukuki durumundan dolayı harbidir. Aslında iki ülke arasında karşılıklı saldırmazlık söz konusu olan ülkelerdir. Genelde tüm ülkeler için geçerli olan hukuki durum da böyledir. Aslolan barıştır. Bu nedenle barışın temin edildiği sürece tüm devletler bir birlerine elçiler göndererek güven mektubunu sunar. Her iki ülkenin vatandaşları bu ülkelere emniyet içerisinde girip çıkarlar. Ticari ve insani ilişkilerini sürdürürler. Bu ülkelerle antlaşma yapıldıktan sonraki halleriyle darul sulh olarak da nitelendirilir.

 

3:Darus Sulh. Darul İslam ile aralarında antlaşma olan ülkelerdir.

Bu ülkelerde yaşayan veya iş yapan Müslümanlar, dininin ilkelerini ve ferdi mükellefiyetlerini aynen korumak zorundadır. Darul İslam’da haram olan her şey bu ülkelerde de aynen haramdır. İslam her yerde İslam; Müslüman da her yerde Müslüman’dır. Bazı insanların Kafalarından “Darul harp fıkhı” üreterek birtakım haramları helal saymaya kimsenin yetkisi yoktur. Yapanlar bunun hesabını veremezler.

Ayrıca bu ülkeler darul harb de değildir. Özellikle Türkiye’ye göre batılı ülkeleri darul harb, Türkiye’yi de darul İslam zannedenler yanılmaktadırlar. Yukarıda bunu izaha çalışmıştık. Bir ülkenin hukuki durumu, yaşayan halka göre değil; o ülkede tatbik edilen hukuka göre idi. Bu açıdan Türkiye’nin hukukî durumu da batılı ülkelerle aynıdır. Hepsi de laik ve demokratik bir hukuk ile yönetilmektedir.  Bu açıdan İslam’a göre, Türkiye ne ise batılı ülkelerde odur. Gerek Türkiye’yi gerekse batıdaki ülkeleri Darul harb sayarak faiz alıp verenler yanılmaktadırlar.    Ayrıca darul harb de bunların yapılacağı ile ilgili getirilen iki rivayette sağlıklı değildir.

Darul İslam Ve Darul Harb Kavramları Meşhur hadis kitaplarında yoktur. Sadece Serahsinin El Mebsutun’da iki rivayetten bahsedilmektedir:

1:“Darul Harpte hadler uygulanmaz.”

2: “Darul Harpte Müslüman ve harbi arasında riba yoktur.” Bu söz şöyle anlaşılmaya da müsaittir: “Darul İslam da Müslümanlar arasında faiz alıp vermek olmadığı gibi;  “Darul harb’de de Müslüman ile harbi arasında faiz (alıp vermek) yoktur.” Şeklinde söylenmiş olan bir sözün, kasıtlı veya kasıtsız yanlış algılama sonucu bu hale gelmiş olması da muhtemeldir. Ayrıca bu metinler zayıf bir yolla gelmiştir. “Zan ile yakın zail olmaz.” Kuralı gereğince ayetler ile haramlığına hükmedilmiş olan bir konuda zanni bir delil ile amel edilemeyeceği gayet açıktır. (Bakara 2/278)

Bir de,“faiz alarak küfrü zayıflatmak” gerekçesiyle konuya yaklaşanlara şu ayetler cevap vermektedir:

“İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât ise böyle değildir. İşte onlar; sevaplarını kat kat artıranlardır.” (Rum 30/39)

“Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpmış gibi kalkarlar. Bu ceza onlara, «alışveriş de faiz gibidir» demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah’a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada ebediyen kalacaklardır.” (Bakara 2/275)

4: Darur Ridde

Burası darul islama katılmış halkı da Müslüman olmuş iken, İslam’dan çıkarak isyan eden ve İslam devletine baş kaldıran yer demektir. Bunun en açık örneği Peygamberimizin vefatından sonra irtidat ederek İslam’dan çıkan Yemenli yalancı Peygamber Müseyleme’nin durumudur. Hz Ebu Bekir (ra) tarafından Hz. Halit Bin Velid komutasında gönderilen bir ordu ile Müseyleme ve taraftarları bertaraf edilmiş ve yemen yeniden darul İslam’a dâhil edilmiştir.

5: Darul İslam’ın Darul Harbe Dönüşmesi.

Bu iki şekilde mümkün olur. Ya bir belde halkının irtidat edip İslam’dan çıkarak İslam devletine isyan etmeleri sonucu orası darul harb olur. Yâda harbi olan başka bir devlet tarafından İslam toprakları istila sonucu darul harbe katılmış olur.

