"İslami şahsiyet, akidevî netliğe sahip olmayı gerektirir"

İLKAV'ın, Alternatif Eğitim Konferansları'nda bu hafta Şefik Sevim “Müslüman Şahsiyetin Gelişimi İle İlgili Tesbitler ve Öneriler” adlı sunumunu gerçekleştirdi. Sevim, İslami bir şahsiyetin birbirine sıkı sıkıya bağlı üç temel boyutunun olduğunu vurguladı: a) Akidevi netlik, b) Salih kişilik, c) Düşünce ve eylem planında siyasi tutarlılık.

16-02-2011


İlmi ve Kürtürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV), Alternatif Eğitim Konferanslarına devam ediyor. İLKAV konferans salonunda bu hafta Şefik Sevim “Müslüman Şahsiyetin Gelişimi İle İlgili Tesbitler ve Öneriler” adlı sunumunu gerçekleştirdi.

Şefik Sevim, özet olarak şöyle konuştu:

“Sistematik ve çok boyutlu bir ifsad ile karşı karşıya olduğumuza” dikkat çekerek konuşmasına başlayan Şefik Sevim, seküler ideolojik eğitim, hudut tanımaz seküler sanat, yozlaştırma amaçlı görsel yayınlar, azgınlığa yönelik bilgi kirliliği, hevayı ilahlaştıran modernizm vs. ile dalga dalga çürümeye doğru gittiğimiz gerçeği karşısında, ifsada karşı ıslah mücadelesini yönlendiren ilahi vahyin, bize, süreklilik arz etmesi gereken bir içsel arınmayı ve İslami şahsiyet inşasını farz kılmakta olduğunu vurguladı. Zaten bu çağın en büyük günahı; duyarsız, değersiz, dertsiz, gayesiz, ruhsuz, kimliksiz, kişiliksiz yığınlar yetiştirmesidir” tesbitini yaptıktan sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:

sefik-sevim2.jpg

“Sistem, alabildiğince münafık tipler yetiştirmekte. Münafıklığın en belirgin özelliği yüzsüzlük ve şahsiyetsizliktir. Bütün bu talihsiz gelişmelere rağmen İslami kesimin Müslüman şahsiyeti inşa çabalarında sergiledikleri ruhsal yorgunluk, pratik açılarda verimsizlik, fedakarlık ruhunun zayıflaması, menfaat eksenli ilişki zeminlerinin oluşturulması gibi zaafiyetler süreci daha da tıkanma noktasına getirmektedir. Genel anlamda Türkiye’deki Müslümanların yapısal ruh, heyecan ve disiplini kaybetmeleri İslami şahsiyeti inşa çabalarındaki bereketi neredeyse minimum noktaya indirmiştir.

Sevim, şahsiyetin sözlük ve ıstılah anlamlarını verdiği konuşmasını şöyle devam ettirdi: “Şahsiyet, sıradan olmamak, farklı olmak, argo tabiriyle düz ve silik olmamak anlamlarına gelir. Şahsiyetli insan, ödünç kafayla düşünüp ödünç kalple duymak yerine kendi kafasıyla düşünüp kendi kalbiyle duyan insandır. İslami şahsiyet, Müslüman tanımından daha süzülmüş bir alana tekabül eder. İslami şahsiyet kavramı genel Müslüman tanımından daha süzülmüş, daha donanımlı, daha içerikli, daha nitelikli ve derinlikli bir anlam içeriyor… Ve daha ağır bir sorumluluk alanına tekabül ediyor… Bu nedenledir ki; şahsiyeti inşa etmenin zorlu bir süreci, çetin bir sınavı ve ağır bir bedeli vardır… Şahsiyeti inşa süreci yoğun bir şuurlanma ile gerçekleşir. Tarih bize güçlü medeniyetlerin arka-planındaki kurucu iradenin güçlü şahsiyetlere ait olduğunu söylüyor…” dedi.

Sevim, İslami şahsiyetin özelliklerini ise şöyle sıraladı:

“* İslami şahsiyet cahillerin seviyesizliğini ortaya çıkartacak kadar olgun, ağır başlı ve seviyeli olmalı.

* Kâfirlere karşı şiddetli müminlere karşı merhametli ve mütevazı.

* Kompleks içinde olmayan metin ve dik duruşunu koruyan bir kişilik.

* Allah’ın velisi olma sıfatıyla acziyet içerisinde olmayan bir kişilik.

* Haddini bilen bir şahsiyet.”

“Yeryüzünde mutevazi olarak yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman selam deyip geçerler.”

* Gereğinden fazla tevazunun bir kişilik kaybı olduğu bilinmelidir. Birçok mistik eylemler, tevazu görüntüsüne rağmen aşırı derecede kibirli olabilmektedirler.

* Allah’ın rızasını esas alan bir şahsiyet

* Boş sözlerden ve gündemlerden yüz çeviren bir şahsiyet. Edilgen değil, etken… Sürüklenen değil, sürükleyen… Belirlenen değil, belirleyen… Renkten renge giren değil, renk veren… Esen rüzgara göre yön değiştiren değil, kendisidir rüzgar estiren.”

sefik-sevim3.jpg

Bugün ümmetin fertlerinin en büyük sorunun şahsiyet sorunu olduğunu belirten Sevim, İslami şahsiyetin nasıl olması gerektiğini şöyle açıkladı:

“Hz. İbrahim gibi tek başına da kalınsa vahye teslim olmayı, cahiliye karşısında eğilmemeyi ve her gittiği çevrede verimli bir tohum misali Kur’an nesli nüvesini bir ekin gibi oluşturma adaylığını ifade etmelidir. İslami şahsiyet ile kastedilen şey öncü kimliğidir, sorumluluğudur. Kelimenin bütün kapsamıyla bir 'adanmışlık' bilincine ve tavrına sahip olmaktır. Adanmışlık, Allah'ın dinini gerektiği biçimde ve en güzel örnekliğiyle temsil, taşıma ve hakim kılma mücadelesini öncülük bilinciyle yüklenmeyi içerir. Kısacası bir dava bilincine sahip olmayı ve. bir dava eri olarak yaşamayı gerektirir. İslami şahsiyetin oluşumu belirli bir ameliyenin sonucunda gerçekleşir. Bu sadece şahısların 'bunu tercih ediyorum' demelerine benzer bir yüzeysel seçimin sonucunda otomatikman ortaya çıkabilecek bir özellik değildir. Ayrıca doğal şartların iteklemesiyle, kendiliğinden kazanılabilen bir hususiyet de olmadığı gibi, bir kez sahip olunduğunda ebediyen taşınabilecek bir sıfat da değildir. Bilinçli bir tercih; bu tercih temelinde ortaya konulacak bir emek ve bu emeğin süreklileştirileceği ve yaygınlaştırılacağı organik bir ilişki ağına sunulmasını gerektirir. Bu uzun, engebeli ve çok yönlü bir süreç demektir. İslami şahsiyet ancak bu koşulları içeren bir sürecin yaşanması ile mümkün olabilir”.

Sevim, İslami şahsiyetin tarihten günümüze birçok kırılmalara uğradığını belirterek şunları söyledi: “Tarihsel anlamda yaşanan birçok sosyal ve psikolojik hadise genel anlamda insanda olması gereken fıtri kaliteyi düşürmüştür. İnsanlıktaki yaşanan bu kalite sorunu doğal olarak her birimize bir şekilde bedel ödettirmektedir. Özel anlamda İslami bir şahsiyeti oluşturma çabamızda bile yaşadığımız özel ve genel hadiselerin etkisini görmemiz mümkün. Bu çerçevede;

1- Emevilerle başlayan saltanat süreci.

2- Bizans ve haçlı seferleri.

3- Batıni hareketler.

4- Moğol katliamları.

5- İki büyük dünya savaşı.

6- Batı emperyalizminin yayılması

7- Modernizm

8- Bilgi kirliliği

9- Bireyselleşme

10- Orta Doğudaki ulus devletlerin geliştirdiği korku ve yıldırma politikaları vs… gibi unsurlar dünya Müslümanları açısından sağlıklı bir şahsiyetin gelişimini olumsuz yönde etkileyen dış unsurlardan bazıları olarak görebiliriz. Bunların dışında şartlarımız açısından şahsiyet inşa çabalarımızda engel birer unsur olarak görebileceğimiz bazı tespitleri şöyle sıralamamız mümkün:

1- Takiyye borsasının en büyük yatırımcısı olan sistemin bizatihi kendisinin münafık bir nesil yetiştirme politikaları.

2- Bazı Müslümanların “seferle mükellefiyet” hakikati yerine kendilerine “zaferle mükellefiyet” icat edip bu yolda “köprüyü geçene kadar tağuti sistemlere yaranma” gibi bir sürece girmeleri ve bu durumun onları bilumum tağuti kavram ve ilkelere bağlılıklarını deklare etme noktasına getirmesi. Tabii bu köprü de bitmek tükenmek bilmediğinden bir noktadan sonra, önceleri köprüden geçmek için kullanılan “ilkesel ödünler” zihinlerde normalleşerek, içselleştirilmekte ve süreç içerisinde bir şahsiyet kırılmasına ve ahlaka dönüşebilmektedir.

3- İslami şahsiyetlerin demir atacakları bir limanlarının olmaması.

4- Türkiye İslami uyanış sürecinde yaşanan tıkanıklıklar ve yanlış işleyişler gerekçe gösterilme psikolojisine yaslanarak kayda değer bir potansiyel İslami kimliği kazanma süreciyle elde edilen her türlü birikimi tevhidi düşünceyi yaralayan siyasi bürokratik mekanizmalarda hoyratça kullanılması. Bu durum şahsiyet inşa çabalarımızda yeni nesillere gösterilecek model şahsiyetler açısından talihsiz bir süreçtir.

5- Tevhidi Müslümanların yapılaşma süreçlerinde iyi bir sınav verememelerinin neticesi olarak o kuşaktan arta kalan kadrolarda da güven sorunu, yılgınlık, ürkeklik, motivasyon vb.. zaafiyetleri tetiklemiş ve bu realite yeniden bir şahsiyet inşa çabalarımızda bir tıkanıklığı yaratmıştır.”

sefik-sevim4.jpg

Sevim, daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: “Şahsiyeti inşa sürecini doğru düşünebilme ile başlatan Kur'an, bu sürecin iman ile istikrar bulmasını ister. Ancak iman yalın bir tasdik değil, ibadet, ahlak ve eylemi belirleyen bilinçli bir tercihin adıdır. İbadetin halisi, ahlakın güzeli ve eylemin salih olanı imandan sudur eder ve mümin şahsiyeti oluşturur. Bunun karşı cephesinde ise doğruyu örtme ve vicdanı köreltmeye karşılık gelen inkâr yer alır. Çeşitli objelere yöneldiği ve farklı amaçlar karıştığı için ihlâsı bozulan ibadet, kötü ahlak, batıl ve fasit amel bu yolun ürünüdür. Zaten inkârın ürettiği şahsiyetin bunlardan başka bir ürün vermesi de beklenemez”.

İslami bir şahsiyetin birbirine sıkı sıkıya bağlı üç temel boyutunun olduğunu vurguladı:

a) Akidevi netlik,

b) Salih kişilik,

c) Düşünce ve eylem planında siyasi tutarlılık.

Şefik Sevim daha sonra konuyu Türkiye İslami uyanış süreci açısından ele alarak şu hususlara dikkat çekti:

* İlk teveccühler, ilk heyecanlar, ilk duygular, ilk bereketli çabalar, teslimiyetler, ilk mangayla yara almıştır. Türkiye’deki geleneksel İslami çevrelerdeki takiyyeci ve popilist mantık ve hesaplar İslami şahsiyetlerin inşa edilme çabalarına yönelik bereket ve özgünlüğe halel getirmiştir.

­­* Tarihsel süreç içerisinde Müslümanların Kur’an ile iletişimleri ve Kur’an’ı anlama algılama sorunu günümüzde dahi mü’min şahsiyetler oluşturmada bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’an’ın özne durumundan nesne durumuna indirgenmesi ümmetin şahsiyet inşasında sorgulanması gereken bir durumdur.

* Vahyin muhatapları vahiyle diyalog kurmak yerine, onu diyalojik bir tasavvurla “okumak” yerine onu hatmettiler. Bu, aslında anlamın yokluğundan doğan açığı, lafzı abartarak kapatmak demektir. Neticede, muhatap, nassa işkence ederek zorla metne anlam ithal etti. Kur’anla konuşmadı, diyalog kurmadı belki onu susturdu. Dahası onu cansızlaştırdı.

* Tarihimizde yanlış itaat algısı İslami şahsiyetin inşasında bir sorun olarak görünmekte. Emeviler’den itibaren tebaa ve ulemayı itaate zorlamanın yarattığı psikolojik durum bugün bu mantığa karşı çıkarken kendimize karşı duyduğumuz aşırı özgüven “mü’minlerden olan emir sahiplerine itaat edin.” İlkesini ihlal eder duruma geldik. Bu da kişilik inşasında bir keşmekeşliği, bir dağınık zemini yaratmakta.

* Türkiye’deki İslami uyanış sürecinde yaşanan zaaflar sonucu “Muhammed-ül Emin” kimliğinin çağımıza taşınmasının arzulanan düzeyde sağlanamadığını teslim etmek gerek. İnsanların güveneceği dürüst, emin, adil şahsiyetlerin gelişmesi ve topluma örnek olması yaygınlaştırılamamıştır. İnandığı değerler uğruna bedel ödemeyi göze alan, tutarlı, ilkeli şahsiyet, adanmış kadrolar oluşturulmuşsa da süreç içerisinde işlenen stratejik yanlışlıklar, hareket fıkhında oluşan boşluklar, bu çabaların arzulanan semeresini buharlaştırma gerçeğini beraberinde getirmiştir.

* İdeallerimizin hayat gerçekliği karşısında zayıflaması, mü’min şahsiyetleri inşa çabalarımızda bereketi düşürmüştür. Özellikle ilk uyanış rüzgârının etkisiyle o sürece özgü katıksız teslimiyetlerin, ihlâslı çabaların 28 Şubat sürecinin de tetiklemesiyle bir fetret dönemine girilmiştir.

* 1983-93 arası İslami yapılaşmaların sonraki süreçlere vaziyet etmekten aciz kalması, İmam Hatiplerin önünün kesilmesi, katsayı, başörtüsü yasağı vb nedenler sağlıklı model şahsiyetler oluşturmada süreci yavaşlatmıştır.

* Yapıların dağılma süreciyle beraber öğrenci evlerinin bitme noktasına gelmesi, öğrenci evi geleneğinin mektebi olma özelliğini yitirmesinin sonucunda yüksek öğretim kuşağında şahsiyet inşası alanında boşluğun oluşması yakıcı bir gündem olarak işlenmelidir.

* Türkiye’de İslami şahsiyet inşası çabası açısından göz ardı edilmemesi gereken önemli bir vebal de orta ve yüksek öğretimde görevli olan halen özünde İslami cevheri barındıran eğitimci kadroların tipik memuriyet formunu aşamaması gerçeğidir.

* Tevhidi düşünen İslami kesimlerde yurt ve pansiyon kültürünün bir mücadele zemini olarak algılanmaması sorunu tartışılmalıdır.

* Türkiye’deki entelektüel birikim cemaat terbiyesiyle terbiyelenmediği için bilgi tekebbürüne ve şahsiyet anlamında problemler yaratmıştır.

* Şahsiyetimizi besleyici, güçlendirici, koruyucu model kıtlığı bir sorun olarak görülmelidir.

* Ne kadar ıslah ediciyiz: Birbirimizi ıslah duyarlılığımızda takva sermayemiz. Kelim Sıddıkiye göre “İslam toplumu ancak takvayla ayakta durabilir.”

* İslami kesimde cezb edicilik ve iticilik sorunu: Öncü İslami şahsiyetler toplumsal teveccüh açısından kendileri ile ilgili durum değerlendirmesi yapma ihtiyacını gözden geçirmelidirler. Model şahsiyetlerde olması gereken sadece birikim, tecrübe ve düşünsel derinlik değil, doğallık, mütevazilik, üslup, incelik vb... ahlaki vasıfların da ne kadar vazgeçilmez unsurlar olduğu görülmelidir. Peygamberimizin hendek kazımında bütün ısrarlara rağmen kendisinin de somut katkı sunma gayreti bu çerçevede verilebilecek önemli bir örnektir. Yine yolculuk esnasında deve üstündeyken elinden düşen değneğinin başkasından değil kendisinin inip değneğini almasını tavsiye etmesi önemli bir nokta olarak görülmelidir.

* Kur’an bizi daha çok amele teşvik etmesine rağmen,biz ise sürekli düşünsel netlik üzerinde yoğunlaşıp cedelci yönümüzün baskın çıkmasına müsebbip olmuyor muyuz.

İlk uyanış süreci heyecanın beraberinde getirdiği usuli ve stratejik yanlışların toplumla ilişkilerimizde olması gereken hikmeti zedelemiştir. Müslüman şahsiyeti inşa çabalarımızda hikmetli duruşu ve kendimize özgü tüm ahlaki ve manevi dinamikleri esas alan bir düşünce örgüsünü işlememiz gerekir.

sefik-sevim5.jpg

İnşa etmede merhamet sorunumuz:

“…müminlere kanatlarını indir (onlara karşı mütevazı ve şefkatli davran)” (Hicr, 88)

Kur’an’ın genel bütünlüğünde ve özellikle Enbiya Suresinde merhamet müminler arasında bir hukuk olarak işlenmekte. Müslümanlar birbirlerinin meziyet ve zaafiyetlerini göz önünde bulundurarak kuşatıcı rahmet geleneği oluşturmalıdırlar. Rahmet duygularına en fazla ihtiyaç hissedildiği bir süreçte bunu birbirimizden esirgememiz uhuvvet, ünsiyet ve güven gibi önemli unsurları zedeler.

Birikimlerimizin kibire dönüşme sorunu:

İslami uyanış süreci ile beraber gelişen düşünsel ve tecrübi kazanımlarımız bereketli bir tevazu zemini oluşturma yerine kendimizi ayrıcalıklı görmenin gerekçesi olarak görülebilmiştir. Bu da şahsiyeti inşa çabalarımızda ve toplumla doğal iletişim kurmada bir tıkanıklığı getirmiştir. Kibirlilik toplumun en cahil bireyinin bile en çok rahatsız olduğu, sosyal çevrenin en fazla hissileşip tepkisel bir tavra zemin oluşturur. Bu zaafın tashihi, örneklik ve üsul ve hikmete uygun uyarıdır.

* İnşa çabasında en bereketli unsur: iletişimde tevazu

* Şahsiyeti inşa çabalarda üslup sorunu:

* Kendi iletişimimizde üslup nasıl olmalı: Müslümanların birbirlerine karşı bir parça duygusal olmaları birçok açığı kapatabilecek bir inceliktir.

* Elçiler halkın içinden ve onların dilinden konuşuyordu. Onların dilinden, onların aklına ve vicdanına hitap etmek gerek. Güzel söze dayalı davet ölmemiş vicdanlarda makes bulur.

* Baş döndürücü dünyevileşmeye karşılık uhrevi yönümüzü muhataba hissettirme duruşu, şahsiyeti inşa amelimiz açısından etkileyici bir unsur olur.

* Şahsiyet inşasında cemaat faktörü:

- Hz. İsa “benim Allah’a gidişte yardımcılarım kimlerdir”.

- Cemaat demek adalet ve ihsanın, ilmi, sosyal, siyasi-ekonomik ve ahlaki bir iradeye dönüştürülmesidir.

- Cemaat, şahsiyet inşa sürecini sarsan dünyevileşme fitnesine karşı otokontrol mekanizması.

Ergenler model aldıkları kişileri bir bütün olarak hayatlarına taşıyarak şahsiyet kazanmaktadırlar. Sağlıklı bir şahsiyet oluşmadan sağlıklı bir İslami yapı da mümkün olamaz.

Şahsiyetli insanlar oluşturma yolunda cemaatlerin usuli işleyişleri son derce önemli. Ne fıtratı zorlayarak mükemmeliyetçi bir çerçeve ne de disiplinsiz bir yapı.”

Son olarak Şefik Sevim, şahsiyet inşamıza dair somut önerilerini maddeler halinde şöyle sıraladı:

“1- STK’larla İslami dernek ve vakıflarla dergi ve radyolar etrafında kümelenen öbek öbek Müslümanların iç arınmayı sağlayıcı ve kazanımlarımızı bereketlendirici cemaatin rahmet ve atmosferine doğru bir sürecin oluşumunda katkıya dönüştürmeli. Büyük şehirlerde lokal çalışma alanlarının/noktalarının oluşturulup zenginleştirilmesi… (Bir müminden istifade etme ihtiyacı, sıla-i rahim ruhunun oluşturulması, diz çökebilme, dinleyebilme, sıcak göz teması, tahammül etme , ir şeyler elde etmede gayret, bedel anlamında bir bütün olarak düşünülmeli.)

2- Tevhidi bakış açısına sahip kurum ve çevrelerin ara nesil sorununu aşmaya yönelik çabalar içerisine girmeli.

3- Dindar-muhafazakar eğitim sendikaları ciddi bir öz eleştiriye tabi tutularak gençlere ve özelde de öğrencilere yönelik sosyal–kültürel aktiviteler konusunda projeler geliştirilmeli. Söz gelimi öğretmenlerin öğrencilerle özel ilgilenmeleri, ev sohbetleri, aile ile ilgili yakın dostluklar geliştirme vb, kitap okuma kampanyaları, ödüllü yarışmalar, toplu piknikler…

4- Müslüman aileler arasında sıla-i rahim geleneğini geliştirme ve bu ilişkiler çocuklarımızın şahsiyet kazanabileceği ve zemine dönüştürülmeli.

5- Evlerimize Darul Erkam ruhunu kazandırma. Ailelerimize ciddi bir kimlik kazandırmalıyız. Kur’an’ın tarifini yaptığı ev esasen bir “şahsiyet okulu” hükmündedir

6- Modern ifsada karşı “emri bil maruf nehyi anil münker” geleneğini sürdürmek.

7- 28 Şubat sürecinden sonra Müslüman şahsiyetleri inşaya yönelik zeminleri oluşturma hedefli sergilenen çabalarda elini taşın altına koymanın belli şahıslarla sınırlı olma gerçeği yarınlarımız açısından muhtemel bir yorgunluğu yaratabilir. Bunun tarihi vebali hepimizi kapsar.”

Konferansın ardından, dinleyicilerden gelen soruların cevaplandırılmasıyla program sona erdi. Konferansı müteakip kılınan ikindi namazından sonra İLKAV’ın geleneksel çay ve simit ikramı gerçekleşti.

Etiketler : #İslami   #şahsiyet   #   #akidevî   #netliğe   #sahip   #olmayı   #gerektirir   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN