kendi gücünüzle edinebileceğiniz bir şey için

dilenmeyin.”

Miguel de Cervantes

GİRİŞ

İslam’ın hayata ve coğrafyaya hâkimiyeti için mücadele eden Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları kaçınılmazdır. Nebevî hareketin ve yönteminin bize öğrettiği en önemli husus cemaat şuurudur.

Nitelikli bireylerce meydana gelen cemaatin hedefi, kendi bünyesinde imanı ve İslam’ı hâkim kılmak, sonra toplumu değiştirmek ve yönetmektir.

İnsanın olduğu yerde sorun da var demektir. Problemsiz insan birlikteliklerinden bahsetmek imkânsızdır. Bu anlamda hedefi için çalışan İslamî bir yapının hem yapısal hem de işlevsel sorunları elbette olacaktır. Yapısal sorunların başında cemaatin genel duruşu, bireylerin kaliteli eğitimden geçirilmesi, bireylerin cemaate kazandırılması ve cemaatin gelir-gider kalemlerinin tanzimi gösterilebilecekken; işlevsel sorunların başında daha çok kazanımlar ve bunların değerlendirilmesi gelmektedir.

Elbette daha pek çok sorundan ve sistematik çözümlemelerden bahsedebiliriz. Fakat küçük çapıyla bu kısa yazıda biz, önemine binaen eğitim ve iktisat unsurlarının sorunlarından bahsetmek istiyoruz.

EĞİTİM

Toplumu dönüştürecek ve yönetecek cemaat iradesinin temelinde sağlam bir ilim ve bu ilmin sevk ettiği salih amel olmalıdır ki “yağmur-toprak” bağıntısını muhkem temeller üzerinde konuşabilelim. Vahyin dosdoğru frekansı üzerinde Din-i Mübin-i İslam’ı anlamış vesair saptırıcı yayınların etkisinden uzak bireylerin yetiştirilip İslami kadronun oluşturulması; hem örnek İslami hayatın gösterilmesi hem de bu hayatın tebliğ ve daveti açısından önemlidir.

Cemaat, kendi içinde anladığı ve yaşadığı İslam’ı tebliğ ederken eş zamanlı olarak kadrolarını da yetiştirmek zorundadır. İşte tam bu noktada cemaati üç ana tehlike beklemektedir.

1- Eğitimde Hedeften Sapma

Kısaca söylemek gerekirse cemaatin eğitimde hedefi, “toplumu dönüştürecek ve yönetecek kadroların oluşturulması”dır. Bu anlamda cemaatin hedefi ile paralellik söz konusudur. Eğitimin hedefi “eğitim” haline gelir ve mesela gerek klasik gerekse modern problemlerin kıskacında eğitim kendini tüketirse “toplumun dönüşümü ve yönetimi” bir serap olur. Mesela ilmin evveli akide okumaları, merkezinden kayıp kelamî saplantıların odağı olursa topluma götürülecek iman da buharlaşacak demektir.

Grup dersler, seminerler, konferanslar ve diğer tüm eğitim tabanlı çalışmalarda toplumu değiştirecek ve yönetecek kalifiye kadroların yetiştirilmesi esastır. Bu esas unutulur veya görmezden gelinirse, cemaatin bir tabela ile eğitim kurumu haline gelmesi kaçınılmazdır.

2- Eğitim Sürecini Yönetememek

Cemaatin, bahsedilen kadrolarını oluşturması sürecinde, eğitimi verecek öğretici ekibin vaziyeti de bir başka sorundur. Cemaat, bu süreçte kendine yakın bulduğu veya uygun gördüğü cemaat dışı kişilerden yardım alacak, bu da cemaatin özellikle hedefi ve söyleminde belirgin değişikliklere yol açacaktır. Bu meyanda gerçekleşebilecek en kötü şey, ideolojik anlamda kafa karışıklıklarının yaşanması olacaktır.

Profesyonel eğitimci bile olsa kafası karışık ve daha kötüsü vereceği eğitimle hedefe yürüme imkânı olmayan ilimci zihinlerin, aslında cemaate vereceği götüreceğinden daha fazla değildir.

Belki bu noktada bu kişilerden alınabilecek profesyonel eğitim yardımının lokal düzeyde ve kontrol altında olması düşünülmelidir.

Bu da göstermektedir ki cemaatin, eğitim çalışmalarını kendi yetiştirdiği kadrolarla “hedefe uygun” olarak yürütmesi gerekmektedir.

3- Kazanım Yokluğunda Sapmalar

Eğitim sürecinin, ders halkalarından başlayarak toplumun dönüşümü ve yönetimi aşamasına kadar, basamak basamak kazanımları vardır. Her bir kazanım bir sonraki kazanıma uzanır.

Bu kazanım dizisinin en önemli ögeleri; bireyler, aileler, kurumlar, hizmetler ve her türlüsüyle tabelalardır. Fakat yoğun eğitim çalışmalarına rağmen bir türlü gelmeyen kazanımlar, elde etme hırsına yenik düşülmüş mücadelelere dönüşür.

Yoğun eğitim faaliyetlerine rağmen bir türlü istenilen somut başarıların elde edilememesi, buhranlı zamanlarda temel ilkeleri bile tartışılır hale getirir. Meşru yolla elde edilemeyen kazanımlar için gayrı meşru yöntemler tartışmaya açılır, süslenir ve cemaat aklı kendini bu yönde ikna etmeye çalışır.

Müslüman, ilkeleri olan ve bu ilkelerden taviz veremeyen insandır. Onun cemaati de aynı yapıdadır. Allah’ın istemediği yol ve modellerle Allah’ın dinine yardım etmeye çalışmak amelleri boşa çıkarır. Azim ve sabır, bu noktada Müslümanların azığıdır.

İKTİSAT

Cemaatin iç çalışmalarının devamını sağlayacak ve toplumun kazanılmasına yönelik plan ve projeleri besleyecek olan finans etkeni, cemaat için en ağır yüktür. Allah’ın dininin her türlü olumsuz duruma rağmen yeryüzüne ve gönüllere hâkimiyeti için mücadelenin nüvesi, cemaat yapılanmasının aslında hiçbir aşamasında maddiyat anlamlı/anlaşılabilmiş bir değer değildir. Ne var ki ortaya konacak her çalışma için cemaat, o çalışmanın finans ayağını da planlamak zorundadır. İşte tam bu noktada cemaatin parayla imtihanı da başlamış demektir.

Cemaatin parayla imtihanını iki bölümde değerlendiriyoruz:

1- İktisat Yapısı Oluşturmak

Maddiyatın, İslam’ın on beş asırlık kültür mirasında ve elbette temel kaynaklarımız ışığında zihinlerde olumsuz bir imajının olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bu konu, madde-mana gibi girift bir paradigmanın da merkezidir.

Herkes, Bedir, Uhud, Hendek gazvelerinin cihad boyutuyla mana düzleminde o kadar ilgilidir ki, bu büyük mücadelelerin finans boyutuyla hiçbir eserin veya kafanın ilgilendiğini göremezsiniz. Tüm tarihimiz savaşlarla-barışlarla doludur; fakat mesela Fatih’in aylar süren fetih mücadelesinin veya Yavuz’un doğu seferinin finans kısmı bizler için yok gibidir.

Cemaat bünyesinde iktisat yapısı oluşturup gelir-gider kalemlerini tanzim etmek büyük bir iş olarak ortada iken; genel anlamda hiçbir zaman bu konu doğru düzgün etüd edilmez. Kısaca söylemek gerekirse, mana yüklü uhrevî çalışmaların yanında paradan bahsetmeyi hiç kimse istemez.

Cemaatin, bu daha çok İlahî duruşu yanında, iktisat mutfağında ter döken kardeşlerimize gerçekte kahramanlık türkülerinde yer verilmez. Bu da kendi içinde bir anlam açmazıdır ve’s-selam.

2- Gelir Kaynakları Paradoksu

Elimizdeki doğruların düğümlenip çıkmaza girdiği paradoksal vaziyetlere iktisat çalışmalarında gelir kalemlerinin tanzimini göstermek yanlış olmaz.

Cemaat, bu paradoksu aşmak için helal ve fakat kendini zor durumda bırakacak, cemaatin hedefinin altını oyacak finans kaynaklarına yönelmek ister. Sadece aidatların ve bağışların yetmeyeceğini, daha hacimli çalışmalar için bol rakamlı nakdin gerekli olduğunu düşündüğü anda cemaat başka kaynaklara yönelecektir. Bu aşamada olabilecek iki büyük yanlış şunlardır:

a- Gayrı meşru para kaynakları için fetva arayışına girmek: Birikimleri faizde değerlendirmek veya zekât paralarını mekanı dışında kullanmak gibi…

b- Sistemin faiz merkezli kapitalist zulüm havuzuna dalmak: Banka veya finans kurumu işletmek gibi.

Elbette bu konuda gözü dönmüş finans kaynağı oluşturma çabalarına, devlet içi yapılanma gücünü kullanıp özellikle sanayi ve esnaf kesiminin haraca bağlanması, toplanan paraların gayrı meşru ticari ilişkilerde şişirilmesi, hedefe giden yolda haramın teklifinin hüküm listesinden çıkarılması örnek olarak verilebilir.

Müslümanların İslamî mücadelelerinde temel gelir kaynağının infak ruhunu kazanmış Müminlerin aidat, bağış, zekât, öşür gibi kalemleri olduğunun bilinmesi gerekir. Tabii ki cemaatin hizmetine bağlı olarak yeterlilik değerlendirilmesi yapılacak ve kapitalist zalim sistem içinde arayışa girilecek, bu da problemleriyle birlikte Müslümanları ciddi bir muhasebeye itecektir.

İsmail Akyüz/gencbirikim.net

SONUÇ YERİNE

İslamî davet, yapısı itibariyle ibadet kabul ettiği tebliğ ve davet çalışmalarında ilme ve eğitime büyük önem verir. Eğitim sürecinin finanse edilmesini ise asla ibadet bağından ayırmaz.

Eğitim çalışmalarını destekleyecek maddi kanalların tamamının İlahî rızaya uygun değerlendirilmesi ilke edinilmelidir. Son söz Allah Teâlâ’nın:

“Allah’ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden gizli ve açık olarak harcayanlar var ya; işte onlar, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onlara mükâfatlarını tam olarak verecek, lütuf ve keremi sayesinde onlara çok daha fazlasını bahşedecektir. Hiç kuşkusuz O, çok bağışlayıcıdır, şükürlerin karşılığını cömertçe verendir.” (Fatır 29-30)