Bunların hukuki sonuçlarıyla alakalı değişik mezheplerin kanaatleri vardır. Örneğin: İmam Şafi: “Bir kez İslam toprağı olan yer ebediyen darul harp olmaz” kanaatindedir. Bunun kabul edilmesi ve hükmün vakıaya uygun düşmesi mümkün değildir. Üzerine uygulanan hukukun değişmesiyle o beldenin hukuki durumunun da değişeceğini daha önce ifade etmiştik. Her ne kadar İmam Şafii bir kere İslam toprağı olan yer ebediyen İslam toprağı olarak kalır dese de bunun bir anlamı yoktur. Bu gün İspanyanın ne kadar İslam toprağı olduğunu düşünün!.. Asırlardır küfrün hâkimiyeti altında olan daha nice yerlerin durumu ortadadır. Bu konuda son sözü bu topraklara hükmeden hukukî güç söylemektedir.

6: Darul Harbin Darul İslam’a Dönüşmesi.

Bunun da yine iki şekilde olması mümkündür. Birincisi İslam devletinin herhangi bir beldeyi, ülkeyi fethetmesi sonucu topraklarına katmasıyla olur. Ya da İslam devletine komşu olan veya olmayan herhangi bir devletin ve halkının, kendi iradesiyle Müslüman olup İslam devletine iltihak etmesiyle o belde darul İslam’a dönüşmüş olur.

7: Savaşların Sonuçları:

Eskiden savaşların sonunda iki tarafın esirleri olurdu. Bunlar da ya mübadele edilir, ya da köle statüsü ile yaşarlardı. Ancak günümüzde yapılan savaşlarda savaş esirlerinin köle ve cariye edinilmesi gibi bir uygulama artık mümkün değildir. Zaten köle ve cariyeliği İslam icat etmemiş, geldiği ortamda hazır bulmuştu. Ortadan kaldırmak için köleleriyle sözleşme yaparak hürriyetlerine kavuşturulması tavsiye edilmiştir. (Tevbe 9/60) Ayrıca İslam, yemin kefareti için bir köle azad etmeyi veya onlarla evlenerek hürriyetlerine kavuşturmayı tavsiye ederek bu sosyal hastalığı bitirmeyi hedeflemiştir. Hz. Ömer döneminde bu iş büyük oranda başarılmıştı. Bu dönemde Fethedilen Irak, Suriye Mısır ve İran topraklarından esir alınmamış; hepsi topraklarını işlemek kaydıyla vergiye bağlanmıştı. Böylece İslam dünyası yedinci asırda bu işi çözüme kavuşturmuştu. Batı dünyasında ise bu konu ancak16 y.y.da A.B.D. nin güney kuzey savaşından sonra bitirile bilmişti.

Buna rağmen bu gün “sözde İslam devleti” olduklarını söyleyenlerin,  yapmış oldukları çok ricid uygulamaların, İslam ile bağdaştırılması mümkün değildir. İslam ne esirlerini öldürür ne de köle ve cariyelerine insanlık dışı davranışlarda bulunur. Annelerinden hür doğan insanları insan onuruna yakışır bir hayat yaşatarak kendi tercihlerini, kendi iradeleriyle yapmalarını temin eder. Esirlerine, yediklerinden yedirmeleri, giydiklerinden giydirmeleri ve onlara hakaret etmemeleri, güçlerinin yetmeyeceği işler yaptırmamaları konusu bizzat Peygamberimiz tarafından öğütlenmiştir. Unutmayın ki bu insanlar bir gün Müslüman olarak karşınıza gelebilirler.

8: Birden Fazla İslam Devleti Olur Mu?

Günümüz dünyasında birden fazla İslam devletinin olabilmesinin imkânı konusunda farklı düşünceler olsa da, bizim düşüncemiz olabileceği yönündedir. Bu gün dünya büyük bir köy olarak nitelendirilse de, her ülke iç işlerinde müstakil hareket ederken, dış işlerinde aynı ideali benimseyen ülkelerle birlikte siyaset üretmeleri ve birlikte hareket etmeleri gayet mümkündür. Zaten günümüz dünyasında ortak çıkarları olan tüm ülkelerin birlikte hareket ettikleri de bilinen bir gerçektir. Müslümanlar ayrı ayrı devletler olsalar da, küfür devletleri içinde farklı devletlerin vatandaşı olsalar da hepsinin bir ümmet olduğu bildirilmektedir. İnanan insan, nerede olursa olsun, ne iş yaparsa yapsın,  İslam’a ve Müslümanlara karşı sorumluluklarının olduğunu bilmek zorundadır.

“Gerçekten şu sizin ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ve Ben de sizin Rabbinizim, artık yalnız Bana kulluk edin.” (Enbiya 21/92) ayeti, buluşacağımız adresi göstermektedir.

Sözün doğrusu Allah’a, yanlışları da bize aittir.  Bizleri Sabırla dinleyen tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi bize, sizlere ve tüm müminlerin üzerine olsun…

iktibas dergisi

Etiketler : #Hüseyin   #Bülbül   #İslam   #hukukunda   #ülke   #kavramını   #anlattı   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN